İlk ve orta dereceli okullar yarı yıl tatiline başladı. Ancak eğitim-öğretim yılının ilk döneminde 6, 7 ve 11’inci sınıflar hiç okul yüzü görmedi. Diğer sınıflarda ise kısa bir süre için, bazılarında haftada iki gün ve daha az ders işlenerek yüz yüze eğitim yapılabildi. Yüz yüze eğitime ara verilen 16 Mart 2020’den bu yana neredeyse bir yıla yaklaşan süre boyunca eğitim esas olarak uzaktan sürdürülebildi.
Hem erişim sorunları nedeniyle hem de uzaktan eğitimin doğası gereğince bu süreçte ciddi öğrenme boşlukları ve eğitim kayıpları oluştu. Uzmanlar, bu sürecin hem toplumsal hem de bireysel düzeyde ciddi maliyetleri olacağı uyarısında bulunuyor. Türk Eğitim Derneği’nin düşünce kuruluşu TEDMEM’in Eğitim ve Sosyal Araştırmalar Koordinatörü Dr. Sabiha Sunar, “Okulların dört ay kapalı kalması, bireylerin gelecekteki toplam kazançlarında küresel ölçekte 10 trilyon dolarlık bir kayba işaret ediyor. Türkiye’de okulların kapalı kalmasının uzun dönemdeki maliyeti Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’mızda (GSYİH) 1,6 trilyon dolar kayba işaret ediyor. Bunun sekiz ay olduğunu düşündüğümüzde 3,2 trilyon dolar olarak hesaplayabiliriz. Uluslararası kuruluşların yaptığı ciddi araştırmalar, bireylerin ise gelecekte 6 bin 500 ila 26 bin dolar arasında bir gelir kaybı yaşayacağını öngörüyor” dedi.
Your browser doesn’t support HTML5
“Birçok ülkede okulların açılması toplumsal öncelik”
VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Sunar, şu anda 210 ülkeden 100’ünde okulların tamamen açık, 48’inde kısmen açık, 33’ünde ara tatilde ve 29’unda kapalı olduğunu söyledi. Birçok ülkenin salgının başlangıcında refleks olarak okulları kapattığını hatırlatan Sunar, daha sonra ise okulların açılmasının toplumsal bir öncelik olarak kabul edildiğini vurguladı. İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın “Okulları kapalı tutmak sosyal açıdan tahammül edilemez, ekonomik açıdan sürdürülemez ve ahlaki açıdan savunulamaz” dediğini aktaran Sunar, birçok ülke liderinin de diğer tüm toplumsal kısıtlamalardan sonra okulları kapatmayı gündeme aldığını belirtti.
Sunar, “Bizde ne yazık ki okulları bir refleks olarak kapattık. Ama okulların yeniden açılması için aynı hızı, aynı refleksi gösteremedik. Uzaktan eğitimde problemler olduğunu biliyoruz. Yetkililerin söylemlerine göre yaklaşık 1,5 milyon öğrenci erişimde problem yaşıyor. Onun dışında uzaktan eğitimin, yüz yüze eğitimin yerini alamayacağını gösteren çalışmalar var” diye konuştu.
Uzaktan eğitimin yol açtığı kayıplar
TEDMEM Koordinatörü Sunar, bu çalışmaları şöyle özetledi: “Örneğin Hollanda’da okulların sekiz hafta kapalı kalması sonucunda öğrencilerin uzaktan eğitimle nereden nereye geldiğine bakmışlar. Teknolojik altyapısı sağlam bir ülke olmasına rağmen öğrenciler uzaktan eğitimle bir ilerleme kaydedememişler. Benzer şekilde okulların iki ay kapalı kaldığı İngiltere’de ortaokul öğrencilerinin yazma becerilerine bakmışlar. Çocukların yazma becerilerinin Ekim 2020’de olması gerekenin 22 ay gerisinde olduğu ortaya çıkmış. Kazakistan’da bir Milli Eğitim Bakanlığı yetkilisinin açıklamasına göre okulların kapalı kalması, öğrencilerin toplamda bildiklerinin yüzde 10’unu kaybetmesine sebep olmuş.”
Sunar, uzaktan eğitimin verdiği zararın sadece öğrenme kayıpları veya ekonomik kayıplarla sınırlı olmadığını da sözlerine ekledi: “Özellikle 10 yaş altında gelişimsel süreçlerini yaşayan kritik dönemdeki çocukların yaşadığı kayıplar var. Eğitim, öğretim süreçlerinin kesintiye uğraması onların zeka gelişimlerinde ve sosyal gelişimlerinde kayıplara sebep olabiliyor. Yine bazı tahminlere göre çocukların hareketsiz kalmasından dolayı önemli kas, iskelet sistemi sorunları ortaya çıkacak. Çocukluk çağı obezitesinde artış bekleniyor. Evde kapalı kalmanın getirdiği sıkışmışlık hissinin çocuklarda bazı psikolojik problemlere, takıntılara, uyku bozukluklarına sebep olabileceğine ilişkin çalışmalar var.”
