Türkiye, bir kez daha yargı reformuyla karşı karşıya. 30 Mayıs’ta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesi doğrultusunda hazırlanan ilk paket, 25 Haziran’da Adalet Bakanı Abdülhamit Gül tarafından Erdoğan’a sunuldu. 65 maddeden oluştuğu belirtilen bu paketin TBMM tatile girmeden önce yasalaşması bekleniyor.
Paket neler getiriyor?
Pakette öne çıkan maddeler şu başlıkları içeriyor;
İfade özgürlüğüne ilişkin davalarda beş yılın altında alınan cezalar İstinaf Mahkemesi’nde kesinleşiyordu ve Yargıtay yolu kapalıydı. Yeni pakette bu cezaların da İstinaf Mahkemesi sonrasında Yargıtay tarafından da incelenmesinin önü açılıyor.
Hukuk fakültelerinde eğitim süresi dört yıldan beş yıla çıkartılıyor. Üniversite sınavında ilk 100 bine giremeyen öğrencilere hukuk fakültesi kapısı kapatılıyor. Hukuk fakültesi mezunlarına sınav zorunluluğu getiriliyor.
Davaların bir an önce açılabilmesi için soruşturma aşamasındaki tutukluluklara üst sınır getiriliyor. Bu süre terör ve toplu suçlarda iki yıl, ağır cezalık suçlarda bir yıl, asliye cezalık suçlarda altı ay olarak öngörülüyor.
Hakim ve savcılığa geçişte mülakat sınavını yapan komisyon genişletiliyor. Komisyona Yargıtay ve Danıştay’dan da birer üye alınıyor.
İnternet sitelerine erişimin tümden engellenmesi yerine öncelikle ilgili içeriğe erişimin engellenmesi düşünülüyor.
Belli bir sürenin üstünde avukatlık yapanlara yeşil pasaport verilmesi hedefleniyor.
Boşanmış ailelerde çocuk tesliminin icra yoluyla değil, Aile Bakanlığı uzmanları aracılığıyla yapılması amaçlanıyor.
Yeni bir reforma niye ihtiyaç duyuldu?
Açıklanan Strateji Belgesi’ni ve Yargı Reformu Paketi’ni VOA Türkçe’ye değerlendiren Yargıçlar Sendikası Başkanı Ayşe Sarısu Pehlivan “Niçin yeni bir yargı reformuna ihtiyaç duyuldu?” sorusuna şu cevabı verdi: “Yargıda uzun zamandan beri çürümeye giden bozulma Türkiye’yi dışarıya karşı zor duruma sokuyor. Sanıyorum biraz itibarı kazanma çabası var. Ayrıca herkes artık yargıdan şikayet eder konuma geldi. Yargının genel uygulamalarından muhtemelen siyasi iktidarın görüşünü paylaşanlar ya da onların yakınları da zarar görmeye başladı. Seçim öncesinde de belki ‘sorunu çözeceğiz’ görüntüsü verilmek istenmiş olabilir ya da iktidar gerçekten samimi olarak ‘reform yapacağız’ demiş olabilir.”
İzmir Barosu Başkanı Özkan Yücel ise “Yargı reformu yapıyoruz dediğinizde gerçekten bir reform yapıyorsanız, yenisine aynı biçimiyle ihtiyaç duymazsınız. Ama Türkiye’de sürekli olarak yargıda reform ihtiyacı dile getiriliyor. Bu bir yandan ülkenin kendi pratiği gereğince ortaya çıkıyor, öbür yandan AB’nin sürekli olarak yargının düzeltilmesine yönelik tavsiyeleri var. Bu nedenle sürekli programlar hazırlanıyor. Ama hiçbiri tam anlamıyla uygulanmadığı için her seferinde yeniden bir yargı reformuna ihtiyaç duyuluyor. 2015’teki yargı reformunda da daha öncekilerde de ifade özgürlüğüne, uzun tutukluk sürelerine ilişkin göndermeler vardı. 2019’a geldik aynı şeyleri konuşuyoruz. Çünkü ortada bir türlü giderilemeyen kronikleşmiş bir sorun var” ifadesini kullandı.
