Başbakan Merkel, geçtiğimiz yıl yapılan parlamento seçimlerinde Hıristiyan Demokrat Parti’nin gösterdiği zayıf performanstan beri kriz üzerine kriz yaşıyor. Merkel geçen ay, parlamentodaki sağ kolu Volker Kauder’ı kaybetti. Kauder, Hıristiyan Demokrat Birliği’ne (CDU) ve Hıristiyan Sosyal Birliği’ne (CSU) başkanlık yapıyordu.
Bunun hemen ardından, Almanya’nın en çok satan gazetesi Bild “Merkel hala başbakanlık yapabilir mi?” sorusunu manşetine taşıdı.
Gidişattan hoşnut olmayan CDU milletvekilleri Kauder’in yerine, Merkel’in merkezci ve Avrupa Birliği yanlısı politikalarından memnun görünmeyenlerin oluşturduğu güçlü bir akımın üyesi olan Ralph Brinkhaus’u getirdi. Hizip üyeleri, Hıristiyan Demokrat Birliği’ni merkezin sağına doğru kaydırarak aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) partisine rakip olmak istiyor.
Anketlere göre AfD şu anda sol kanattaki Sosyal Demokratlar’ın önüne geçerek ikinci sıraya yerleşmiş durumda.
Merkel şu sıralar, Almanya’daki dizel kriziyle uğraşıyor. Geçtiğimiz günlerde koalisyon hükümeti, dizel motorlu araçların trafikten men edilmesini önlemek amacıyla alınacak tedbir paketi konusunda anlaştı. Anlaşma, ülkede uzun süredir devam eden dizel tartışmasını sona erdirmeyi hedefliyor.
Geçtiğimiz yıllarda, Alman otomobil üreticilerinin, dizel araçlardaki emisyon ayarlarıyla oynadıkları ve böylece zehirli gaz emisyonunda yasal sınırın aşılmasına yol açtıkları ortaya çıktı ve bu durum büyük bir skandala yolaçtı. Alman mahkemeleri, dizel motorlu araçların trafikten men edilmesine izin verdi. “Dizelgate” adıyla anılan skandal, otomobil sahiplerinin veya otomobil endüstrisinin çıkarlarına zarar vermeden hava kirliliğini azaltma yolları arayan Merkel’i köşeye sıkıştırdı. Pazarlıkların merkezindeyse, eski araçlara azot oksit emisyonunu azaltıcı katalizör mü takılacak yoksa bu araçlar yenileriyle takas mı edilecek, ve her iki durumda da masrafları otomobil üreticileri mi yoksa tüketiciler mi karşılayacak sorusu vardı.
Dizelgate skandalı, Merkel’in gücünü sarsan tek olay değil. Kamuoyu araştırma firmalarına göre, 2015’te uygulamaya koyduğu göçmenlik politikası da Başbakan Merkel’e geçtiğimiz yılki seçimlerde oy kaybettirdi.
Merkel, kendi partisi içinde de kan kaybetti. Geçtiğimiz haftalarda, önde gelen bir Hıristiyan Demokrat olan Avrupa Bütçe Komiseri Günther Oettinger, siyasi etkisini hızla kaybeden Merkel’e “topal ördek” yakıştırması yaptı.
Handelsblatt Global gazetesinin Berlin editörü Andrew Bulkeley’e göre, medya Merkel’in iktidara geldiği ilk günden beri gitmesini istiyor. Bulkeley, Merkel’in siyasi yeteneğinin “hatalara rağmen başarmak” felsefesine dayandığını ve hatta öyle ki Merkel kelimesinin Almanca’da “hatalara rağmen başarmak” fiiliyle özdeşleştiğini söylüyor.
Ancak uzmanlara göre, Merkel’in iktidarını zorlayan sorunların büyüklüğü geçmiştekileri aştı. Artık her geçen gün, Merkel’in 13 yıllık iktidarının tehlikede olduğunu gösteriyor.
Haziran ayında, koalisyonun küçük ortağı CSU üyesi İçişleri Bakanı Horst Seehofer, Almanya’nın sınırlarını göçmenlere kapatma ve sığınma talebinde bulunanları polise teslim etme tehdidiyle Merkel’in otoritesini ciddi şekilde sarstı. Seehofer, Merkel’in göçmenleri daha eşit dağıtan, daha geniş bir AB anlaşması yapmasını istiyor.
Geçtiğimiz haftaysa, Merkel koalisyonu, Almanya’nın Suudi Arabistan’a yaptığı silah ihracatının ikiye katlandığı haberiyle sarsıldı. Merkel, Yemen’deki hiçbir savaşçıya silah sağlanmayacağı konusunda söz vermişti.
Sosyal Demokrat milletvekilleri, son altı ayda yapılan 250 milyon dolarlık silah satışının, Merkel’in koalisyon anlaşmasında verdiği sözlerle ters düştüğünü söylüyor.