ABD’nin eski başkanları George W. Bush ve Barack Obama, ilk seçildiklerinde Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le iyi ilişkiler geliştirebileceklerini, ABD-Rusya ilişkilerini iyileştirebileceklerini düşünüyordu.
Ancak ikisinin de Putin hakkındaki görüşleri hızla değişti.
Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’le ilk yüz yüze görüşmesinden sonra izlenimi sorulan George W. Bush, “Adamın gözlerinin içine baktım. Onu gayet açık ve güvenilir buldum. Ruhuna dair bir izlenim edinebildim” demişti. Obama ise 8 yıl sonra, Rusya’nın 2014 yılında Kırım’ı ilhakıyla birlikte ilişkileri sıfırlama yoluna gitti.
Obama’nın başkan yardımcısı olan Joe Biden da ilişkilerin 'sıfırdan başlatılması' stratejisine destek vermişti. Ancak uzmanlar, Biden’ın, seleflerinin bu siyasetini uygulama olasılığının düşük olduğunu dile getiriyor. Seçim öncesinde CNN kanalında yayınlanan röportajında Biden, “Rusya’nın gerçekten muhalif olduğuna inanıyorum” demişti.
Biden, aynı yayında Çin’i ise ciddi bir rakip olarak niteledi.
Seçim kampanyası sırasında Biden, Başkan Donald Trump’ı Putin’e karşı yumuşak davranmakla suçlayarak kendisinin Rusya konusunda farklı düşündüğünü ortaya koydu.
Trump ve danışmanları bu teze karşı çıkıyordu. Ağustos ayında yaptığı bir konuşmada Trump, “Rusya’nın ABD Başkanlık koltuğunda görmek isteyeceği en son isim Donald Trump’tır. Kimse Rusya’ya karşı benim kadar sert olamaz” demişti.
Geçen ayın başlarında Biden, rakibi Trump’ı muhalif Rus siyasetçi Alexei Navalny’nin zehirlenmesi konusunda Rusya’ya karşı sessiz kalmakla eleştirdi. Navalny, zehirlenmesi konusunda Moskova’yı sorumlu tutmuştu.
Biden, “Kremlin bir kez daha bir muhalifi susturmak için favori silahını kullandı. Noviçok tarzı bir kimyasal. Bu herhangi bir eleştiri ya da muhalefete tahammül edemeyecek düzeyde paranoyak bir Rus rejiminin işaretidir” ifadelerini kullanmıştı.
Ancak başkan adayları seçim kampanyalarında eleştirel söylemler benimseseler de koltuğa oturduklarında mevcut durum nedeniyle farklı adımlar atabiliyorlar. Peki, Joe Biden başkan olarak Rusya’ya karşı dile getirdiği kadar sert bir yaklaşım sergileyecek mi?
‘Sıfırlama yok’
George W. Bush yönetiminde Dışişleri Bakan Yardımcılığı görevini üstlenen David Kramer, “Moskova kendisine karşı her türlü dezenformasyonu yaptı. Dolayısıyla Biden’ın da buna sessiz kalıp başını eğip ‘Haydi iyi birşeyler yapalım’ diyeceğini sanmıyorum. Yani ilişkilerde bir 'sıfırdan başlama' stratejisi olacağını sanmıyorum. Biden’ın 2009 yılındaki gibi bir durumu deneyeceğini sanmam” değerlendirmesini yapıyor.
Kramer zaten Biden’ın dış politikadan ziyade aralarında Corona virüsü salgınının da bulunduğu iç siyaset konularına ağırlık vereceğini düşünüyor.
Kramer, Amerika’nın Sesi’ne yaptığı değerlendirmede, “Dış politikada Rusya listenin başında yer almamalıdır. Onları göz ardı edebilirsiniz. Dış siyaset konusundaki sınırlı zamanını sorunları çözmeye hazır ülkelerle çalışmaya ayırması gerektiğini düşünüyorum. Bu dış siyasetle ilgili sorunlar konusunda önemli faktörlerden biridir” dedi.
Biden ve Putin daha önce bir kez biraraya gelmişti. Biden 2011 yılında New Yorker dergisine verdiği röportajda bu karşılaşmayla ilgili olarak Rus liderine “Gözlerinize bakıyorum ve bir ruhunuz olduğunu düşünmüyorum” dediğini Putin’in de buna karşılık gülümseyerek “Birbirimizi anlıyoruz” karşılığını verdiğini anlatmıştı.
