Alman ekonomisi ağır bir ekonomik krize mi sürekleniyor? Almanya’da son haftalarda ekonomi ve siyaset çevrelerinden gelen analiz ve işaretlere bakılırsa, bu sorunun cevabı "evet, ülke resesyona girmek üzerinde" şeklinde.
Avrupa ekonomisinin amiral gemisinin mikroekonomik verilerinin büyük bölümü hâlâ olumlu bir tablo sergiliyor. Nitekim bütçe bu yılın ilk altı ayında 45 milyar 300 milyon Euro bütçe fazlası verdi. Bütçe fazlası sağlanmasının en önemli nedeni olarak da vergi gelirlerinin artışı gösterildi.
İstihdam piyasası da diğer AB ülkelerini kıskandıracak bir durumda. Geçen yıl Kasım’da yüzde 5 seviyesine gerileyerek son zamanların en düşüğüne inen işsizlik oranı, bu yıl yaz aylarında yüzde 4,9 ile bu dip seviyenin de altını gördü. Bu olumlu rakamlara rağmen, geçen yılın ikinci yarısından bu yana ekonomide gelen yavaşlama sinyalleri olumsuz bir havaya ve endişelere neden oluyor.
Hatta Alman gazetelerinin ekonomi sayfalarında şimdiden 2020’nin "kriz yılı" olacağını yazıyor. Uzun bir süre "durgunluk tehlikesi yok" diyen hükümetin de tavır değiştirmesi ve "olası krize hazırlıklıyız, çözüm üretiyoruz" mesajını vermesi tedirginliği artırdı.
Federal Maliye Bakanı Olaf Scholz olası bir resesyona tepki olarak 50 milyar Euro değerinde bir konjonktör programının hazırlandığını duyurdu. Konuyla ilgili Başbakan Angela Merkel için hazırlanan ve basına sızan bir raporda, yılın üçüncü çeyreğinde Gayrı Safi Milli Hasıla'da gerileme beklendiği ve eksi büyümenin teknik anlamda durgunluk, yani diğer adıyla resesyon anlamına geldiği ifade edildi.
Son olarak Almanya Merkez Bankası Bundesbank da, ülkede üretimin bu yılın üçüncü çeyreğinde "cansız" kalacağını belirterek, ekonominin resesyona girebileceği uyarısında bulundu.
Avrupa’nın en büyük, dünyanın dördüncü ekonomisi olan Almanya ekonomisi, geçen yıl yüzde 1,4 büyürken, bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 0,4 büyümüştü. Yılın ikinci çeyreğinde ise sadece yüzde 0,1 büyüme kaydetmişti. Hükümet yıl başında, 2018 için yüzde 1,2 büyüme olacağını tahmin etmişti. 2008 ekonomik krizinin etkisiyle, 2009’da yüzde 5,6 küçülen Alman ekonomisi son yılların en büyük sıçramasını 2010’da yüzde 4,1 ile yaptı. Ondan bu yana da yüzde 1-2 arasında değişen oranlarda büyüme tespit edildi.
Ekonomistler, ABD ile Çin arasında süren ticari gerginliği, dünya ekonomik konjonktüründeki genel zayıflamayı, İngiltere’nin AB'den ayrılma sürecinde yaşanan sorunları ve "anlaşmasız" Brexit ayrılma riskini bu yılki daralmanın ve olası resesyonun gerekçesi olarak tanımlıyorlar. Alman ekonomisinin yabancı ülkelerle ihracata fazlasıyla bel bağlamış olduğunu anımsatan Berlin Ekonomi ve Hukuk Yüksek Okulu’ndan Prof. Ümit Akçay, küresel ekonominin zayıf seyretmesinin Alman ihracatını olumsuz etkilemesinin zincirleme etki yaparak Alman ekonomisi için ciddi bir risk oluşturduğu görüşünde:
“Daralmanın kökenine, nedenlerine bakıldığında özellikle sanayi sektörü ve dış ticaret kalemlerinin negatif etkisini görüyoruz. Şu anda yaşanan sorun jeopolitik sorunlarla da ilgili. Örneğin ABD ile Çin arasında yaşanan ticaret uyuşmazlıklarının giderek tırmanması ya da İngiltere’nin AB’den çıkmasının nasıl gerçekleşeceğin henüz netleşmemiş olması gibi konu başlıkları küresel ticarette belirsizliklerin artmasına ve ticaretin azalmasına neden oluyor. Almanya’nın büyüme modeliyle ilgili sorunlar da var. Bu da Alman ekonomisinin ihracata dayalı olarak ekonomik büyümesini sağlaması. Eğer küresel ekonomide bir sorun varsa, özellikle ticaret savaşları başladıysa, bu ihracata dayalı bir ekonomi için en önemli sorunlardan biri oluyor.”