Türkiye’nin deprem bölgesinde olduğu ve fay hatları üzerinde konumlandığı bilinse de şiddetli bir sarsıntı yaşanıncaya kadar kimse deprem gerçeği ile yüzleşemiyor. Ta ki acı gerçek tüm dünyanın yüzüne tokat gibi çarpana dek. Ancak deprem uzmanları 7 büyüklüğünde ya da daha şiddetli depremlerin ortalama ayda bir yaşandığını hatırlatıyor ve bundan sonrası için de uyarıyor.
Northwestern Üniversitesi’nden deprem uzmanı Suzan van der Lee VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, “Bunun gibi depremler Doğu Anadolu Fayı'nın doğusunda tekrar olabilir. Kuzey Anadolu Fayı'nın doğu ucunda, İzmit'in doğusunda 1999'da meydana gelen depreme benzer veya daha kötü bir deprem olması da mümkün. Böyle bir deprem Marmara Denizi'ni etkileyecek ve oraya yakın kentlerdeki insanlara çok fazla zarar verecektir. Yedi büyüklüğündeki veya daha şiddetli depremler yılda yaklaşık 12 kez meydana geliyor. Ortalama olarak ayda bir diyebiliriz” dedi.
Yaşanan iki büyük depremin ardından devam eden artçı sarsıntılara rağmen arama kurtarma çalışmalarının sürdüğünü hatırlatan Suzan van der Lee, “Bölgede görev yapanların çok dikkatli olması gerekiyor çünkü artçı sarsıntılar enkazı yerinden oynatabilir ve önceki depremlerde hasar görmüş ancak henüz yıkılmamış binaların çökmesine neden olabilir. Artçı sarsıntılar, bir önceki şoktan daha az sarsıntıya neden olsalar bile hasarı arttırabilir. Çalışanların azami özen göstermeleri önemli, tabii bunu biliyorlar ve eminim ki öyle de yapıyorlar” diye konuştu.
“Deprem değil binalar öldürür” yorumuna katıldığını söyleyen van der Lee, “İnşa ettiğimiz binalar olmadan yaşayamayız, bu nedenle yapabileceğimiz tek şey, binalarımızı mümkün olduğunca sarsıntıya dayanıklı hale getirmek. Dünyanın her yerinde ve Türkiye'de bunu yapmak için çalışan birçok aydın mühendis var. Biliyorsunuz yıkılan binalar kadar yıkılmayan binalar da var” sözleriyle bu görüşünü dile getirdi.
Amerikalı deprem uzmanına göre, deprem gerçeğiyle yaşamak için atılacak en önemli adım bu konuda yeterli bilgiye sahip olmak dolayısıyla da depreme hazırlıklı olmak.
"Devletler halkı depremlere karşı hazırlamalı"
“Bu tektonik hareketlilik yakın gelecekte de durmayacak” diyen van der Lee, “Yani bunun gibi depremler olacak ve yine ne zaman olacağını bilmiyoruz. Bu nedenle yapılacak en iyi şey, mümkün olduğu kadar hazırlıklı olmak, mümkün olduğunca güvenli bir yerde olmak ve yer sarsıntısını hissettiğinizde tam olarak ne yapacağınız bilmektir. Sağlam bir masanın altına mı, bir kapı eşiğine mi geçelim? Binadan kaçalım mı? Tüm bu konularda yerel bina yönetmeliklerine ve yerel bina uygulamalarına aşina olan mühendisler tarafından bilgilendirilme yapılmalı. Halka tavsiyelerde bulunulması ve eğitim verilmesi gerekir, böylece insanlar bina içindeyken sallandıklarında nasıl tepki vereceklerini ve yıkılması halinde en az etkilenmek için ne yapmaları gerektiğini tam olarak bilirler. Gerçekten ilgilenmemiz gerektiğini düşündüğüm diğer bir şey de hastaneler gibi acil durum tesislerinin kesinlikle sarsıntıya dayanacak şekilde inşa edilmesi çünkü bunlar, depremden etkilenen insanlar için ihtiyacınız olacak binalardır. Örneğin, depremde yaralananlara müdahale edilecek hastanelerin ya da itfaiye gibi acil durum operasyonlarını yöneten diğer tesislerin güvende olmaları gerekiyor” uyarısında bulundu.
Sismolog van der Lee, “Devletlerin, bunun gibi daha fazla deprem olacağını anlamaları gerekiyor. Eminim Türkiye'de de bu böyle. Depremlerle ilgili sorun, ne zaman olacağını bilmememiz. Dolayısıyla devletlerin yapabileceği en iyi şey halkı hazırlamak. Böylece herkes bir depremin gerçekten meydana gelmesinin etkisini en aza indirmeye hazır olur, acil durum kitleri olduğunu, ne yapacaklarını ve kimi arayacaklarını bilir” diye konuştu.
Seçimler ertelenir mi?
Öte yandan deprem bölgesine müdahale konusunda gecikildiği ya da yetersiz olduğu konusunda federal ve yerel yönetimlere eleştiriler Amerika’da da dile getiriliyor.
Merkezi Washington’da bulunan Ortadoğu Enstitüsü uzmanlarından Howard Eissenstat, bu konudaki eleştirilerle ilgili ,“Devletin ilk anda etkili bir yanıt verme konusunda beceriksiz kaldığını düşünüyorum. Ama açık olalım, bu çok büyük bir depremdi, hangi koşulda olursa olsun her hükümet için çok zor bir mücadele olacaktı. Dolayısıyla bence iki temel sorun var. Devlet, orduyu seferber etmek, altyapıyı tekrar inşa etmek, havaalanlarını ve yolları onarmak, sahra hastaneleri inşa etmek konusunda çok yavaştı, bu da yardım yapılmasını zorlaştırdı. Halk son derece hüsrana uğradı. İnsanlar devletten yanlarında olmasını bekledi çünkü Türkiye'de ‘devlet baba’ kavramı çok güçlü” diye konuştu.
Howard Eissenstat, “Kurtarma ekiplerini kısa sürede kasabalara ve şehirlere ulaştıracak insanların sahada olmaması trajikti. Bu can kayıplarına mal oldu ve insanlar kızgın ki bu da şaşırtıcı değil. İkinci bir nokta da Türkiye'nin büyük trajediler yaratacak büyük depremler olacağını bilmesiydi” diye ekledi.
Türkiye’nin seçim sürecine hazırlandığı ve yüksek enflasyonla birlikte ortaya çıkan ekonomik sorunlarla mücadele ettiği bir dönemde yaşanan deprem, ülkedeki endişeleri de arttırdı. Eissenstat da, bu durumun Erdoğan'ın siyasi kariyerine ve seçimlere etkilerine ilişkin olarak da, “Seçim koşullarının olmaması, seçimlerin yapılamaması ihtimali var. Bu bölgedeki seçmenlerin sandıkların nerede olacağından haberdar olduklarını biliyor muyuz? İşin içinde milyonlarca kişi var. Yani seçimlerin ertelenme ihtimali var. Erdoğan da açıkça görüyor ki hükümetinin ciddi bir tehdit olarak gördüğü eleştiriler var” değerlendirmesinde bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem sonrası son derece kızgın ve özellikle eleştirileri hedef alan konuşmalar yaptığına işaret eden Howard Eissenstat, bu eleştirileri haberlerine taşıyan gazeteciler hakkındaki kovuşturmalara da vurgu yaptı. Ve bu noktada iktidar partisiyle bağlantılı basın organlarına dikkat çeken Amerikalı uzman, Erdoğan’ın basını açıkça daha olumlu haber vermek için yönlendirdiği görüşünde.