Milliyetçi görüşlere yakınlığıyla bilinen Türk Hukuk Enstitüsü’nün İzmir Şube Başkanı Fatih Şimdi ise yargıya güvenin azalmasına dikkat çekti. Şimdi, “Eskiden vatandaşın en güvendiği kurumlar arasında yer alan yargı, artık bu sıralamada gerilere düştü. Güven son derece sarsıldı. En başta karşı çıktığımız konu, hukukun siyasallaşması. Maalesef liyakatin geri plana atılması hukuka olan güveni sarstı. Ayrıca hakim, savcı sayımız, adliye sayımız ihtiyaç kadar artmadı, artamadı. Bizim yaptığımız araştırmalara göre şu anda Türkiye mevcut hakim savcı sayısının dört katı kadar hakim, savcıyla kendini idame ettirebilecek bir duruma gelebilir. Önünüze gelen her dosya aslında bir insan öyküsü. Hepsi ameliyat yapan bir doktorun gösterdiği özeni hak ediyor. Fakat öyle bir hale geliyorsunuz ki bir mahkemenin 3 bin 200 esası var. Bu da her gün on dosyanın okunması, incelenmesi, tüm delillerin toplanması ve ondan sonra da gerekçeli kararın yazılması demek. Bu, bir insanın kaldırabileceği bir yük değil” diye konuştu.
İş yükü ağırlığı ve hakim teminatı sorunu
Pehlivan’a göre de hukuk sisteminin en temel sorunu mahkeme başına düşen dosya sayısının fazla olması. Pehlivan şunları söyledi: “Geçenlerde konuştuğum Norveçli bir hakim yılda 30 dosyaya baktığını söyledi. Ben bir günde 30 dosyaya bakıyorum. O da sadece duruşma olarak. Gelen giden evrakı saymıyorum. Yılda iki bin, üç bin, dört bine kadar dosyaya baktığımız oluyor. Ayrıca uzman personel konusunda ciddi sıkıntımız var. Personelin uzmanlaşmasına izin veren bir sistem yok. Aynı sorun hakim ve savcılar için de geçerli. Bugün ceza mahkemesine bakan iki gün sonra hukuk mahkemesine bakabiliyor. Bir de belli olmayan zamanlarda yapılan atamalar var. Hiç beklemediğiniz anda sizi ülkenin başka bir yerine gönderen bir uygulama var. Yani hakim teminatı yok. Açıklanan paket içinde coğrafi teminat getirileceği yazıyor. Ama nasıl yapacak?”
“Yargının temel sorunu idarenin denetimi”
Yücel de günde 40 dosyaya bakan bir hakimin sağlıklı karar veremeyeceğini vurguluyor. Ancak ona göre yargının temel meselesi bağımsızlık. İzmir Barosu Başkanı “Türk yargısının temel sorunu idarenin yargı üzerindeki denetimidir. Hakim ve savcıların kendini güvende hissetmemesidir. Anayasa Mahkemesi üyelerini, yüksek yargı üyelerini cumhurbaşkanı ve siyasi iktidarın tekeline bıraktık. Yani karar verecek mekanizmalarda bulunan herkes bir biçimde cumhurbaşkanının onayından geçiyor. Şimdi bölgesel garanti getiriyoruz diyorlar. Ama İzmir’de uygun bir karar vermeyen bir hakim örneğin Aydın’a gönderilebilir. O yüzden de hakim ve savcılar karar verirken kendi içlerinde sürekli bir otosansür uygulamak durumundalar. Eğer aynı mahkemenin aynı hakimleri bir gece yarısı 22.30’da tahliye ettiği insanlar hakkında sabah 08.30’da yakalama kararı veriyorsa orada bir başka etkinin olduğu tartışmasızdır. İdarenin yargı içindeki uzantılarını ayıklamak gerekir. Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı müsteşarının hakim ve savcıların atama, görevlendirme, yükselme kararlarının verildiği mekanizmaların içinde yeri yoktur. Mesela mülki amirin belirlediği kolluk amirine gözaltı yetkisi verilmesi idarenin yargı içindeki bir mekanizmasıdır” görüşünü dile getirdi.
