Erişilebilirlik

Yüz Yüze Eğitimde Belirsizlikler


Corona virüsü salgını nedeniyle 16 Mart 2020’de ara verilen yüz yüze eğitim, yaklaşık 1,5 yıl sonra 6 Eylül 2021’de bütün kademelerde yeniden başlayacak. Öğrencilerin yeniden okullarına dönmesine çok kısa bir süre kalmasına rağmen öğrenme eksikliklerinin nasıl telafi edileceği, okullarda sağlık önlemlerinin ne ölçüde hayata geçirilebileceği, hem öğrencilerin hem de öğretmenlerin okula dönüşte karşılaşacakları uyum sorunlarının nasıl giderileceği gibi konularda hala önemli belirsizlikler var.

Yüz Yüze Eğitimde Belirsizlikler
lütfen bekleyin

No media source currently available

0:00 0:16:02 0:00

“Türkiye, okulları en uzun süre kapalı tutan OECD ülkelerinden”

VOA Türkçe’ye konuşan Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu TEDMEM’de eğitim uzmanı olan Dr. Nilgün Demirci Celep, salgın sürecinde Türkiye’nin, Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) üyeleri arasında okulları en uzun süre kapalı tutan ülkelerden biri olduğunu söyledi: “Mart 2020 ile Mart 2021 yılları arasındaki bir yıllık sürede Fransa 6 hafta, Çin 9 hafta, Almanya 14 hafta, İngiltere 16 hafta yüz yüze eğitime ara verdi. Ancak bu süre Türkiye'de tam olarak 26 hafta. Okulların kapandığı 16 Mart 2020 ile yerinden karar dönemine geçilen 2 Mart 2021 tarihleri arasında 175 okul günü vardı. Türkiye’de bu süre içinde okulların en uzun süre açık olduğu kademe, yani birinci sınıflar da dahil, yalnızca 15 gün yüz yüze eğitime devam edilebildi. 6’ncı, 7’nci, 10’uncu ve 11’inci sınıflar bu süreçte okula hiç gidemediler. Dolayısıyla bu, öğrencilerin akademik, sosyal ve duygusal anlamda ciddi kayıplar yaşamasına neden oldu.”

Salgın öncesinde de hayata etkin katılım için gerekli beceri düzeyinin altında kalan öğrenci oranının azımsanmayacak düzeyde olduğunu hatırlatan Celep, salgın sürecinde bunu daha da arttığını vurguladı.

“Bizi öğrenmeyle ilgili sorunlar bekliyor”

Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Burcu Meltem Arık da yüz yüze eğitimde Türkiye’yi zor bir sürecin beklediğini belirterek, “1,5 yıldır okula gitmeyen çocuklar şimdi tekrar dönecekler ve uzmanlar bunun hiç kolay olmadığını söylüyor. Öğretmenler kaygılarını dile getiriyorlar. Öğrencilerin hem akademik hem de psikolojik açıdan uyum sağlamakta zorlanacağını bekleyebiliriz. Çok net. Bu sadece öğrenciler bakımından değil, öğretmenler bakımından da böyle. Bizi öğrenmeyle ilgili sorunlar bekliyor” dedi.

Beklenen zorluklara, yaşanan öğrenme kayıplarına karşın kapsamlı ve şeffaf bir programın ortaya konmadığını söyleyen Arık, “1,5 hatta 2 yılı hiç yaşanmamış gibi geçmek ve kalındığı yerden devam edilmesi bizde soru işaretleri uyandırıyor. Telafi eğitimleri daha çok sosyal becerileri, bir arada olmayı, eğitimden kopmamayı hedefledi. Daha akademik meselelerde bu tür öğrenme kayıplarıyla ilgili ne tür çalışma yapılacağını zannediyorum önümüzdeki günlerde göreceğiz. Görüştüğümüz okul yöneticileri, öğretmenler ya da kurumlar, kaygılarının devam ettiğini, bazı konularda adımlar atıldığını ama netliğin, şeffaflığın hala önde bir engel olduğunu, bir güvensizlik ortamı oluştuğunu paylaşıyorlar. Kaygıları yüksek.” diye konuştu.

“Önce öğrenme kayıplarını ölçmek gerekiyor”

TEDMEM Eğitim Uzmanı Celep, Milli Eğitim Bakanlığı’nın haziran başında açıkladığı telafi programının isteğe bağlı olmasını ve her öğrencinin bireysel ihtiyacına göre düzenlenmeyen genel bir program olmasını eleştirdi. Celep, öğrenme kayıplarının ancak ölçüldüğü, tespit edildiği zaman telafi edilebileceğinin altını çizdi: “Örneğin Mart 2020'de 1’inci sınıfta olan bir öğrenci bu eylülde 3’üncü sınıfa başlayacak. Peki bu öğrenci akademik olarak üçüncü sınıfa başlayabilecek durumda mı, yeterli mi? Sosyo-duygusal gelişimi buna uygun mu? Bizim bunu öğrenci, öğrenci tespit etmemiz lazım ki bu öğrenciyi destekleyelim ve uygun telafi eğitimi verebilelim. Bunun için de geçerli, güvenilir bir ölçme değerlendirme yaklaşımına ihtiyacımız var. Bunun, sınıf sınıf, okul, okul olması ve merkezi düzeyde de takip edilmesi gerekiyor.”

