İZMİR- İlk seri üretim otomobilin 1908 yılında Amerikalı Henry Ford tarafından üretilmesinden bu yana otomobil çılgınlığı bütün dünyayı sarmış durumda. Otomobilsiz bir hayat neredeyse düşünülemiyor. Ancak yılda bir gün kentlerin merkezindeki yollar otomobillere kapanıyor, yayalara ve bisikletlere bırakılıyor.
İlk olarak 2002 yılında başlayan “Otomobilsiz Kent Günü” ile kişilerin günlük yaşamda daha fazla yürümesi, işe, okula bisiklet veya toplu ulaşım araçlarıyla gitmeleri yönünde farkındalık oluşturulması amaçlanıyor.
Your browser doesn’t support HTML5
Avrupa Hareketlilik Haftası kapsamında her yıl 22 Eylül’de kutlanan bu etkinlik için İzmir’de kent merkezindeki Gaziosmanpaşa Bulvarı, motorlu araç trafiğine kapatıldı. Bisikletliler bir günlüğüne caddeyi özgürce turlarken, yayalar da otomobiller olmadan rahatça yürümenin tadını çıkardı.
Etkinlikler çerçevesinde trafiğe kapatılan caddede spor turnuvaları yapıldı, çocuk yogasından en yavaş bisiklet turnuvasına kadar birçok etkinlik düzenlendi. Caddede kurulan sahnede konserler verildi, tiyatro gösterileri sergilendi. Otomobilsiz hayatı tanıtmak için bisiklet ve yaya ulaşımıyla ilgili stantlar açıldı.
“Şehir içinde otobüs, metro, tramvay daha rahat bence”
Etkinliğe katılan ev hanımı Yıldız Köse trafiğe kapalı yollarda yaya olarak gezmenin çok rahat olduğunu söyledi. VOA Türkçe’ye konuşan Köse, “Otomobil güzel, gittiğin yere çabuk gidiyorsun ama şehir içinde çok zor. Çok trafik var. Bir de sürücüler yayalara hiç dikkat etmiyor. Yaya kaldırımlarına da park ediyorlar. Yaya kaldırımında bile gidemiyoruz. Yollardan yürümek zorunda kalıyoruz” dedi.
Köse, “Şehir içinde otobüsler var, metro var, tramvay var, onlar daha rahat bence” diyerek otomobilsiz bir hayatın mümkün olduğunu belirtti. Ancak Köse, diğer alternatif ulaşım aracı olan bisikleti şehir içinde kullanamadığını anlattı. Köse, “Bisiklet yolları, yaya yolları yapılsın. Şoförlerimize de eğitim vermeleri lazım ki yaya yollarını kapatmasınlar, bisiklet yollarını kapatmasınlar. Yayalara daha çok özgürlük verilsin” diye konuştu.
“Trafik bir şiddet mekanına dönüştü”
Ramazan Ökten de, yollarda yayalara karşı davranışların değişmesi gerektiğini söyleyerek, “Ben yaya olarak kaldırımda bile rahatsız hissediyorum. Arkadan bir ses geliyor, bir zil sesi veya başka bir ses. Daha nereden geldiğini anlamadan bir scooter, bir mopet ya da bir bisiklet geçmiş oluyor yanımdan. Ben onlara çarpmamak için uğraşıyorum. Trafikte de kimse kaidelere uymadığı için sıkıntı yaşıyoruz” dedi. Kentlerde otomobil yerine toplu ulaşım bilincinin yaygınlaşması gerektiğini de kaydeden Ökten Türkiye’de trafiğin şiddet mekanı halini aldığını vurguladı.
“Her sabah bisikletle dua ederek evden çıkıyorum”
Sürdürülebilir ulaşım ve otomobilsiz kentler için alternatif ulaşım aracı olarak bisiklet öne çıksa da, bisikletliler şehir içinde güvenli sürüş yapamamaktan şikayetçi.
Bisikletli Ulaşımı Geliştirme Derneği Başkanı Mustafa Karakuş, “Buradaki amaç aslında kentleri araçlardan biraz arındırmak, en azından bir gün de olsa insanları yaya ve bisikletli ulaşıma yönlendirmek. Çünkü artık yaşadığımız şehirler çok fazla otomobil odaklı. Kentsel alanlar çok fazla otomobiller tarafından kullanılıyor. Ben bisikleti ulaşım amaçlı kullanıyorum. Son on yıldan beri her gün işe gidiyorum. Benim evim İzmir Alsancak’ta, iş yerim Buca’da. Yaklaşık 12 kilometrelik bir yolum var. Her sabah bu yolu yapıyorum ama maalesef her gün evden dua ederek çıkıyorum. Çünkü altyapı, yolları araçlarla paylaşımımızı rahatlatacak kadar yeterli değil” dedi.
