Erişilebilirlik

‘’AP'deki Türkiye Karşıtlığı Kaale Alınmamalı”


‘’AP'deki Türkiye Karşıtlığı Kaale Alınmamalı”
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:09:23 0:00

Avrupa Parlamentosu’nun 9 Temmuz’daki oturumunda Türkiye mercek altına alındı. İtalyan, Fransız, Yunan ve Kıbrıslı Avrupa Parlamentosu milletvekilleri, Akdeniz'deki sondaj çalışmaları çerçevesinde Libya ve izlediği göç politikalarından dolayı Türkiye’nin üyelik müzakerelerinin sona ermesi, sağlanan bütçelerin durdurulması gerektiği görüşünü bir kez daha dillendirdi.

Avrupa Birliği Dış İlişkiler Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ise “Yani savaş mı çıkarmak istiyorsunuz” şeklinde bir çıkışla tepkileri karşıladı.

İngiltere’de bulunan düşünce kuruluşu Eurasia Group’un AB-Türkiye İlişkileri Direktörü Emre Peker bu gelişmelerin ne anlama geldiğini ve sonrasındaki olasılıkları VOA Türkçe’ye değerlendirdi.

VOA Türkçe: Bundan sonra ne olur?

Emre Peker: Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye’nin sert bir şekilde tartışılması günümüz konjonktüründe gayet normal karşılanmalı, çünkü AB kurumları içinde genel olarak, Türkiye’ye karşı sert tutumu ile ön plana çıkan kuruluş parlamento oluyor. Parlamento’nun yaptırım gücüne de bakmak gerekiyor biraz. Sonuç itibariyle parlamento her ne kadar bu konuları tartışsa ve icabında taslaklar geçirse de asıl yaptırımlar üye devletler veya Avrupa Komisyonu güdümünde ilerliyor. Pek de fazla kaale alınmasa da olur diye düşünüyorum.

VOA Türkçe: Üyelik müzakerelerini sona erdirme gerekçelerini öne sürerken ‘’Akdeniz’deki hakimiyetine engel olmalıyız, Türkiye’nin Akdeniz’de hakim olmasının yolunu tıkamalıyız, Fransa ile bu konuda bir ters düşme söz konusuydu zaten Türkiye’nin, ama bu kez üyelik müzakereleri sona erdirilsin, Türkiye’ye verilen para yardımları artık verilmesin’’ gibi teklifler var. Tüm bunlara bir de Ayasofya eklendi.

Emre Peker: Bildiğiniz üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan da mütemadiyen dillendiriyor Avrupa ile müzakerelerin sonlandırılmasını, bu konunun referanduma götürülmesini. Aynı şekilde bunun Avrupa’da da bir karşılığı var. İki tarafın da şu noktada masadan kalkmayı tercih edeceğini düşünmüyorum. Çünkü hem Ankara hem Brüksel kendisinin değil karşı tarafın müzakereleri sonlandırmasını tercih edecektir çünkü bu kendilerine etik olarak avantaj verecektir. Ama Mart ayında yapılan liderler nezdindeki görüşmeleri, Borrell’in iki tane Ankara ziyaretini bu haftaki özellikle Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu ile görüşmesini de göz ardı etmemek lazım. Senin de belirttiğin gibi orada sürekli bir çaba var Türkiye ile olan ilişkileri sakinleştirmek ve daha olumlu bir yöne çekmek için. Bu kolay değil çünkü fonlardan bahsettin, fonlarda çok kısıtlama yapıldı ve şu an neredeyse kayda değer bir para gelmiyor Türkiye’ye; diğer yandan da mülteciler konusunda ciddi destekler geliyor ve bunun da devam etmesini öngörebiliriz. Bunlar hep pozitif ivme katabilecek şeyler. Diğer bir yandan bahsettiğin Ayasofya konusu var; bu tabi ki sembolik olarak iki taraf için de önemli ve biraz daha önümüzdeki süreç içerisinde gürültü çıkmasına sebebiyet verebilecek bir konu.

VOA Türkçe: Josep Borrell’ın sahip çıkıcı bir tavırla milletvekillerinin bu önerilerine karşı çıktığını görüyoruz. ‘’Savaş mı çıkarmaya niyetlendiniz’’, 1571’deki İnebahtı Deniz Savaşı’nı hatırlatarak; ‘’Osmanlı İmparatorluğu’yla savaşan Haçlı ittifakı gibi, böyle bir şey bekliyorsanız, bana gelmeyin’’ dedi.

Emre Peker: Bence bu, AB’nin gerçek pozisyonunu daha iyi yansıtan bir açıklama, çünkü geçmiş komisyon ve konsey başkanlıklarında da, Juncker ve Tusk döneminde, günümüzdeki Von der Leyen, Michel başkanlıklarıyla da Türkiye’ye olan yaklaşım hiç bir zaman tek bir politika konusu üzerinden, tek bir çıkar ilişkisi üzerinden ilerlemiyor. AB üyeleri ülkeler ile konuştuğunuz zaman, AB’li diplomatlar ile konuştuğunuz zaman gördüğünüz şey şu ki her ne kadar bazı alanlarda Doğu Akdeniz’deki enerji arama çalışmaları olsun, Libya’da Fransa ile yaşanan ihtilaflar olsun, Türkiye ile AB’nin ilişkileri iki tarafında sürekli söylediği üzere çok derin ve çok geniş. Avrupa’da yaşayan bir sürü Türk var, Türkiye’de iş yapan bir sürü Avrupalı var. Burada bir mülteci krizi var, aşılmış ama yine baş gösterme riski olan, burada bir ortak ajanda var Suriye konusunda her ne kadar farklılıklar olsa da Rusya konusunda, Kıbrıs sorunu var. Dolayısıyla bu çok boyutlu ilişkiyi gündem üzerinden yönetmek zor ve Borrell’in açıklamaları, iki tarafın da ama özellikle AB’nin bu ilişkinin çok yönlülüğünün farkında olup, onun için de daha uzun vadeli düşünerek temkinli ve ani, fevri hareketlere izin vermeyecek şekilde adım atmayı tercih ettiklerini gösteriyor.

