Afganistan’da iktidara gelmesinden bir yıl sonra Taleban hala uluslararası tanınırlık kazanmak için mücadele ediyor.
Her ne kadar birçok ülke Afganistan’daki insani krize yanıt vermek için Taleban’la temasa geçmiş olsa da, grubu hala tanımış değil.
Son zamanlarda Afganistan, ABD'nin El Kaide lideri Eymen El Zevahiri'nin Kabil'de öldürülmesiyle birlikte tekrar gündeme geldi.
Taleban, Zevahiri'nin Afganistan'da olduğundan haberdar olmadığını söylese de bu gelişme, grubun tanınma çabalarını karmaşıklaştırdı.
Öte yandan Taleban, Zevahiri’nin öldürüldüğü operasyonun, hem uluslararası yasaları hem de geçen yıl ABD ile ülkedeki birliklerinin geri çekilmesini sağlayan anlaşmayı ihlal ettiğini savundu.
Ancak 2020 yılı Şubat ayında Katar'da imzalanan Doha Anlaşması’na göre, Taleban'ın ulusötesi teröristlerin Afganistan'da faaliyet göstermesini engellemesi gerekiyor.
ABD, saldırı sonrası Taleban'ı anlaşmayı ihlal etmekle suçladı.
ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken 1 Ağustos’ta yaptığı açıklamada, "Taleban, El Kaide liderini Kabil'de ağırlayarak ve barındırarak, Doha Anlaşması’nı ve teröristlerin diğer ülkelerin güvenliğini tehdit etmek amacıyla Afgan topraklarını kullanmasına izin vermeyeceğine yönelik ısrarlı güvencelerini büyük ölçüde ihlal etti" demişti.
Blinken grup için, "Ayrıca Afgan halkına ve uluslararası toplum tarafından tanınma ve normalleşme konusundaki kendi ifade ettikleri arzuya da ihanet ettiler" ifadesini kullanmıştı.
Bugüne kadar hiçbir ülke, Afganistan’daki Taleban hükümetini resmi olarak tanımadı.
Bununla birlikte Taleban bugünlerde, Çin, Rusya ve Batı karşıtı diğer ülkeler tarafından daha sıcak bir yaklaşım görüyor.
Afganistan’ın Moskova Büyükelçiliği’nin geçen Haziran’da Taleban temsilcilerine devredilmesinin ardından Rusya’nın, grubu resmen tanıma ihtimali ortaya çıktı.
Rusya'nın Afganistan Özel Temsilcisi Zamir Kabulov, Rusya devlet televizyonu Rossiya-1’e verdiği demeçte Taleban’ın tanınması hakkında, “Böyle bir olasılık var” dedi.
Tanınma için gereken şartların Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin ve Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından belirlendiğini söyleyen Kabulov ayrıca, “etnopolitik olarak kapsayıcı bir hükümet” kurulmasının Taleban tarafından atılması gereken ilk adım olduğunu belirtti.
Benzer şekilde Çin de, Taleban'ın Pekin'deki Afgan büyükelçiliğinde kontrolu devralmasına izin verdi.
Ayrıca Çinliler, Taleban yönetimindeki Afganistan'da çok sayıda ekonomik girişime ilgi duyuyor. Bu girişimlerin arasında, Afganistan'da Özbekistan'ı Pakistan'daki limanlara bağlayacak ulusötesi bir demiryolunun inşası için mali destek vermek de bulunuyor.
Yeni Delhi'deki Gözlem Araştırma Vakfı’nın stratejik araştırmalar programından Kabir Taneja, VOA'ya verdiği demeçte, "Pekin’in önemli miktarda varlığı var, ancak henüz yeterli hareketi yok. Pekin’in, hem ekonomik hem de politik olarak Taleban rejimini desteklediğinin düşünüldüğü bir konumda olmak istediğini sanmıyorum" ifadelerini kullandı.