Kişisel uyumun olmamasının ötesinde uzmanlar, Rusya’yla ilişkileri sıfırlamaya yönelik bir girişimin, Obama ve Trump yönetimleri tarafından Rusya’ya getirilen ambargolar nedeniyle durumu daha da karmaşık hale getireceğine dikkat çekiyorlar.
‘Gri alan’
Eski Batılı diplomatlar, Kremlin Batılı demokratik kurumları zedelemeye çalıştıkça Washington ve Moskova arasındaki uzlaşmazlığın süreceği yorumu yapıyor.
Geçen hafta İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın eski üst düzey güvenlik danışmanı Mark Sedwill, İngiltere’nin, Rusya’nın Batı'ya karşı siber saldırıları neticesinde büyük bedeller ödeyeceklerini görmesi için Rus yöneticilere karşı siber saldırılar başlattıklarını açıkladı.
Benzer şekilde diğer müttefik ülkeler ve Amerika da aynı girişimlerde bulunuyor. İstihbarat uzmanları da ülkelerin normal ilişkileri ve silahlı güçleri dışında ‘gri alan’ olarak nitelenen bu siber bölgede Batılı ülkelerin Rusya’yla karşı karşıya geldiğini ifade ediyor.
Amerika ve Batılı devletler, Rusya’yla Kırım’ın ilhakından Ukrayna’nın doğusundaki operasyonlara, Suriye lideri Esat’a destekten eski Rus ajanı Sergei Skripal’ın zehirlenerek İngiltere’de öldürülmesi girişimine kadar birçok noktada fikir ayrılığı içerisinde.
İngiliz düşünce kuruluşu Chatham House uzmanlarından Heather Williams, Biden’ın Rusya konusunda iki önemli noktaya yoğunlaşmasını beklediğini söylüyor: Silahsızlanma kontrolu ve Rusya’nın maceracı girişimleri karşısında NATO’nun güçlendirilmesi.
Williams, “Amerika bir taraftan güçlü caydırıcılığını korumak ve müttefikleri nezdinde itibarini yeniden güçlendirmek zorunda. Diğer taraftan da silahsızlanma kontrolu ve riskleri azaltacak diğer seçenekleri değerlendirmek durumunda” diyor.
Seçimin son günlerine kadar Kremlin kimin kazanacağı konusundaki tavrını korumaya devam etti.
Cumhuriyetçi Parti üyeleri ve Başkan Trump, Biden’ın oğlu Hunter’ın Ukrayna’da bir enerji şirketinde yönetim kurulunda yer aldığını ve Çin’le ticari anlaşmalar yaptığını savundu. Putin de bu konudaki iddiaları güçlendirmek için önüne gelen fırsatı kullandı ve “Evet Ukrayna’da bir işi vardı, belki hala vardır. Ancak bu bizi ilgilendirmez. Bu Amerikalılarla Ukraynalılar arasında. Bunda suç teşkil eden bir şey görmüyorum”dedi.
Buna karşın Rus lider, Biden’la özellikle nükleer silahlar konusunda ortak bir uzlaşı konusunda da sinyaller verdi.
Nükleer silahların kontrolu
Putin, bu ay içerisinde yaptığı bir açıklamada ABD ve Rusya arasındaki nükleer silahlar konusundaki son anlaşma olan Yeni Stratejik Nükleer Silahların Azaltılması Anlaşması’nın (New START) uzatılmasından yana olduğunu söyledi. Putin, süresi Şubat ayında dolacak anlaşmayla ilgili olarak “Bu anlaşmanın ortadan kalkması son derece üzücü olur” yorumunu yaptı.
Söz konusu anlaşma 2010 yılında dönemin ABD Başkanı Barack Obama ve Rusya Başbakanı Dmitry Medvedev tarafından imzalanmıştı. Anlaşma, her iki ülkeyi de 1.550’den fazla nükleer başlık ve 700 füze ve bomba sahibi olması konusunda sınırlıyor.
Biden, daha önce yaptığı açıklamalarda, söz konusu anlaşmayı uzatma sözü vermis, anlaşmanın 5 yıl uzatılması teklifine “evet” diyeceğini dile getirmişti.