VOA Türkçe: İtalya, Fransa ve Yunanistan, Kıbrıs Rum kesimi milletvekillerinden oluşan grup, Türkiye’nin yeniden Osmanlı hayallerine döndüğünü ve Akdeniz, Suriye ve Libya’da yayılmacı politika izlediğini, Ayasofya’yı camiye çevirme projesi ile açık mesaj verdiği öne sürmüş; ve “Bu gelişmeler karşısında AB’nin tek ses olması gerekir, Türkiye’ye yapılan AB yardımları ile üyelik müzakereleri sona ersin, yıllarca oynanan bu aptal oyunun sona ersin” demişlerdi. Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karşı sessiz kalmasını kastederek. Bu konularda bu kadar sert çıkışın ardında ne olabilir? Madem bir sonuca varılmayacak ise nedir bunlar?

Emre Peker: Bu bir platform sonuçta bu insanların da bütün bu parlamenterlerin bir hitap ettiği oy kesimi var ve bunların beklentileri var, bir tribüne oynama durumu var. Türkiye’yi karşılarına almak AB’li liderlerin günümüz konjonktüründe isteyecekleri bir şey değil. Yani bir yandan sen Rusya ile uğraşacaksın bir yandan Afrika’dan bir türlü önüne geçemediğin bir göç dalgası var, bir yandan Doğu’dan bir Türkiye üzerinden göç dalgası riski yaşıyorsun, bir yanda Covid ekonomini tarumar etmiş. Bütün bunlar ile baş ederken içeride Kuzey Avrupalılar ile Güney Avrupalılar arasında nasıl bir ekonomik çözüm yaratman gerektiğine dair ihtilaflar var. Doğu Avrupalılar ile Batı Avrupalılar arasında, kanunlar üzerinden, demokratik standartlar üzerinden sürekli bir çekişme var. Sen bunlarla baş ederken bir de Türkiye’yi karşına alıp, yeni bir cephe açıp sürekli orada başka biri ile kavga etmek istemezsin.

VOA Türkçe: Görüşmenin devamı Dış İşleri Bakanları düzeyinde Pazartesi günü gerçekleşecek, 13’ünde. Oradan ne çıkar?

Emre Peker: Türkiye Doğu Akdeniz’deki enerji arama çalışmalarını başlattığından beri, ağırlıklı olarak Kıbrıs ve Yunanistan güdümünde giden, AB tarafından Türkiye’ye karşı tutum alınması için bir çaba vardı zaten. Bu çabaların sonucu olarak geçtiğimiz sene ortasında AB’li liderler ve konsey, Türkiye’ye karşı yaptırım uygulanmasının kararını aldılar ve Kasım ayında yaptırımların yapılacağı çerçeve belirlendi. Bunların hepsi yine hidrokarbon araştırmaları ile ilgili ve Şubat ayında ilk defa bu çerçeve kullanılarak TPAO’nun iki çalışanı AB tarafından yaptırımlara maruz bırakıldı. Şimdi Fransa’nın yapabileceği bu yaptırımların genişletilmesini, Ankara’nın, Türkiye’den başka yetkilerinin de hedef alınmasını istemek. Bunlar Kıbrıs'tan destek görür ama ben şu noktada Atina’nın bile desteğinin garanti olmadığını düşünüyorum. Özellikle de geçtiğimiz ay sonunda Miçotakis ve Erdoğan’ın arasında yapılan telefon görüşmesi ve akabinde Yunanistan Başbakanı’nın yaptığı en azından ‘’Artık telefonu açıp karşımda konuşabileceğim biri var’’ açıklamalarını göz ününde bulundurursak, Yunanistan’ın Kıbrıs’a nazaran çok daha ince ayarlar ile Türkiye ilişkilerini idare etmek zorunda olduğunu da göz önünde bulundurursak, Fransa’nın bu çabalarının bir yere varacağını zannetmiyorum.

Peki ne olabilir ? Pazartesi günkü toplantıdan sonra AB yine bir açıklama yapabilir, Borrell bile yapabilir bu açıklamayı. İşte, ‘’Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki arama faaliyetlerini acilen durdurmasını istiyoruz, bu kabul edilebilir bir şey değil, bunlar Kıbrıs sularıdır’’ gibilerinden bir şeyler denebilir ama bunlar bir aksiyona dönüşür mü, yaptırım yapılır mı, parlamentonun istediği gibi müzakerelerin durdurulmasına, fonlamanın tamamen kesilmesine doğru gider mi, bunların cevabı, hayır.

XS
SM
MD
LG