Bisikletlilerin her zaman ayrı bisiklet yolları istediği şeklinde yanlış bir algı olduğunu söyleyen Karakuş, “Biz bunu istemiyoruz aslında. Biz güvenli bir altyapı istiyoruz. Ulaşım amaçlı akslar yapılması gerekiyor. Örneğin bir parkın içinden de geçebilir, yayayla paylaşımlı olarak bir kaldırımı da kullanabiliriz. Sadece a noktasından b noktasına gidecek şekilde bu aksları belirlemek, arterleri oluşturmak ve araçlardan bağımsız olarak gidebileceğimiz bu aksların güvenli hale getirilmesini istiyoruz; illaki yolun bir tarafının ayrılmasını değil. Paylaşacağımız yollarda mutlaka hız limitlerinin düşürülmesi gerekiyor. Çünkü bisikletin herhangi bir kaportası yok. Bizim kaportamız kendi bedenimiz. Sadece kaskımız var. Örneğin 70 kilometreyle giden bir arabanın bisikletliye çarpma anında ölme riskimiz yüzde 90. Hız limitlerinin uygulanması için yollardaki kasisler de arttırılabilir ve uyarı levhaları konulabilir” şeklinde konuştu.
İzmir’de de bisiklet ulaşımı açısından durumun parlak olmadığını savunan Karakuş, “İzmir’de büyük bir alanda bisiklet kullanımı yapılabilir ama maalesef o büyük alanda bisikletli bir altyapı yok. Bisikletin ilerleyeceği bir altyapı yok. Biz bu altyapının tamamlanmasını istiyoruz” dedi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’yle bu konuda iletişime geçtiklerini söyleyen Karakuş, bunun planlarının hazır olduğunu ancak bir türlü hayata geçirilemediğini de ifade etti.
“Sürdürülebilir bir ulaşım politikası inşa edemezsek şehrimizdeki yaşam kalitesi düşecek”
Otomobilsiz Kent Günü kapsamında İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Avrupa Birliği (AB) ile yürüttüğü İzmir Sürdürülebilir Kentsel Hareketlilik Planı’nın kamuoyuna ve basına tanıtımı da yapıldı. Tanıtım toplantısına AB Türkiye Delegasyonu Başkanı Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut da katıldı. İki yılda tamamlanacak planla kentin daha güvenli, temiz ve erişilebilir olması, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ise daha kolay uluslararası kredi bulmasına ve kurumsal kapasitesini geliştirmesine olanak sağlanması amaçlanıyor.
Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı ile Avrupa Birliği tarafından finanse edilen projenin tanıtım toplantısında konuşan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, “Sürdürülebilir bir ulaşım politikası inşa edemezsek şehrimizdeki yaşam kalitesi düşecek, kentsel erişilebilirlik azalacak, karbon salınımı artacak ve küresel iklim krizinin etkilerini hep beraber çok daha fazla hissedeceğiz. Eğer gezegenimizi, ülkemizi ve yaşadığımız bu güzel şehri çocuklarımıza yine aynı güzellikte miras bırakmak istiyorsak toplu ulaşım ve bisikletli ulaşım konusunda çok kararlı adımlar atmak mecburiyetindeyiz. İşte bu yüzden İzmir için hazırlayacağımız Sürdürülebilir Kentsel Hareketlilik Planı bizler için çok değerli. Bu plan dünyanın ilk ‘Citta Slow’ metropolü olmaya hak kazanan şehrimiz için yepyeni ve kalıcı bir ufuk tarif ediyor. Ulaşımı bir sorun olmaktan çıkarıp şehrin tüm alanlarını birbirine bağlayan çok yönlü ve bütüncül bir çözüm sunuyor” dedi.
“İzmir’in derelerini bisiklet, scooter ve yaya yolu haline getireceğiz”
Soyer, göreve geldiklerinden itibaren kent içindeki bisiklet altyapısının güçlendirilmesine çalıştıklarına değinerek, “İzmir’de uygulamaya başladığımız en önemli projelerden bir diğeri körfeze açılan dere hatlarını birer ulaşım hattı ve ekolojik koridor olarak planlamamız. İzmir’in içinde 20 dere var ve biz bu dereleri yeni ulaşım koridorları ve bisiklet ile scooterlar için ulaşım güzergahı haline getireceğiz” diye konuştu.
“Karbon salınımlarının büyük bir kısmı ulaşımdan kaynaklanıyor”
AB Büyükelçisi Meyer-Landrut da yaptığı konuşmada, iklim değişikliğine karşı yerel yönetimlerin yeni ulaşım tedbirleri alması gerektiğinin altını çizerek, “İklim değişikliği bir gerçek. Bunu, küresel ısınmanın sonucu olarak daha fazla orman yangını, kuraklık, taşkınlar şeklinde görüyoruz. Buna bir tepki göstermemiz gerekiyor. Bunun çözümü, karbondioksit salınımlarını azaltmak. Sıfır karbon hedefi için AB ülkeleri bir söz verdi. 2053 yılı için Türkiye de bu sözü verdi. Karbon salınımlarının büyük bir kısmı ulaşımdan kaynaklanıyor. Bunun da çok büyük bir kısmı kentsel ulaşımdan kaynaklanıyor. Bunu azaltmak için hem kamu yönetimlerine hem belediyelere ihtiyaç var. Aynı zamanda vatandaşların da bu değişime katılması ve davranışlarını değiştirmeye gönüllü olması lazım. İzmir Sürdürülebilir Kentsel Hareketlilik Planı böyle bir ulaşımın kurulmasına yardımcı olacaktır” şeklinde konuştu.
Ardından toplantıda toplu ulaşım, bisikletli ve yaya ulaşımının teşvik edilmesi ve kentte buna yönelik düzenlemeler yapılmasına ilişkin teknik detaylar ve örnek uygulamalar anlatıldı.