Amerika'nın üçüncü büyük kenti Chicago, belediye başkanlığı seçimlerinin yarattığı şokla sarsılıyor. Bunun nedeni, kentin ilk siyah kadın ve lezbiyen belediye başkanı 60 yaşındaki eski federal savcı Lori Lightfoot'un 28 Şubat'ta yapılan belediye başkanlığı seçimlerinde oyların sadece yüzde 17'sini alması ve 4 Nisan'da yapılacak ikinci tur seçimlere kalmayı başaramamış olması. Oysa Lightfoot, 4 yıl önceki seçimde Amerika'nın en liberal kentlerinden Chicago'nun 50 semtini birden kazanarak yüzde 73'lük oy oranıyla göreve gelmişti.
Böylelikle Lori Lightfoot, Chicago'da son 40 yıldır sadece tek dönem görev yapan ilk belediye başkanı oldu. Oysa Chicago yerel siyaset geleneği, belediye başkanlarının uzun yıllar boyunca kente liderlik yapmasına dayanıyor.
Örneğin kentin efsanevi belediye başkanı Richard J. Daley, 1955-1976 yılları arasında 21 yıl, oğlu Richard M. Daley ise 1989-2011 yılları arasında 22 yıl kente liderlik yapmıştı. 4 yıl önce reformcu kimliğiyle, Chicago'nun en büyük meselelerinden biri olan suç sorununu ilerici politikalarla çözeceği vaadiyle işbaşına gelen Lightfoot, şimdi bu vaadini gerçekleştirememenin sonucu olarak, tarihi bir yenilgiyle karşı karşıya kaldı.
Chicago belediye başkanlığı seçimine yedi siyah, bir beyaz ve bir Latin kökenli dokuz aday katıldı. Oyların yüzde 34'ünü alan eski Chicago Eğitim Müdürü 69 yaşındaki Paul Vallas ve yüzde 20 oranında oy toplayan 46 yaşındaki eski öğretmen Brandon Johnson, ikinci turda karşı karşıya gelecek.
Vallas'ın beyaz, Johnson'ınsa siyah olduğunu, polis teşkilatının ve Chicago'nun bulunduğu Illinois eyaletinin en büyük ve etkili gazetesi Chicago Tribune'un Vallas'ı, eğitimciler sendikasınınsa Johnson'ı desteklediğini not etmekte fayda var. Dört yıl önce de Chicago belediye başkanlığı yarışına katılan Vallas, o dönemde seçimi çok geride, oyların sadece yüzde 5'ini alarak 9'uncu sırada tamamlamıştı.
Hem Yunan kökenli Vallas hem de Johnson Demokrat Partili olmasına rağmen Vallas daha çok muhafazakar seçmenlerin, Johnson ise liberallerin oylarını alıyor. Chicago'nun yerel siyaset düzeyinde Amerika'daki diğer kentlerden farkıysa nüfusunun büyük çoğunluğunu Demokratlar'ın oluşturması ve liberal ideolojinin en sağlam kalelerinden biri olması nedeniyle belediye başkanlığı çekişmesinin iki rakip parti Demokrat ve Cumhuriyetçiler değil, sadece Demokrat Parti içinde yaşanması.
2009 yılında çıktığı bir televizyon programında kendisini Demokrat'tan çok Cumhuriyetçi Parti eğilimli olarak gördüğünü söyleyen Vallas'ın Chicago Tribune gazetesinin geçen haftaki bir haberine göre Twitter hesabı üzerinden ırkçı ve ayrımcı bir söylem kullanan bazı hesapları ”beğendiği” ortaya çıkması, kafaları karıştırdı. Vallas, bu durumu, Twitter hesabının hack'lenmesi olarak açıkladı.
Chicago neden önemli?
Amerika'nın Orta Batı eyaletlerinden Illinois'in kuzeydoğu ucunda, Michigan Gölü kıyısında bulunan Chicago, bugün nüfus yapısı bakımından eşit oranda beyaz, siyah ve Latin kökenli seçmenlere sahip. Kentin güney ve batısı yoksul, kuzey ve doğusu ise zengin semtlerden oluşuyor.
