Yıllardır İstanbul’da yaşayan gazeteci Andrew Finkel seçim kampanyalarının sert bir havada geçtiğini söyledi.
Amerikalı gazeteci Andrew Finkel, “Partiler yeni Parlamento’daki konumları için çetin bir mücadele veriyor. Sert bir dil kullanılıyor. Kampanyalarda temel konulardan ziyade polemiklere, seks kasetlerine, skandallara yer veriliyor,” diyor. Finkel “güzel bir kampanya süreci olduğu söylenemez, ama zorlu bir çekişme olduğu kesin,” şeklinde konuştu.
Alman Die Zeit gazetesinin Ortadoğu Temsilcisi Michael Thumann da kampanya sürecinin çetin geçtiğini, ancak bunun yeni bir şey olmadığını söyledi.
Geçen ay internette yayınlanan seks videoları, Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) 10 üyesinin istifasına yol açtı. Ankara’da geçtiğimiz günlerde görüşlerine başvurduğumuz MHP’li seçmenler partilerinin bir baraj sorunu olmadığı konusunda ısrarcı. Finkel da tüm işaretlerin MHP’nin barajı aşacağını gösterdiğini söylüyor, ancak yine de itidalli.
Finkel, “barajı aşacakmış gibi görünüyorlar. Ancak böyle bir varsayımla hareket etmemeleri gerekiyor, çünkü baraja çok yakınlar. Onun için bu kadar ciddi bir mücadele veriyorlar. Devlet Bahçeli Diyarbakır’daydı – bu ilginç. Oraya gitmesinin nedeni oy istemek değil, ülkenin geri kalanına Kürt meselesi konusundaki sert tutumunu gösterebilmek. Türk sağını kontrol altına alarak barajı aşmayı umuyor.”
Die Zeit temsilcisi Thumann da seks kasetlerinin ters tepebileceği değerlendirmesinde bulunuyor.
Thumann, bu kasetlerin yayınlanmasının adaletsiz bir davranış olduğunu, kasetlerin sahte olduğunu veya devlet bünyesinde AKP yanlısı kimseler tarafından yapılmış olabileceğini düşünenler olduğunu söyledi ve bu nedenle bu girişimin ters tepebileceğini belirtti. Thumann’a göre, bu kasetleri kim yayınladıysa büyük bir risk aldı.
Peki ya Cumhuriyet Halk Partisi? Yabancı muhabirler yeni yüzü ve söylemiyle seçmenden destek isteyen CHP konusunda ne düşünüyor?
“CHP’nin Adalet ve Kalkınma Partisi’ni henüz temel konularda vurabildiğini” düşünmüyor. Finkel, bunun yerine başbakanın siyasi stiline dikkat çektiklerini, iktidar partisinin giderek otoriter bir çizgiye girdiğini savunduklarını, demokrasi ve özgürlüklere bağlılıklarının zamanla gerilediği suçlamasında bulunduklarının altını çiziyor.
Thumann ise Cumhuriyet Halk Partisi’nin dört yıl öncesine kıyasla daha iyi bir sonuç alacağını söyledi. Thuman yeni liderlerinin partiyi farklı kesimlere açtığını, bazı geleneksel politikaları değiştirdiğini, sosyal demokrat politikaları teşvik ettiğini ve sırf laikliğe vurgu yapmaktansa sosyal sorunlara dikkati çektiğini söylüyor.
İngiliz The Economist dergisinin “Türkiye’de demokrasinin desteklenmesi için muhalefete oy verilmesi gerektiği,” yorumunda bulunması hükümetin büyük tepkisini çekti. Finkel bu yorumu son zamanlarda birçok yabancı yayın organının yaptığını hatırlattı:
Finkel şöyle kouştu: “Economist gibi yayınlar esasen şunu söylüyor: Türk seçmeninin neden bu hükümete oy verdiğini biliyoruz. Bu hükümet refah seviyesini arttırdı, Türkiye büyüyor, güçleniyor. Ama üçüncü kez iktidar olacak bir hükümetin gücünü sorumsuz bir şekilde kötüye kullanabileceğine dair kaygılar var ve Türkiye’de düzgün bir muhalefet görmek istiyoruz. İşte Economist gibi yayınlar bu düşünceye ses veriyor. Tabii hükümet bu düşünceyi duymak istemiyor ve bu yayınların İsrail’in veya yabancı sermayenin kontrolünde olduğunu ileri sürüyor. Tabii bu yabancı basın organları, bir açıdan Türk basının yapması gerekeni yapıyor – yani iktidarı eleştiriyor. Hükümet de böyle eleştiriye alışık değil.”