Erişilebilirlik

"Avrupa'da Kültürel Türkiye’de Ekonomik Irkçılık"


BERLİN - Türkiye’de siyasette ve medyada son günlerde en çok konuşulan ve tartışılan konulardan biri kuşkusuz Türkiye’nin kısa sürede maruz kaldığı yoğun sığınmacı ve göçmen akını.

Konuyla ilgili giderek sert bir üslubun ağır bastığı dikkat çekerken, kamuoyunda sığınmacı ve göçmenlere yönelik endişe, hatta kızgınlığın arttığı gözlemleniyor.

Sayıları 4,5 milyon ila 7 milyon arasında ifade edilen söz konusu insanlara vatandaşlık hakkı verildiği ya da verilmesinin planladığını şeklindeki iddialar sürtüşmelere neden olurken, tartışmalarda Türkiye’deki yabancılar grubunun yarattığı siyasi, ekonomik ve sosyal sorunların Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin ve 2015’da Almanya’ya gelen Suriyeliler'in durumu ile benzerlik gösterdiği şeklinde yorum ve analizler gündeme geliyor.

Bazı siyasetçiler tarafından son günlerde dile getirilen "Ülkemizde göçmen istemiyoruz" ya da "İktidara gelirsek hepsini göndereceğiz" gibi söylemler Almanya ve Fransa’da sağ popülist ve göçmen karşıtı partilerin özellikle Müslüman göçmenlere karşı kullandıkları sloganları anımsatıyor.

Peki bunun ötesinde, Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenlerin durum ve sorunlarıyla Türkiye’de bulunan göçmenlerin konunumu karşılaştırmak ne kadar doğru?

Almanya'da Türk toplumunun hak ve çıkarları çerçevesinde lobi çalışmaları konusunda en tanınan isimlerden olan, uzun yıllar Almanya Türk Toplumu Başkanlığı görevinde bulunan Kenan Kolat, VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, Almanya ve Türkiye'yi karşılaştırmanın göç sorunu farklı biçimde geliştiği için yanlış olduğu görüşünü dile getirdi.

Türkler'in Alman toplumuna uyumu konusunda uzman olan Kolat ayrıca, Avrupa’daki ırkçılığın daha çok kültürel olduğunu, Türkiye’de ise ekonomik ırkçılıktan bahsedilebileceğini ve bunun "refah ırkçılığı" olarak tanımlanabileceğini söyledi.

“Türkiye’nin hazırlığı yok”

Kenan Kolat: “İki ülke arasındaki temel farklardan birincisi, bu denli büyük kapsamlı göç olayları Almanya’da 1960’lı yıllarda, sonra 2015 yılında oldu, ama sayısal olarak bakıldıkta Türkiye’deki göç çok daha yüksek. Almanya’nın 83 milyonluk nüfusu içinde 3 milyon Türkiye kökenli yaşıyor. Suriyeli sayısı ise 800 bin. 84 milyon nüfuslu Türkiye’nin sadece Suriyeli nüfusu 4,5 milyon ile 7 milyon rakamları arasında belirsiz. İkincisi, Türkiye’nin Almanya’ya kıyasla göçmenler yönelik nasıl davranılacağı, hangi altyapı hizmetlerinin sunulacağı konularında hazırlığı yok. Almanya’da yaşayan Türkler ise yılların akışı içinde çeşitli derecelerde hem iş piyasasunda hem de toplumsal uyum süreçlerine tabi tutuldular ve böylece kademeli olarak kabul gördüler. Bir diğer büyük etken, Türkiye’ye gelen göçmenler çoğunlukla kaçak olarak çalışıyorlar ve iç piyasayı çok ucuza çalışarak büyük oranda etkiliyorlar. Bu da rekabeti arttırıyor. Bir başka konu, Türkiye’deki gelir dağılımı ve ekonomik durum Almanya’ya kıyasla çok daha kötü olduğu için halkın tepkisi çok daha yoğun oluyor. İnsanlar son zamanlarda göçmenlere verilen desteklerin kendilerine, Türkiye’nin öz vatandaşlarına verilmediği kanaatine geldiklerini ifade ediyorlar.”