Smithsonian Vakfı'nın yayınladığı Smithsonian Dergisi'nde Chicago'nun yükselişiyle ilgili 2018 yılında yayınlanan bir makaleye göre bundan sadece 190 yıl önce, 1833'te Chicago, 350 kişinin yaşadığı, bataklıklardan oluşan bir yerleşim birimiydi. 1800'lü yılların sonundaysa, yani 70 yıldan kısa süre içinde kent, yaklaşık 2 milyon nüfusa sahip, dönemin modern metropollerinden biri haline gelmişti. Bu olağanüstü büyümenin nedeni, Chicago'nun coğrafi konumu. Büyük Göller bölgesinde Michigan Gölü kıyısında kurulu kent, Amerika'nın doğu ve batısını birbirine bağlayan ulaşım ağlarının merkezinde yer alıyor.
Kentin hızla büyümesi ve nüfusun artması, 1800'lerin sonunda içme suyu kaynaklarının kirlenmesine, kolera ve dizanteri salgınlarının çok sayıda can almasına neden olmuştu. Bunun üzerine 1900'lerin başında kent yönetimi ve mühendislerin girişimiyle Chicago Nehri'nin akış yönü değiştirilerek nehir sularının Michigan Gölü'ne dökülmesi yerine batıya akması sağlanmıştı. Amerikan İnşaat Mühendisleri Cemiyeti'nin ”bin yılın inşaat mühendisliği harikası” olarak nitelediği proje, Chicago'nun kuzeyde Michigan Gölü yoluyla Kanada'yı güneyde Mississippi Havzası'na bağlamasıyla sonuçlanmış, hem doğu-batı hem de kuzey-güney yönlü ticarette ve sanayide adeta patlama yaşanmıştı.
Bugünse Lori Lightfoot'un da hukuk derecesini aldığı, University of Chicago gibi Amerika'nın en prestijli yüksek eğitim kurumlarından birine sahip olan Chicago; kendine özgün mimarisi, dünyaca ünlü müzeleri ve olağanüstü göl ve nehir manzaralarıyla finans, eğitim, kültür, sanat, ticaret ve teknoloji gibi birçok alanda uluslararası bir merkez.
Chicago'nun en büyük sorunu: Şiddet içerikli suç
1800'lü yıllarda kurulduğu zamandan bu yana organize suç örgütlerinin merkezlendiği metropollerden biri olan Chicago için kamu güvenliği, en önemli meselelerden biri. 2023 yılının daha ilk iki ayında bile kentte 70 cinayet işlendi. Kentte 2021'de 800'den, 2022'deyse 700'den fazla insan cinayete kurban gitti. Washington Post gazetesine göre Lori Lightfoot'un Belediye Başkanlığı koltuğuna oturduğu 2019 yılından bugüne Chicago'da suç oranı yüzde 33 arttı.
COVID-19 pandemisi, Amerika'daki başka birçok metropol gibi Chicago'da da silahlı suç eylemlerinin artmasını körükleyen etkenlerin başında geliyor. Salgını kontrol altına almak için uygulanan ekonomik kapanma önlemlerinin yaygın işsizliğe, pandemi stresinin silah satın alanların sayısının yükselmesine neden olması, Amerika genelinde son 20 yıldır suçu önlemede elde edilen kazanımları geri çevirdi. 2020'de ülke çapında cinayetler yüzde 30 arttı. 2020 yılının Mayıs ayı sonunda, pandeminin en ağır etkilerinin görüldüğü dönemde George Floyd'un polis şiddeti sonucu hayatını kaybetmesi de ırksal gerginlikleri tırmandırdı. Pandeminin sosyal etkileşimi sekteye uğratması, mahkemelerin kapanması nedeniyle ceza hukukunun işleyişinde gecikmeler olması, uyuşturucu madde kullanımı tedavilerinin durma noktasına gelmesi de suçu körükleyen etkenler oldu. Kısacası pandemi, suçun hemen cezalandırıldığı şeklindeki taahhüdü yıktı.
Bu eğilimden payını fazlasıyla alan Chicago'da tarihsel açıdan güney bölgelerde odaklanan suç, kuzeye, kentin refah düzeyinin yüksek olduğu semtlerine sıçradı. Hatta o kadar ki, Belediye Başkanı Lightfoot, Chicago'nun simgesi olan kanallar üzerindeki köprüleri bir dönem gece saatlerinde kaldırarak kentin ekonomi ve finans merkezine girişleri engelleme yoluna gitti. Bu tartışmalı adım, özellikle yoksul kesimlerde ”Kimi kimden koruyorsunuz” seslerinin yükselmesine yol açtı. Pandemi sırasında evsiz sayısı da aşırı dozda uyuşturucu kullanımından ölümler de tavan yaptı. Kentin finans ve ekonomi merkezi olan bu bölgelerde, hatta Chicago'nun 5'inci Caddesi olarak bilinen ünlü Michigan Caddesi'nde hırsızlık ve vandalizm gibi suçlar hızla arttı.
