İSTANBUL - Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 21 Nisan’da İstanbul Gaziosmanpaşa’da yaptığı seçim konuşmasında düşük faiz politikasından vazgeçilmeyeceğini, “Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselemez. Amerika’da, Avrupa’da faiz yükselebilir ama Türkiye’de faiz düşecektir. Göreceksiniz enflasyon da faiz düşecektir” sözleriyle ortaya koymuştu.
Ancak Merkez Bankası Para Politikası Kurulu ikinci tur cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra yaptığı ilk toplantıda politika faizini yüzde 8,5’ten yüzde 15’e çıkardı.
Yüzde 6,5 oranındaki artış piyasa beklentilerin altında kalınca, döviz piyasalarında hızlı bir hareketlenme oldu. ABD Doları dün piyasa kapanışında 24,90’u gördükten sonra bugün 25,5’i denedikten sonra 25,60 lira seviyesinde seyrediyor.
ABD Lirası bu karar sonrası Türk Lirası karşısında yüzde 7 düzeyinde değer kazanmış durumda. 14 Mayıs seçimlerinden bu yana liranın, dolar karşısındaki değer kaybı da yüzde 25’i aştı.
Peki yeni ekonomi yönetimi, özelde de yeni Hafize Gaye Erkan’ın liderliğindeki Merkez Bankası yeni dönem için ne tür mesaj vermek istedi? Dahası bu mesaj piyasa aktörleri tarafından ne ölçüde doğru algılandı? Ve beklentiler neden karşılanmadı?
Güldem Atabay: “Gün bugündü, faiz de yüzde 20 olmalıydı, anladığım kadarıyla TL’de devalüasyon istiyorlar”
Ekonomist Güldem Atabay, Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun 8,5 puanlık faiz artışının ilk mesajında “rasyonel zeminde dönme dışında bir seçenek kalmamıştır” diyen Mehmet Şimşek’in çizdiği çerçeveyle bağdaşmadığını düşünüyor.
VOA Türkçe’nin konuştuğu Atabay, “Şimşek’in sözleri bir güvenceydi. Ama bugünkü PPK metni bize ne gösteriyor. Şeffaf, açık ve Ortodoks politika izlenmeyecek. Süreç o şekilde ilerlemiyor. Aslında metinde ‘Gerektiği kadar gerektiği zaman’ ifadesi var. Bu ifade güçlü ama uygulama öyle değil. Çünkü bana göre ‘gerektiği zaman’ şimdi yani o gün, bugün. Gereken de en az 20 hatta 25. Böyle başlanmalıydı. Yüzde 20 ile başlanıp piyasalara mesaj verilmeliydi. Zaten bu olmadığı için de dolar bir günde yüzde 5 değer kazandı. Hızla 25 lirayı göreceğiz. Benim anladığım kadarıyla yabancı yatırımcıya girme pozisyonu açmak için Türk Lirası’nda bir devalüasyon istiyorlar” dedi.
“Mayıs seçimlerindeki senaryo bir daha denenebilir”
Atabay’a göre, bütün hesabın yine seçimler üzerine kurulu olduğunu savunarak, şunları ifade etti:
“Peki ne düşünüyor olabilirler? Cumhurbaşkanı ile bir marjda anlaşma sağlanmış. Bu yazılıp çizildiği gibi yüzde 25 olabilir. Temmuz’da yüzde 20, sonra 25’e çekip sonra duruma bakacaklar. Yazın turizm gelirleri de var, bu seviyelerde bir miktar yabancı yatırım gelecek, Rezervler artar, ‘seçime doğru baskılarız’ düşüncesi olabilir. Geçen sene enflasyon yüzde 98’in üzerine çıktı. Seçime doğru EYT sorunu çözüldü, asgari ücrette bir miktar artış yapıldı, birkaç düzeltme yapıldı, TL baskılandı. O senaryonun kazanacağı Mayıs Seçimlerinde görüldü. Aynı senaryo bir daha denenebilir.”
Politika faizini Mart 2021’deki yüzde 19 seviyesinden Şubat 2023’e kadar yüzde 8,5’e çeken Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, sadece Hafize Gaye Erkan’ın Şahap Kavcıoğlu ile yer değiştirmesi sonrası -piyasaların beklentilerini karşılamamış olsa da- hem politika faizinde tarihi bir artışa imza attı hem de toplantı metnini çok daha anlaşılır hale getirdi.
Doçent Çakmaklı: “Yeni kadronun sicili, yeni başkanın fiyakası bozuldu”
Koç Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden Cem Çakmaklı, faiz artışının “göstermelik” yapıldığı algısı yarattığı bu nedenle de piyasaların sert tepki verdiği kanaatinde.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Doçent Çakmaklı, “PPK metni öncekilerle kıyaslandığında daha açık ve derli toplu. ‘Gerektiği zaman gerektiği kadar’ ifadesi de önemli. Ama faiz yüzde 8,5 enflasyon da yüzde 40 iken yüzde 6,5 faiz artışı mı gerekli görülüyor? Takvimlendirme yapılması ve detayların yazılması da gerekiyordu. Metnin altı dolmuyor ve uzun zamandır Merkez Bankası’nın kredibilitesi yok. Naci Ağbal işbaşına geldiğinde güven verdi. (Enflasyon yüzde 14 politika faizi yüzde 10’du, yüzde 15’e yükseltti.) Tam da bu nedenle sıfırdan yeni bir kadro kurmak çok önemli. Yeni kadronun repütasyonunu yüksek tutmak gerekir. Ama bu faiz artışı Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan’ın fiyakasını da yeni kadronun sicilini daha ilk günden bozdu” diye konuştu.