Okullara ve öğretmenlere büyük sorumluluk düşecek

Ancak hem Celep hem de Arık, henüz böyle bir hazırlık olmadığına dikkat çekerek, telafi eğitiminde okullara ve öğretmenlere büyük sorumluluklar düşeceğini ifade etti. Arık, öğretmenlerin geçmiş yıllarda da müfredatı, farklı öğrenme seviyesindeki öğrencilere uygun biçimde şekillendirdiğini belirtti ancak pandemi sürecinde bu farklılıkların inanılmaz ölçüde arttığına dikkat çekti. “Öğretmen, öğrencileriyle yeniden karşılaştığı zaman tabii ki çok hızlı bir şekilde bir analiz yapacak. Kimin neye ihtiyacı olduğunu görecek. Peki o ihtiyacı karşılayabilmesi için okul içerisinde, okul dışarısında, il, ilçe Milli Eğitim müdürlükleri ya da bakanlık seviyesinde ne tür destekler alabilecek, bu destekleri ne kadar hızlı alabilecek? Bunlar çok kritik.”

Salgın tedbirleri hayata geçebilecek mi?

Yüz yüze eğitimde bir başka kaygı konusu da salgına karşı okullarda ne ölçüde önlem alınabileceği. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda bir genelge yayınlayarak il milli eğitim müdürlüklerine gönderdi. Personelin aşılanması tavsiye edildi, aşı yaptırmayanlara haftada iki kez PCR Testi zorunluluğu getirildi. Okullarda maske bulundurulması, sosyal mesafe ve hijyene dikkat edilmesi istendi. Celep, bu tedbirlerin kağıt üzerinde kalmaması için okulların mutlaka belli aralıklarla denetlenmesi ve tedbirlere uyulmaması halinde ne tür yaptırımlar uygulanacağının belli olması gerektiğini söyledi. Celep, salgının gidişatına bağlı olarak hangi durumlarda yüz yüze eğitime devam edileceğinin, hangi durumlarda eğitime ara verileceğinin de okular açılmadan paylaşılması gerektiğini kaydetti.

Eğitim Gözlemevi Koordinatörü Arık ise, bakanlığın açıkladığı genelgede birçok önlemin tavsiye niteliğinde olduğuna dikkat çekerek, “Çok net protokollerin olması gerekir. Biz o net protokolleri birçok alanda göremiyoruz doğrusu. Bunlar kişiye, okula, öğretmene bırakılamaz. Okulların açılmasına bu kadar kısa süre kala örneğin okul çalışanlarının görev dağılımı belli mi? Hastalık çıkarsa hangi adımların atılacağı net mi? Velilere, öğrencilere bilgi akışının nasıl sağlanacağı net mi? Güvenli gıda protokolü var mı? Düzenli temizlik protokolü var mı? Belki vardır, hazırlanıyordur. Ama kamuoyuna yansıyan bilgiler sınırlı oluyor” ifadelerini kullandı.

“Eğitimin önceliklendirilmesi çok kritik”

Bu süreçte okullara ek kaynak aktarımının büyük önem taşıdığını ifade eden Celep ise, yüz yüze eğitime geçme kararı alan Amerika ve İngiltere gibi ülkelerin bunu sağladığını kaydetti: “Türkiye, okullar arası farklılıkların çok fazla olduğu ülkelerden bir tanesi. Yine salgın sürecinin gerektirdiği çeşitli fiziksel önlemler ya da hijyen malzemeleri var. Bunlar için ek destek, ek bütçe oluşturulması önemli. Ancak ne yazık ki bu konuyla ilgili de bir bilgi sahibi değiliz. Neler yapıldığını bilmiyoruz.”

Arık da karar alma süreçlerinin şeffaf olmadığını belirterek, net bir yol haritası göremediklerini söyledi: “Yol haritası hazırlandığını duyuyoruz. Ama son dakikaya kalmadan bu yol haritasının paylaşılması çok önemli. Okuldaki paydaşların nasıl, ne yönde hareket edebileceklerini görmelerini sağlayacaktır. Öğretmenler için bu süreç biraz daha az kaygılı sürebilecektir. Ayrıca eğitimin önceliklendirilmesi çok önemli. Geçtiğimiz yıllarda ekonomi önceliklendirildi. Ama bu yıl eğitimin önceliklendirilmesi, onun dışındaki alanların da bu önceliğe göre şekillendirilmesi kritik olacaktır. Bundan vazgeçilmemesi birçok çocuk için çok hayati.”

XS
SM
MD
LG