Erişilebilirlik

Marmara'da kızıl gelgit: Denizin yüzeyinde neden turuncu bir tabaka oluştu?


İzmit Körfezi'nde çekilen hava fotoğrafında, Hereke mevkii açıklarında kızıl gelgit görülüyor.
İzmit Körfezi'nde çekilen hava fotoğrafında, Hereke mevkii açıklarında kızıl gelgit görülüyor.

Marmara Denizi’nde 2021 yılında yaşanan ve “müsilaj” olarak adlandırılan ekolojik felakete benzer, deniz yüzeyini kaplayan turuncu bir tabaka görüldü.

VOA Türkçe, Nisan ayının ikinci yarısında Marmara Denizi’nin iki farklı bölgesinde, İzmit Körfezi’nde havadan ve Bandırma kıyılarında fotoğrafladığı bu doğa olayıyla ilgili bilim insanlarının görüşüne başvurdu.

Görüntüleri yorumlayan bilim insanları, deniz yüzeyindeki renk değişiminin, İngilizce “red tide” diye anılan, Türkçe’ye “kızıl gelgit” ya da “kırmızı gelgit” olarak çevrilebilen doğa olayı olduğu görüşünde.

Kızıl gelgit en dar tanımıyla “zararlı alg (bitki benzeri mikro organizmalar) çoğalması” anlamına geliyor. Bu artışta deniz ekosistemindeki onlarca faktör etkili. Bu faktörler içinde de kabaca, su sıcaklığındaki artış, deniz şartlarındaki durağanlık ve kirlilik ön plana çıkıyor.

Bandırma Narlı sahilinde aşırı çoğalarak denizi turuncu renge boyayan fitoplanktonlara deniz anaları da eşlik ediyor. Karasal atıklar, biyolojik çeşitliliğin azalmasıyla baskın hale gelen bu fırsatçı deniz canlılarına besin taşıyor.
Bandırma Narlı sahilinde aşırı çoğalarak denizi turuncu renge boyayan fitoplanktonlara deniz anaları da eşlik ediyor. Karasal atıklar, biyolojik çeşitliliğin azalmasıyla baskın hale gelen bu fırsatçı deniz canlılarına besin taşıyor.

Prof. Dr. İşinibilir Okyar: "Deniz adeta kanalizasyon gibi kullanılıyor"

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar’a göre kızıl gelgitin nedeni, çevre koşullarına bağlı olarak, fitoplankton adı verilen algların aşırı artması. Gözle görülemeyecek kadar küçük bu organizmaların sayısı mililitre suda milyonlara ulaşabiliyor ve ortamı adeta istila ediyor.

Gerek doğal yapısı ve gerek maruz kaldığı muamele nedeniyle Marmara’nın bu tür ekolojik sorunlara açık olduğunu ifade eden deniz biyolojisi uzmanı İşinibilir Okyar, fitoplanktonların çoğalma sürecini şöyle anlatıyor:

“İzmit Körfezi’nin çevresinde çok yoğun bir sanayi ve nüfus var. Körfez olması nedeniyle de kendini temizleme kapasitesi çok sınırlı. Bandırma da benzer bir yapılaşmaya sahip. Buna karşılık Marmara’da her belediyenin ileri biyolojik arıtma tesisi yok. Atıklar, ne yazık ki sadece ön arıtma yaparak denize veriliyor. Deniz adeta kanalizasyon gibi kullanılıyor.”

Marmara Denizi'nin doğusu gibi, güney batısındaki Erdek Körfezi'nde de kızıl gelgit söz konusu. Bandırma Narlı mevkiinde 15 Nisan'da çekilen bu fotoğrafta karşıda Erdek görünüyor.
Marmara Denizi'nin doğusu gibi, güney batısındaki Erdek Körfezi'nde de kızıl gelgit söz konusu. Bandırma Narlı mevkiinde 15 Nisan'da çekilen bu fotoğrafta karşıda Erdek görünüyor.