Hatta fast food zinciri McDonalds'ın CEO'su Chris Kempczinski, yükselen suça rağmen şirketin merkezini Chicago'da tutmaya devam edeceklerini, ancak restoran çalışanlarını hem kent merkezinin hem de toplu taşıma araçlarının güvenli olduğu konusunda ikna etmede çok zorlandıklarını söyledi. Yapılan son anketler, yaşlı Chicagolular'ın yüzde 88'inin artan suç vakaları nedeniyle başka kentlere taşınmayı düşündüğünü, kent sakinlerinin üçte ikisinin kendilerini güvende hissetmediklerini ortaya koydu.
İşte tam da böyle bir güvensizlik ortamında Paul Vallas'ın belediye başkanlığı yarışına ”suçu bitireceğim, Chicago'yu Amerika'nın en güvenli kenti haline getireceğim” çıkışı, seçmende karşılık buldu. Polis teşkilatının da desteğini alan, teşkilata yüzlerce polis memuru alacağı taahhüdü veren Vallas, kampanyasını ”Kamu güvenliği medeni haktır” sloganı etrafında kurguladı.
Siyah belediye başkanları dönemi sona mı eriyor?
Lori Lightfoot, son yıllarda Amerika'nın en büyük kentlerinin belediye başkanlıklarına seçilen siyah siyasetçilerinden biriydi. New York'ta Eric Adams, Houston'da Sylvester Turner, New Orleans'ta LaToya Cantrell, Los Angeles'ta Karen Bass, Lightfoot'la beraber Amerikan metropollerini yöneten diğer siyah isimler. Lightfoot'un aldığı ağır ve mahçup edici yenilginin diğer büyük kentlerin Demokrat Partili siyah belediye başkanları açısından da bir uyarı niteliğinde olduğu konusunda birçok siyasi çevre fikir birliği içinde.
Chicago'nun belediye başkanlığı yarışı, aynı zamanda hem kentteki hem de Amerika genelindeki ırksal dinamiklerin de bir yansıması. Amerika'da birçok büyük kentin geçmişte hiç olmadığı kadar çok sayıda siyah lider tarafından yönetiliyor olması, yerel idarede ırksal bariyerlerin aşıldığının bir işareti olarak görülebilir. Ancak New York Times gazetesi yazarı Charles Blow, Amerika'nın güney eyaletlerinden Georgia'nın en büyük kenti Atlanta'nın başarılı eski Belediye Başkanı siyah kadın politikacı Keisha Lance Bottoms'ın 2021 yılında ikinci kez seçilmek için yarışa girme riskini almadığının altını çiziyor. Blow, bunun en önemli nedeninin, Bottoms'un o dönemde ”COVID suç dalgası” olarak tanımladığı, pandemi döneminde Atlanta'da hızla artan suç vakalarıyla başa çıkmakta zorlanması ve ikinci 4 yıllık dönem için yarışa girmesi halinde kaybedeceğine kesin gözüyle bakması olduğunu kaydediyor.
Blow, New York Times'daki makalesinde büyük kentlerde suç oranlarının dalgalar halinde azalıp arttığını, ancak suç dalgası siyah liderlerin yönetiminde kabardığı zaman iki sorunun akıllara geldiğinin altını çiziyor: Siyah belediye başkanları, beyaz belediye başkanlarına kıyasla kentilerinde suç arttığında daha mı kolay sorumlu tutuluyor? Eğer bu sorunun yanıtı evet ise bunun nedeni, siyah belediye başkanlarının suçun üzerine gitmek istememesi mi yoksa kriz zamanlarında siyah liderlerin etkili olmayacakları şeklindeki sinsi ve derin inanış mı? Bu sorunun yanıtını, kısmen, Chicago'da suçu bitireceği vaadiyle seçmene seslenen ve 4 Nisan'da yapılacak ikinci tur seçimden galibiyetle çıkmasına kesin gözüyle bakılan Paul Vallas'ın kentte suç oranını düşürmede ne ölçüde başarılı olacağı verecek.