Eski Başkan Donald Trump döneminde Ulusal Güvenlik Konseyi'nin bölgesel danışmanı olarak görev yapan Lisa Curtis, Afganistan’da yaşananları "toplu bir ulusal başarısızlık" olarak niteledi. Curtis, siyasi sorumluluğun kimde olduğunun bulunması için vakit harcanmaması gerektiği görüşünde.
Bu noktaya nasıl gelindi?
ABD’li düşünce kuruluşu Vandenberg Coalition’ın toplantısında konuşan Curtis, Afganistan’ın hızla Taleban’ın eline düşmesi ile ilgili üç neden sıraladı.
Curtis’e göre geri çekilmenin ani olması ve 16 bine yakın paralı askerin bir anda ülke dışına çıkarılması, Afgan Ulusal Güvenlik Güçleri’nin altından halıyı çekmek gibiydi. Bu güçler, ABD yardımına güvenemeyeceklerini anladıklarında ve ilk birkaç vilayet başkenti düştükten sonra, morallerini ve savaşma isteklerini kaybettiler ve bu yüzden teslim oldular.
Afgan siyasi elitleri ve bölgesel güç odakları arasındaki bölünmüşlüğü ikinci neden olarak gösteren Lisa Curtis, bu durumdan ABD’yi ve ülke dışına kaçan Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani’yi kısmen sorumlu tuttu. Curtis, "Asla güçlerini birleştirmediler ve ülkelerini kurtarmak için biraraya gelmediler ve bu büyük ölçüde Cumhurbaşkanı Gani'nin hatasıydı. Ancak bütün suçu Cumhurbaşkanı Gani'ye yükleyebileceğimizi sanmıyorum. ABD'nin Doha'daki barış görüşmelerini yürütme şekli de Gani'ye verilen zarara katkıda bulundu. ABD'li müzakerecinin Gani'yi içermeyecek bir geçici hükümetten bahsettiği çok konuşuldu. Bu, siyasi seçkinler içinde bölünmelere neden oldu ve Gani'nin meşruiyetini baltaladı" dedi.
Curtis’e göre görmezden gelinemeyecek son etken de Taleban'ın son 20 yıldır Pakistan'da barınabiliyor olmasıydı. Son 20 yılda dört ABD yönetiminin de bu durumu sonlandıramadığına dikkat çeken Curtis, "Trump yönetimi güvenlik yardımını bile kesmesine rağmen Pakistan'ın tutumunu değiştiremedi. Yine de en azından ABD’li vergi mükelleflerinin düşmanlarımızı destekleyen bir orduyu finanse etmesini önledi" diye konuştu.
Afganistan’daki durumun ABD’nin de başarısızlığı gibi göründüğünü kaydeden Curtis, uluslararası itibar açısından bu durumun, kısmen de olsa, telafisinin üç şekilde olabileceğini savundu.
Curtis bu adımları,
- Son 20 yılda Washington’la ortaklık yapan Afganlar’ın olabildiğince çoğunu Afganistan'dan çıkarmak ve ABD’ye yerleştirmek,
- İnsani bir felaketi önlemek ve uluslararası yardım camiasını hızla harekete geçirmek,
- Taleban'dan intikam amaçlı bir cinayet kampanyasına girişmeyeceklerini, insan haklarını, özellikle de kadın haklarını, kızların ve kadınların okula gitmesini, ev dışında çalışmasını, sağlık hizmetlerine erişim izin vermesini gerçekten koruyacaklarını ve ayrıca ülkenin tekrar terör yuvasına dönüşmesini önleyeceklerini gösteren somut adımlar görmekte ısrar etmek, şeklinde sıraladı.
Curtis, "Bu eylemleri gerçekleştiremezlerse ve bu eylemlerin örneklerini görmüyorsak, o zaman uluslararası tanınmayı hak etmiyorlar" ifadelerini kullandı.
Lisa Curtis, 29 Şubat 2020’de Trump yönetimi ile Taleban arasında Doha’da imzalanan anlaşmanın zayıf bir anlaşma olduğunu, ancak Biden yönetiminin iktidara geldiğinde, Afganistan stratejisini yeniden değerlendirme fırsatını kullanmamayı tercih ettiğini savundu.
Curtis, "Bu yüzden her iki yönetimin de Doha barış anlaşmasına sahip çıkması gerektiğini düşünüyorum. Aslında buna bir barış anlaşması demezdim; daha çok bir geri çekilme anlaşması derdim çünkü ABD'nin gerçekten elde ettiği tek şeyin Taleban'ın ABD güçlerini çıkış yolunda hedef almaması olduğunu düşünüyorum. Barışa ulaşamadık ve Taleban, El Kaide’den kopmadı" dedi.
