Avrupa Parlamentosu seçimleri içim geri sayım sürerken, seçim sonuçlarının Avrupa'nın siyasi manzarasını değiştireceği tahmin ediliyor. Yapılan kamuoyu yoklamaları, seçimlerinden aşırı sağ ve sağ popülist partilerin güçlenerek çıkacağı yönünde sinyaller veriyor.
Fransa’da Ulusal Birlik’in (RN), İtalya’da Liga’nın, Hollanda’da Hollanda Özgürlük Partisi’nin (PVV), Polonya’da Hukuk ve Adalet Partisi’nin (PiS), Macaristan’da Macaristan Yurttaşlar Birliği’nin (Fidesz), Finlandiya’da Gerçek Finliler’in, İspanya’da Vox’un ve Almanya’da da Almanya için Alternatif’in (AfD) seçimlerinden güçlenerek çıkmasına kesin gözüyle bakılmakta. Avusturya’da Avusturya Özgürlük Partisi’nin (FPÖ) ise son yaşanan ve parti lideri Strache'nin, seçim öncesi destek karşılığında kamu ihaleleri vaat ettiği gizli kamera görüntülerinin ortaya çıkması ile yaşanan skandal sonrasında oy kaybına uğrayacağı tahmin ediliyor.
Avrupa’da sağ popülist ve aşırı sağcı partilerin ortak hedefleri ve söylemleri olması dikkat çekiyor. Partilerin, Avrupa Birliği ve Euro Para Birimi karşıtlığı ile ülkelerinin Avrupa Birliği’nden çıkmasının sağlanması gibi hedefleri var. Ama belki de en önemli tezleri ve ortak bileşkeleri, göçmen ve yabancı karşıtlığı.
Söz konusu partiler, Avrupa’nın Hristiyan ve Yahudi dinlerinin değer ve kültürleri üzerine kurulu olduğunu savunarak, göçmen dalgası üzerinden kıtaya gelen Müslümanların Avrupa’nın bu geleneğini tehdit ettiğini belirterek, İslam’ın kamusal alandan dışlanmasını talep ediyorlar. Bazı partiler bir adım daha giderek, İslam dininin günlük yaşama yansıyan yanlarına yasaklar getirilmesini ve Müslümanların haklarının kısıtlanmasını istiyor.
Almanya’da gözler Almanya için Alternatif (AfD)’nin Pazar günü alacağı oy oranına çevrilmiş durumunda. 2013’de Euro Bölgesi karşıtı bir hareket olarak yola çıkan AfD, Başbakan Merkel’in 2015 yılında mültecilere sınırları açma kararı sonrasında, politikalarını yeniden belirleyerek, göçmen ve İslam karşıtı bir siyasi oluşuma döndü. AfD, 2017’deki seçimde federal parlamentoya yüzde 12,6 oyla girmeyi başararak ülkenin en büyük muhalefet partisi haline geldi ve etkileri bugüne dek süren bir siyasi sarsıntı yarattı. Birlik Partileri CDU/CSU, sosyal demokrat SPD ve liberal FDP gibi merkez partiler yaşadıkları kan kaybını engellemek ve AfD’ye giden oyları geri çevirebilmek için sağ seçmene göz kırpan söylemleri programlarına aldı.
CDU AfD’nin yol açtığı krizden en çok etkilenen parti oldu. AfD’nin geride kalan dönemde katıldığı tüm eyalet seçimlerinde oy oranını arttırması ve doğudaki eyaletlerde en büyük siyasi oluşum haline dönüşmesi, Angela Merkel’i eleştirilerin odak noktasına getirdi. CDU’nun muhafazakar kesiminin, Merkel’in liberal 'açık kapı' politikasının AfD’nin ve diğer AB ülkelerindeki sağ popülist partilerin yükselişinin bir nedeni olduğu şeklindeki tepkileri ve kaybedilen seçimler sonrasında, Merkel geçen Aralık’da CDU liderliğinden ayrıldı ve 2021’de başbakanlık dönemi dolunca siyaseti bırakacağını açıkladı.
AP seçimleri öncesinde propaganda çalışmalarını neredeyse tümüyle göçmen ve İslam karşıtlığı üzerine kuran AfD, son kamuoyu yoklamalarına göre Pazar günü en az yüzde 12 oranında oy alacak.
Berlin’de yapılan yorumlarda, AfD’in 2017’de federal seçimindeki yüzde 12,6 oranının üzerinde alacağı her artı oyun Merkel’i daha da sıkıştıracağı dillendiriliyor. AfD’nin önümüzdeki sonbaharda üç eyalette yapılacak seçimlerde birinci parti olma ihtimali CDU’da şimdiden büyük endişe yaratırken, partinin yeni lideri Annegret Kramp-Karrnebauer’in daha fazla kan kaybetmemek için Merkel'in görevini daha erken sonlandırma isteğini gündeme getireceği tahmin ediliyor.Bu durumda koalisyon ortağı SPD’nin zaten kırılgan olan hükümetten ayrılmasına ve ülkenin erken seçime gitmesine kesin gözüyle bakılıyor.