Kirlilikle artan besin tuzları: Denizi gübrelemek

Atıklar denize, besin tuzları taşıyor. İşinibilir Okyar besin tuzlarının artmasıyla ekosistemde meydana gelen değişimi “Kara kaynaklı birçok kirletici, ortamda bulunması gereken miktardan çok daha fazla besin tuzunu, yani azot ve fosforu denize taşıyor. Biz buna ‘denizi gübrelemek’ diyoruz. Yoğun besin tuzuyla kirlenen denizler ‘ötrofik’ diye anılıyor. Ötrofik deniz, kirli deniz anlamına geliyor. Karadeniz ve Marmara birer ötrofik deniz. Bu aşamadan sonra hastalıklar ortaya çıkıyor. Özellikle dinoflagellat dediğimiz toksik ve balıkları öldüren organizmalar aşırı gelişebiliyor. Ortamdaki tür çeşitliliği azalıyor, nadir türler ortamdan kaçıyor, baskın türler çoğalıyor, suda oksijen miktarı azalıyor” diye anlatıyor.

Kirlilik, deniz şartlarındaki durağanlık ve sıcaklıkla birlikte fitoplanktonların çoğalarak ekosistemi olumsuz etkilemesine neden olan tetikleyiciden sadece bir tanesi.

Ancak Bandırma 17 Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı’ya göre bu, insanoğlunun elindeki tek parametre. “Çünkü iklim değişikliğine bağlı sıcaklık artışını kontrol etmek elimizde değil. Denizin yapısını da değiştiremiyoruz. Elimizde olan tek değişken, kirlilik yükünü azaltmak” diyor

Prof. Dr. Mustafa Sarı: “Atık arıtma seviyesinde ilerleme yok”

VOA Türkçe’nin görüşüne başvurduğu Prof. Dr. Sarı, 2021’deki müsilaj felaketinin hemen ardından, Marmara Denizi çevresindeki tüm yerleşimlerde ileri biyolojik arıtma tesisi kurulması kararı alındığını ancak henüz hayata geçirilebilmiş bir tesis olmadığını söylüyor. Sarı, şunları ifade ediyor:

“40 yılda yapamadıklarımızı, son iki-üç yılda da yapamadık. Programa alınan, hatta inşaatı devam eden ileri biyolojik arıtma tesisleri var. Ancak biten ve işletmeye alınan bir tesisi bilmiyorum. Üyesi olduğum Marmara Denizi Eylem Planı Müsilaj Bilim ve Teknik Kurulu’na da ulaşmış bir bilgi yok. 2021’de Marmara çevresindeki kentsel atıkların sadece yüzde 52’si ileri biyolojik arıtma ile arıtılıyordu, halen o seviyedeyiz.”

Deniz suyu sıcaklığındaki artış ve müsilaj tehdidi

Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre 1970-2023 döneminde Marmara’da ortalama deniz suyu sıcaklığı 15,7 derece.

Ancak son beş yılda ortalama sıcaklık sırasıyla 18,6 derece (2019), 18 derece (2020), 16,8 derece (2021), 16,3 derece (2022) ve 17,6 derece (2023) ölçüldü.

Bu verilere göre Marmara’da deniz suyu sıcaklığı, son 42 yıl ortalamasının 2 derece kadar üzerinde seyrediyor. Yeryüzü de, gelmiş geçmiş en sıcak Mart ayını geride bıraktı. Kara ve denizdeki sıcaklık artışının bu şekilde devam etmesi önümüzdeki günlerde Marmara’da müsilaj ihtimalinin yüksek olduğunu gösterir mi?

Mustafa Sarı bu soruya “hayır, göstermez” cevabını veriyor. “Çünkü deniz ekosisteminde, bu tetikleyicilerin dışında yüzlerce faktör etkili. Bu interaktif faktörlerin bir kısmı henüz gerçekleşmiş değil. Mesela deniz şartlarında durağanlıktan bahsediyoruz. Bu durağanlığı belirleyen iki parametre var. Birincisi meteorolojik şartlar. İkincisi de Karadeniz’den Marmara Denizi’ne İstanbul Boğazı yoluyla giren su miktarı. Marmara’ya 2021’e kıyasla yüksek bir su girişi sözkonusu. Dolayısıyla bu sirkülasyonu arttırıyor. Buna benzer bir sürü bilimsel faktör sayabiliriz” diyor.