Almanya siyasetinde de, göçmenlerin yıllardır seçim malzemesi yapıldığı, önyargı ve korkuların desteklediği politikalarla, özellikle 2015 sonrasında Müslüman sığınmacıların sayısındaki ani artışla ülkedeki aşırı sağcı AfD partisinin güçlendiği bir iklim oluştu. Kenan Kolat, Almanya’daki süreçten yola çıkarak, ırkçı ve dışlayıcı söylemlerin siyasi olarak tüm ülkelerde benzerlik içerdiğini söylüyor.

“Türkiye’de refah ırkçılığı var”

Kenan Kolat: “Göçmen karşıtı kullanılan söylemler ve refleksler her yerde benzerlikler gösterir. ‘İşimizi alıyorlar’, ‘kızlarımıza saldırıyorlar’, ‘entegre olmaları zaten olanaklı değildir’ şeklinde genelleştirici, dışlayıcı, küçümseyici ve ayrımcı yaklaşımları görürüz ve duyarız. Sosyolojik olgular olarak, yani göçmen karşıtlığı gerekçelendirmeleri zaten her zaman olduğu gibi farklılıkları, farklı olduğunu vurgulamak ve farklılıkların göçmenlerden kaynaklandığını söyleyerek onları aşağılamak, horlamak, küçümsemek olarak karşımıza çıkıyor. Irkçılığın, yabancı düşmanlığının temelini bu yaklaşım oluşturuyor. Avrupa’daki ırkçılık daha çok kültürel ırkçılıkken, Türkiye’deki yapıyı biraz daha farklı olarak bir ekonomik ırkçılık, başka bir deyişle refah ırkçılığı olarak tanımlayabiliriz. Daralan iş piyasasında Türk vatandaşlarının ekonomik durumunun daha da kötüye gittiğini görüyoruz. Bu da göçmenlere karşı daha sert tepkilere neden olabiliyor.”

Almanya’da son zamanlarda başta Türkiye kökenliler olmak üzere göçmenlerin ekonomik ve sosyal uyumu konusunda büyük mesafe alındığını, ekonomiye sadece iş gücü olarak değil girişimci ve yatırımcı olarak da önemli katkı sağladıkları sıklıkla dile getiriliyor. Türkiye bu bağlamda Almanya’nın geride bıraktığı süreçten ve deneyimlerinden faydalanabilir mi? Uyum politikası üretilmesi ya da göçmenlere yönelik eğitim ve ekonomik kazanım politikalarının geliştirilmesi olası mı? Deneyimli uyum uzmanı Kenan Kolat’a göre, sorunun çok değişik boyutlarını sakin bir şekilde ele almak gerekiyor.

“Büyük çoğunluğun kalacağı görmezden gelinmemeli”

Kenan Kolat: “Birincisi bir ülkeye kısa sürede çok sayıda göçmenin girmesi sorunludur, zira kontrolu olanaklı olamamaktadır. Bunu Almanya’da da 2015’de gördük. Almanya ve diğer komşu ülkeleri kısa sürede bu duruma tepki verdi ve sınır güvenliğinin sağlanması yoluna gitti. Her türlü kayıt işleminin en doğru biçimde gerçekleştirilmesi de buradan alınabilecek iyi bir örnek. Gelenlerin geçici olarak bulunduklarından yola çıkılsa da, sürenin uzaması durumunda kalacakları hesap edilmelidir. Almanya’daki Türkler'in birkaç yıl kalacağı tahmin ediliyordu. Şimdi dört kuşaktan bahsediyoruz. Türkiye’de kalacak olanlara yönelik gerçekçi bir uyum ve katılım politikaları toplumun da desteği alınarak saydam bir şekilde oluşturulmalıdır. Gelenlerin büyük çoğunluğunun ülkede kalacağı gerçeği görmezden gelinmemelidir. Ancak şartlara göre ülkelerine geri dönmek isteyenler teşvik edilmeli, bu konuda programlarından yararlanmak üzere AB ile bir an önce müzakereler yapılmalıdır. Türkiye'de bir işte çalışanların her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi kayıtlı olmaları, ucuz işçi olmamaları sağlanmalıdır. Ucuz ya da kayıt dışı işçi çalıştıran işverenlere ağır cezalar verilerek ücret dampinginin önüne geçilmelidir. Ve Almanya’da olduğu gibi, her türlü ırkçı söylem ve yaklaşım cezai yaptırıma tabi olmalıdır.”

XS
SM
MD
LG