Bu yakınlaşmalar, Pekin’in, Şincan eyaletindeki Uygurlar’a ve diğer azınlıklara karşı uygulamalarına eleştirilerle mücadele ettiği bir döneme denk geliyor.
ABD, bazı Batı ülkeleri ve insan hakları örgütleriyle birlikte Pekin'i Uygurlar’a, Kazaklar’a ve Şincan'daki diğer Müslüman azınlıklara karşı soykırım ve insanlığa karşı suç işlemekle suçluyor.
Çin ise, bu suçlamaları defalarca reddetti.
Uzmanlar, Pakistan'ın da sıklaşan güvenlik sorunlarından dolayı Taleban ile ilişki kurmaya çalıştığını söylüyor.
Geçen yıl, Pakistan’ın siyaset ve güvenlik alanındaki ileri gelenleri, dönemin başbakanı İmran Han'ın Taleban’ın iktidara dönüşü için “kölelik prangalarını” kırmak ifadesini kullanmasıyla açıktan Taleban'ı destekliyor görünüyordu.
Ancak zamanla, Tahrik-i Taliban Pakistan’ın (TTP) yarattığı tehlikelerin ortaya çıkmasıyla beraber isyancı gruba dair baştaki coşku ortadan kayboldu.
Avustralya Ulusal Üniversitesi'nden strateji uzmanı Claude Rakisits, "Taleban'ın TTP'yle olan ideolojik, örgütsel, aşiretsel ve kişisel bağlarının, kendisini son 20 yıldır diplomatik, askeri ve kurumsal açıdan desteklediği için Pakistan'a duyduğu minnetin önüne geçeceği, çok erken safhalarda belli olmuştu" dedi.
Rakisits, Afganistan-Pakistan sınırındaki güvenlik durumunun eskisinden daha kötü olduğunu belirtti.
İran ise doğu komşusuna göreceli bir mesafede yaklaşarak Taleban'a karşı daha büyük bir belirsizlik sergiliyor.
Başlarda iki ülke arasındaki sınırda Taleban ve İran sınır muhafızları arasındaki çatışmalardan dolayı endişeler, yerini karşılıklı çıkarlara dayalı gibi görünen geçici bir uzlaşmaya bıraktı.
Şii din adamları tarafından yönetilen İran, Sünni Taleban’dan daha farklı bir İslami ideolojiye sahip.
Bölgesel aktörlerden bir diğeri olan Türkiye'nin Kabil'deki büyükelçiliği açık, ancak Taleban'ın Türkiye'de diplomatik varlığı bulunmuyor.
Bunun yanısıra Ankara, Afganistan'daki ekonomik projelerde yer almaya devam ediyor.
Türkiye'nin Kabil Büyükelçisi Cihad Erginay, Helmand’daki Kajaki hidroelektrik barajının ikinci aşamasının açılışına katıldı. Açılışta üst düzey Taleban yetkilileri de yer aldı.
Barajın ikinci aşaması bir Türk şirketi tarafından 160 milyon dolarlık bir yatırımla tamamlandı.
Ayrıca Ankara, İran üzerinden Türkiye’ye giren Afganlar’ın akışını durdurmak için ülkede istikrar istiyor.
Türk yetkililer, son aylarda 18 binden fazla Afgan'ın Türkiye'den sınır dışı edildiğini söylüyor.
Birleşmiş Milletler, Afganistan'ın tahmini 40 milyon nüfusunun yarısından fazlasının açlık tehlikesiyle karşı karşıya olduğu uyarısında bulunuyor.
Yaklaşık 1,1 milyon Afgan çocuğun yetersiz beslendiğini belirten BM, ülke için acil insani yardım çağrısı yapıyor.
Afganistan'da yaşanan insani kriz, Taleban'ın iktidara dönmesiyle uygulanan uluslararası mali yaptırımların ardından daha da kötüleşti ve ülke ekonomisini çöküşün eşiğine getirdi.
İslamabad'dan Ayaz Gül ve Akmal Dawi bu habere katkıda bulundu.