Trump yönetiminde Dışişleri Bakanlığı Terörle Mücadele Koordinatörü olarak görev yapan Büyükelçi Nathan Sales ise Afganistan’ı bundan sonra nelerin beklediği ile ilgili El Kaide’yi işaret etti.
"El Kaide güçlenecek"
Taleban’ın Kabil’i ele geçirdiği 15 Ağustos’u, 'El Kaide'nin onlarca yıldır geçirdiği en güzel gün' olarak niteleyen Büyükelçi Sales, "Taleban, El Kaide'den hiçbir zaman kopmadı. 20 Şubat'ta Doha'da bunu yapacaklarına söz verdiler. Yapmadılar. Yapmadıklarını hepimiz biliyoruz ve şimdi, birden fazla yönetim boyunca ABD'nin taleplerine rağmen, El Kaide ile bu stratejik ilişkiyi sürdürmekte kendilerini haklı görüyorlar. Yani El Kaide Afganistan'daki faaliyetlerine geri dönecek. Afganistan'ın bir kez daha El Kaide için güvenli bir sığınak haline gelmesi bence sadece bir an meselesi ve biliyoruz ki, El Kaide ve IŞİD gibi terörist gruplar güvenli bir sığınak bulduklarında, bunu ABD topraklarına, dünyanın her yerindeki çıkarlarımıza, dostlarımıza ve müttefiklerimize karşı dış operasyonlar planlamak için kullanıyorlar" dedi.
El Kaide’nin bugün, yakın geçmişteki herhangi bir dönemden daha güçlü bir konumda olacağını söyleyen Sales, Taleban'ın sadece ABD tarafından sağlanan muazzam miktarda askeri donanıma değil, Afgan merkez bankasındaki yüklü miktarda paraya ve hapishanelerden serbest bırakılan binlerce savaşçıya da erişimi olduğuna dikkat çekti. Sales, "Tüm bu varlıklar ve kaynaklar El Kaide'nin eline geçecek" şeklinde konuştu.
Nathan Sales, ABD'nin ülkede askeri veya diplomatik bir varlığı olmadan Afganistan'daki koşullar karşısında kör ve sağır olacağını da belirterek, Biden yönetiminin, Ortadoğu'daki üslerden insansız hava araçlarını, uçakları ve Basra Körfezi'ndeki uçak gemilerini kullanarak varlık göstermesinin zor olduğunu söyledi. Sales, "Terör saldırısı önlemek için, terör kamplarının yerleri ve hedeflerdeki yaşam düzeni hakkında güvenilir, doğru ve güncel istihbarata sahip olmanız gerekir. En iyi koşullarda bile bunu yapmak zorken, ülkede elektronik istihbarat kabiliyetiniz olmadığında, sahada çalışmak isteyen kişisel istihbarat ağınız olmadığında bunu yapmak neredeyse imkansızdır. Sahadaki kişilerin hayatlarını tehlikeye atarak hassas istihbaratı sizinle paylaşacak kadar size güvenmesi gerekir" dedi ve tüm bu kabiliyetlerin ABD’nin çekilmesi ve Taleban’ın zaferiyle ortadan kalktığını dile getirdi.
Büyükelçi Sales, Donald Trump’ın danışmanlarından gelen "başkanlık dönemi tamamlanmadan Afganistan’dan tüm askerleri çekmemesi" yönündeki tavsiyeleri dinlediğine de dikkat çekti ve Başkan Biden’ın orduyu dinlemediğini savundu.
"ABD dış politikası Afganistan’a bağlı"
Yeni Amerikan Güvenliği Merkezi Başkanı Richard Fontaine ise ABD dış politikasının geleceğinin, Afganistan'da olacaklarla doğrudan bağlantılı olduğunu söyledi.
Afganistan'a sadece bugün söylendiği gibi 11 Eylül terör saldırılarını düzenleyenleri ortadan kaldırmak için değil, bu ülkenin gelecekte ABD’yi tehdit edecek türden gruplara sığınak olmasını engellemek için de gidildiğini hatırlatan Fontaine, "20 yıllık aralıksız askeri baskı, bu tehdidi oldukça düşük tuttu. Şimdi 30 milyonluk bir ülkeyi yönetecek olan ve El Kaide'den bugüne kadar hiç kopmamış bir Taleban var. El Kaide, Pakistan’ın batısı ve Afganistan'ın doğusunda varlığını hala sürdürüyor. Eğer yeniden alevlenirse, tıpkı 2011'de Irak'tan çekilmemizden sonra IŞİD’in yayılmasında olduğu gibi, o zaman bu çekilmenin, stratejik dikkatimizi Çin ve Rusya gibi büyük meselelere yeniden çevirmenin bir yolu olmadığını, daha ziyade dikkatimizi bu meselelerden uzaklaştırmanın bir yolu olacağını göreceksiniz" ifadelerini kullandı.