Bölgedeki yoğun sanayinin atıkları ve coğrafi yapı nedeniyle körfez suyunun kendi yenileme kapasitesinin düşük olması, bölgeyi ekolojik sorunlara açık kılan başlıca etkenler.
Bölgedeki yoğun sanayinin atıkları ve coğrafi yapı nedeniyle körfez suyunun kendi yenileme kapasitesinin düşük olması, bölgeyi ekolojik sorunlara açık kılan başlıca etkenler.

Neden müsilaj değil ve neden kızıl gelgit?

Her iki doğa olayının da tetikleyici faktörleri aynıyken neden müsilaj oluşmadı? Neden deniz yüzeyinde turuncu bir tabaka oluştu?

Prof. Dr. Melek İşinibilir Okyar’a göre, Marmara’da her iki doğa olayına da neden olabilen organizmalar mevcut. Ancak bu türler kendilerini “baskın” konumuna getirecek şartların oluşmasını bekliyor. İşinibilir Okyar, şunları söylüyor:

“Kızıl gelgite neden olan fitoplanktonların pigment maddesi kırmızı. Bulundukları suya kendi rengini verdiği için deniz yüzeyi kırmızı tonlarında görünüyor. Biyo çeşitliliğin azalması, bu organizmalarla beslenen türlerin ortamdan çekilmesine, fitoplankton gibi fırsatçı türlerin ‘önünün açılmasına’ neden oluyor. Müsilaja neden olacak organizmaların da Marmara’da mevcut olduğunu biliyoruz. Sadece uygun koşulların oluşmasını bekliyor.”

İstanbul Üniversitesi Su Bilimleri Fakültesi Dekanı, belki de en dikkat çekici gözlemini en sonda söylüyor ve “Kızıl gelgite yılda bir kez sadece baharda tanık olurduk. Ama artık yılda birkaç kez tekrar ediyor" diyor.

Prof. Sarı: “Kıyıya yakın bölgelerde renk değişiminde polenlerin de etkisi var”

Prof. Dr. Mustafa Sarı da yaşanan doğa olayının müsilaj olmadığının en net göstergelerinden birinin, ortamdaki deniz anası sayısının artması olduğunu söylüyor.

Sarı, “Müsilaj genellikle deniz analarını öldürüyor. Oysa deniz anası sayısında artış var. Biz denizi azot ve fosforla kirletince plankton çoğalıyor. Deniz anası bunları süzerek besleniyor. Besin bol olduğu için deniz anaları kıyı bölgelerde birikiyor" diyor.

Mustafa Sarı meslektaşına ek olarak, kıyıya yakın bölgelerde denizdeki renk değişiminde, bahar aylarında çoğalan karasal bitki ve ağaç polenlerinin de etkili olduğu görüşünde. Sarı'ya göre sözkonusu bölgedeki bitki grubuna bağlı olarak, kıyıya yakın yerlerde çok farklı renklere de tanık olmak mümkün.

Sarı, “Örneğin Bandırma’nın merkezinde, Sevgi Köprüsü’nün hemen kenarına bakarsanız denizin koyu lacivert olduğunu görürsünüz. Bu, mavi yeşil alglerin çoğalmasının sonucu. Bazı bölgelerde yeşil ve sarıya yakın renkler de görürsünüz. Bu, alg çoğalmasının karasal polenlerle biraraya gelmesinin bir sonucu. Ancak sadece kıyıya yakın bölgeler için geçerli. Örneğin sizin İzmit Körfezi’nde havadan çektiğiniz fotoğraflarda bu durum sözkonusu değil" değerlendirmesinde bulunuyor.

Ancak her iki deniz bilimci de, müsilaja neden olan faktörlerin ortadan kalkmadığının, tehdidin devam ettiğinin altını çiziyor. Prof. Mustafa Sarı, “Marmara ile kurduğumuz yanlış ilişkiyi değiştirmeden kurtulduk diyemeyeceğiz” diye ekliyor.

Forum

XS
SM
MD
LG