“En kapsamlı stratejik plan”
Türk Hukuk Enstitüsü İzmir Şube Başkanı Şimdi ise açıklanan pakette hakim, savcı ve adliye sayısının artırılmasına yönelik bir önlem olmamasını eksiklik olarak görmekle beraber “Mayıs ayı içinde sayın Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan stratejik plan, şu ana kadar açıklananların en kapsamlısı” ifadesini kullandı. Hukuk fakültelerinin sayıca çoğalmasının ve eğitim kalitesinin önemli bir sorun olduğunu belirten Şimdi, hukuk fakültelerinin beş yıla çıkarılmasını, mezuniyet sonrasında sınav mecburiyeti getirilmesini ve hukuk fakültesine giriş için üniversite sınavında ilk 100 bin öğrenci arasında olma zorunluluğunu yargıda kaliteyi artıracak unsurlar olarak değerlendirdi.
Pehlivan ise hukuk fakültesinin eğitim süresinden çok eğitim kalitesinin önemli olduğunu belirtti. Pehlivan “Türkiye’de üniversitelerde hukuk eğitimi verebilecek hoca sıkıntısı var. Çok etkin bir staj sistemi yok. Eğitim ve stajdaki eksikliklerin giderilmesi için ciddi çalışmalar yürütülmeli” görüşünü dile getirdi ve uzmanlaşmanın önemini vurguladı.
Yücel de hukuk fakültelerinin sayıca çok fazla olduğunu ve yeterince profesör bulunmadığını belirtti. Siyasi iktidara “Sınavı tek çözüm olarak görmek sorunu çözmez. Eğer söylediklerinizde samimiyseniz fakülte sayısını ve kontenjanları azaltın” çağrısında bulundu.
Yargı hızlı ve adil olacak mı?
Şimdiye göre, Strateji Belgesi ve Reform Paketi’nde yer alan unsurların ifade özgürlüğünü genişletici maddeler içermesi, uzun tutukluluk sürelerinin kısıtlanmasını hedeflemesi, hakim ve savcıların işe başlatılmasındaki mülakat heyetinin genişletilmesi olumlu unsurlar. Yazı işleri müdürlerinin ve kolluk amirlerinin hukuk fakültesi mezunu olmaları da yargıda kaliteyi artıracak önlemler. UYAP’ın adliyelerin iş yükünü azalttığını ve avukatların çalışma koşullarını iyileştirdiğini belirten Şimdi, bundan sonra atılacak adımlarda hakim ve savcı sayısının artırılması, isteyenlerin SEGBİS ile yargılanması ve hukuki himaye sigortası gibi konulara da yer verilmesi gerektiğini vurguladı. Şimdi “Hiçbir zaman o altın ülkeye erişemeyiz ama bu yönde atılan her adım bizden sonraki neslin yükünü biraz daha azaltacak. Bir yerlerden başlamamız lazım. Bu iyi niyetli çalışmalar devam etmeli” ifadesini kullandı.
Yücel ise soruşturma aşamasında örgütlü suçlarda dava açılıncaya kadar iki yıl tutukluluk süresi öngörülmesini “Aklımızla alay etmesinler. Devletin kendine bir kamu davası açmak için iki yıllık bir süre tanıması daha baştan yargılamanın uzun olduğunun, adil yürümediğinin, delil olmadan soruşturmaya başlandığının, delillerin soruşturma ilerlerken ele geçirilmeye çalışıldığının itirafıdır” diye konuştu. Yücel, her dava için hedef süre belirlenmesinin de hakimler üzerinde bir baskı oluşturduğunu söyledi. Hakimlerin “sicilime kötü not düşmesin, hedef süreyi aşmayayım” kaygısıyla baskı altında karar vermeye zorlandığını kaydetti.
Pehlivan da hedef süre kavramının hakim ve savcılar üzerinde bir baskı oluşturduğu görüşünü dile getirdi. Pehlivan, Türkiye’de hukuk sisteminin iyileştirilmesi için mutfağın düzeltilmesinin çok önemli olduğunu vurguladı: “İnsanlarda ‘ya başıma bir şey gelirse’ duygusu oluştu. Hep o endişe ve korkuyu yaşıyor. O endişe ve korku da vatandaşın canını yakıyor. Mutfağın düzeltilmesi için yargıdaki alımlar çok önemli. Hakim ve savcı olarak aldığınız kişileri siyaseten belirlemeyeceksiniz. Siyaseten size dokunan yargı kararlarını bu kadar sert eleştirmeyeceksiniz”.