“Enflasyonla baş edilmezse sonraki reçete daha da sertleşecek”
Koç Üniversitesi öğretim üyesi, faiz artış oranın piyasaya “benim öncelikli konum enflasyon değil” mesajını verdiğini bu durumun da seçimlerden sonra daha büyük bir acı reçeteyi mecbur kılabileceğini düşünüyor.
Doçent Çakmaklı, “Enflasyon çok büyük bir olgu. Gelişmiş ülkeler ‘öcü’ gibi görüp savaşıyorlar. Zaman geçtikçe enflasyonla baş edilmezse sonraki reçete daha da sertleşecek. Çünkü birikimli bir şekilde enflasyon büyümüş oluyor. O zaman da ne olacak? Daha yüksek bir faiz artışı, daha derin bir resesyon ve çok daha acı bir reçete. 2024 Seçimlerinden sonra bizi ne bekleyecek? Enflasyon ne kadar yapışkan halde kalırsa onu yenmek de zorlaşıyor. Siz de Merkez Bankası’nın gerçekten enflasyonla savaşmayacağını düşünüyorsanız beklentileri yukarıda doğru güncelliyorsunuz. İnsanlar belirsizlik durumunda kendisini sigortalama çalışır ve dövize koşar. Yatırımcı algısı da eski haline döner” değerlendirmesinde bulundu.
22 Haziran öncesi birçok uluslararası finans kurumu beklentilerini açıklamıştı.
Dünyanın en büyük yatırım bankalarından Goldman Sachs yüzde 40 artış beklediğini duyururken kredi derecelendirme şirketlerinden Fitch yüzde 20 Moodys ise yüzde 25-30 aralığında bir artış tahmin ettiğini dile getirmişti.
Prof. Küçükkale: “Eğer istenen yüzde 40’lık faiz artışı olsa ekonomi felç olur, Türkiye resesyona giderdi”
Karadeniz Teknik Üniversitesi (KTÜ) Ekonomi Bölümü’nden Yakup Küçükkale özellikle yüzde 40 telaffuzunun beklenti zehirlenmesi yarattığı görüşünde.
Toplantı öncesi VOA Türkçe’ye yüzde 15-20 civarında bir artış beklediğini söyleyen Profesör Küçükkale, “Başta Yurtdışı finans kuruluşları beklentiyi çok yükselttiler. Goldman Sachs yüzde 40’lardan bahsetti. Piyasalar da bu tahminler ya da beklentiler sonrası ‘yüzde 25 ile 40 aralığında bir artışa gidebilir’ beklentisine girdi. Artış yüzde 6,5’ta kalınca tepki büyük oldu ve dövizde ani bir sıçrama yaşandı. Kademeli bir artış sinyali veriliyordu. Belli ki yol haritası bu şekilde belirlenmiş. Hedef yabancı sermaye çekmek, sıcak para getirmek. Rezervleri çoğaltmak istiyorlar. Temmuz, ağustos ve sonbahar aylarından da yeni adımlar gelecektir. Eğer istenen yüzde 40’lık faiz artışı olsa önden yüklemeli bu artış ekonomiyi felç ederdi, Türkiye resesyona giderdi” dedi.
“Açık ve şeffaf bir iletişim kurulmalıydı; kura istikrar kazandırarak enflasyonu düşürebiliriz”
Kurdaki bu artışta iletişim eksikliğinin de rolü olduğuna da dikkat çeken KTÜ öğretim üyesi, önümüzdeki aylarda artması muhtemel enflasyonun dizginlenmesi için kurun istikrarlı olması gerektiğini vurguladı.
“TCMB Başkanı Hafize Gaye Erkan’ın ilk toplantısıydı. Açık ve şeffaf bir iletişim kurmalıydı öncesinde. Bunu yapamamış olmak bir hatadır. Rekor seviyede bir artış oluyor ama yine de topa konuyor. Demek ki hem kendisi hem de Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek beklentileri doğru yönetemediler. Enflasyon önümüzdeki süreçte 39-40’lardan 50’lere 60lara çıkacak. Bir talep enflasyonu değil maliyet enflasyonu olacak. Bunu nasıl durdurabiliriz? Döviz kuruna istikrar kazandırarak enflasyonu düşürebiliriz. Dünya kademeli kur artışlarıyla enflasyonu düşürüyor, bunu da unutmamak gerek.”
Bir sonraki Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısı 24 Ağustos’ta yapılacak.