İran'ın, ABD'nin yeni başkanı seçilen Donald Trump yönetiminin dış politika gündeminde üst sıralarda yer alması olasılığı yüksek görünüyor.
İran, geçen yıl bir yandan ABD'nin kilit müttefiki İsrail'le çatışmayı tırmandırırken, diğer yandan da nükleer programını, hızlı bir şekilde bir bomba için yeterli miktarda bölünebilir madde üretebilecek noktaya taşımıştı. Peki başkan seçilen Donald Trump ve ekibi, bu tehditler karşısında ne yapmayı planlıyor?
Cumhuriyetçi Partili Donald Trump, 5 Kasım seçimleri öncesinde yürüttüğü kampanyası sırasında, ilk başkanlık döneminde ekonomik ve askeri baskıyla hedef aldığı ABD'nin düşmanı İran'a karşı uzlaşmacı yorumlar yapmıştı.
Trump, “İran'a kötü davranmak gibi bir niyetim yok. İran'la dost olacağımızı umuyorum. Belki de olacağız. Belki de olmayacağız. Ama nükleer silaha sahip olamazlar. Nükleer silahları olamaz” demişti.
İranlı liderler, bu yıl varoluşsal dış tehditle karşı karşıya kalmaları halinde uzun süredir verdikleri nükleer silah geliştirmeme sözünden vazgeçebilecekleri uyarısında bulunmuştu.
Trump, ilk başkanlık döneminde ABD'yi, 2015 yılında yaptırımların hafifletilmesi karşılığında İran'ın nükleer programını kısıtlamak üzere dünya güçleriyle yaptığı anlaşmadan çekmişti. Trump, Tahran'a karşı daha sert olacak yeni bir anlaşma arayışında olduğunu söyledi. Eylül ayında bir muhabir Trump'a, hala müzakere etmek isteyip istemediğini sordu.
Trump, bu soruya, “Elbette, bunu yaparım. Bir anlaşma yapmak zorundayız çünkü sonuçları imkansız” ifadesiyle yanıt verdi.
Ekim ayında bir podcast yayıncısı, Trump'a, İslamcılar'ın 1979'da devirdikleri monarşinin İran'daki dini rejimin yerine geçmesini isteyip istemediğini sordu.
Trump, bu soruya yanıt olarak, “Bütün bunlara tamamen dahil olamayız. Kendimizi helak edemeyiz, bunu kabul edelim” ifadelerini kullandı.
İran'ın 1 Ekim'de İsrail'e yönelik balistik füze saldırısına yanıt olarak daha sert bir söylem kullanan Trump, Başkan Joe Biden'ın gazetecilere İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine misilleme yapmaması gerektiğini söylediğini hatırlattı.
Trump, bu konuda, “Dedim ki, 'Sanırım bunu yanlış anladı, vurmanız gereken şey bu, değil mi?’ Ama ona bu soruyu sorduklarında cevabı ‘önce nükleeri vur, gerisini sonra düşün’ olmalıydı” şeklinde konuştu.
Trump, ilk başkanlık döneminde İran'ı petrol ihracatını durduran yaptırımlarla ve Bağdat'ta İran Devrim Muhafızları komutanı Kasım Süleymani'yi ortadan kaldıran hava saldırısıyla vurmuştu. Bu yılki kampanyası sırasındaysa Trump, bu tür yöntemlere tekrar başvurup başvurmayacağını söylemedi. Ancak Trump'ın Dışişleri Bakanı adayı Florida Senatörü Marco Rubio, İran'a karşı bu yaklaşımın güçlü bir savunucusu.
Senatör Rubio, Ekim ayında X'te yaptığı paylaşımda, “Rejimin suç faaliyetlerini etkileme ve değiştirme şansını sadece azami baskı ve doğrudan ve orantısız önlemlerle varlığını tehdit ederek elde edebiliriz” demişti.
Bu faaliyetler arasında ABD Adalet Bakanlığı'nın, İran'ın 5 Kasım seçimleri öncesinde Trump'a suikast düzenlemesi için bir Afgan'ı görevlendirdiği ve engellenen bir komplo olduğunu söylediği faaliyetler de yer alıyor.
Tahran olaya karıştığını reddetti ancak Trump'ın ulusal güvenlik danışmanı olarak seçtiği Michael Waltz, İran'ın sonuçlarına katlanması gerektiğini söyledi.
Waltz, “Tüm düşmanlarımıza bunun asla müsamaha gösterilmeyecek bir kırmızı çizgi olduğu ve bunun büyük yansımaları olacağı mesajını yüksek sesle ve net bir şekilde vermeliyiz. Caydırıcılığımızı yeniden tesis etmeliyiz” şeklinde konuştu.
Trump'ın İran'a yaklaşımı hakkında ne tür bir yeni anlaşma arayışında olduğu ve bir anlaşma elde edemezse ne yapacağı ise birer soru işareti olarak kalmaya devam ediyor.
Forum