Okulların yeniden açılmasının mali yükü
Bütün bu nedenlerden dolayı okulların bir an önce ve tamamen açılmasının öncelikli bir hedef olarak belirlenmesi gerektiğini söyleyen Sunar, bunun ciddi bir mali boyutu olacağına dikkat çekti: “Amerikan Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi okulları güvenle açabilmek için bazı öneriler sundu. Bu önerileri uygulamak için maliyet de hesaplandı. Sadece öğrencilerin maske, dezenfektan gibi sarf malzemelerinin alınması durumunda öğrenci başına 55 dolar harcama yapılması gerekiyor. Ek temizlik personeli ya da sınıfların içinde düzenlemeler yapılması gibi daha büyük ölçekli işlemlerin yapılması gerekiyorsa bu maliyet öğrenci başına 442 dolara kadar çıkıyor. Bizim yaptığımız bir hesaba göre Türkiye’de tüm çocukların okula dönebilmesi için sadece maske, dezenfektan gibi sarf malzemeleri alınması durumunda Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinde yüzde 10 bir artış gerekiyor.”
Önceliğin tüm okulların açılmasına verilmesi gerektiğini belirten Sunar, “Eğer bu yapılamıyorsa, vaka sayısının ya da öğrenci yoğunluğunun az olduğu yerlerde okulları açmaya başlayabiliriz. Bunun için de merkezi bir şekilde karar almaktan vazgeçip yerel düzeyde neler yapabileceğimizi konuşmaya başlamalıyız” ifadesini kullandı.
Yüz yüze eğitime geçilmesiyle birlikte en önemli sorunun eğitim kayıplarının telafi edilmesi olacağını belirten Sunar, bunun için de öğrenme kayıplarının ne ölçüde olduğunun tespit edilmesi gerektiğini vurguladı. Sunar, bu tespitin ardından önceliği temel becerilere ve konulara verecek şekilde müfredatın da gözden geçirilmesi gerektiğini kaydetti.
“Uzaktan eğitim bazıları için hiç çalışmadı”
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) Eğitim Gözlem Evi politika analisti Ekin Gamze Gencer de uzaktan eğitimle birlikte Türkiye’de nitelikli eğitime erişim konusunda var olan eşitsizliklerin daha da arttığını söyledi. VOA Türkçe’ye konuşan Gencer, “Bu dönem, yani 21 Eylül-15 Ocak dönemi 12 milyon öğrencinin Eğitim Bilişim Ağı’na (EBA) girdiğini biliyoruz. Ama kimlerin giremediğini, girişlerin ne kadar nitelikli olduğunu ve içerikten ne kadar istifade edildiğini bilemiyoruz. Eğitim kaybı tablosunun ölçüleceğini ümit ediyoruz” dedi.
Gencer, uzaktan eğitim sürecinin özellikle özel eğitim öğrencileri için ciddi sorunları da beraberinde getirdiğini ifade etti: “Örneğin otizm gibi gelişim farklılıkları olan engel gruplarında okulun kattığı akademik bilginin yanında, okula gitmenin getirdiği rutin, sosyalleşme ve bağımsızlık gibi imkanlar tamamıyla kayboldu. Sadece öğrenme kaybı değil aslında hayata dair kazanılmış becerilerin de gerilemesi söz konusu oldu. Bu anlamda uzaktan eğitim bazıları için hiç çalışmadı.”
Farklı gruplar farklı biçimlerde etkilendi
Uzaktan eğitimin farklı yaş grupları için farklı sorunlara yol açtığını söyleyen Gencer, “Anaokulu ve ilkokula yeni başlayan, daha soyut düşünme süreçleri gelişmekte olan öğrencilerin uzaktan eğitimden istifade edemediğini düşünüyoruz. Çünkü yüz yüze eğitim, fiziksel olarak okulda olmak, okula aidiyeti ve sosyalleşmeyi çok güçlendiriyor. Yüz yüze eğitim olmayınca öğrenciler arası sosyal etkileşim, sosyal iletişim, yine ilkokullar için somut öğrenme deneyimleri, bunların hepsi eksik kaldı. Sınava girecek öğrenciler için hem çok büyük sosyo-duygusal yük oldu, zira müfredatın tamamından sınava girecekler hem de çok fazla öğrenme kayıpları oldu. Bunun yanında 6, 7 ve 11’inci sınıflar hiç yüz yüze eğitime başlayamadı. Yani çok farklı gruplar çok farklı şekillerde eğitim aldılar ya da alamadılar. Bu yüzden çok farklı öğrenme kayıpları olacak ve oluyor” dedi.
Gencer uzaktan eğitimin yol açtığı kayıplara ilişkin şu deneyimleri aktardı: “Mesela 2005’teki Pakistan depreminde üç ay çocuklar okula gidememişler. Dört sene sonra baktıklarında öğrencilerin önceki senelerdeki akranlarına göre 1,5 sene geride olduklarını görmüşler. 2005’te yine Katrina Kasırgası
olduğunda 6 ila 12 ay arasında okul kaçırılmış. Öğrencilerin bu durumda iki yıl yani iki seviye geriden geldikleri görülmüş.”
Kayıpların telafi edilmesi nasıl olacak?
“Şu anda öğrenme kaybı Milli Eğitim Bakanlığı’nın gündeminde olması gereken en önemli konulardan biri” diyen Gencer, bakanlığın bu konuda bazı projeler hazırladığını ancak bu projelerin kamuoyuyla henüz paylaşılmadığı belirtti. Gencer, uzaktan eğitim sürecindeki öğrenme kayıplarının telafi edilebilmesi için öncelikle bu kayıpların ölçülmesi ve buna göre bir strateji hazırlanması gerektiğini vurguladı ve “Şu anda öğrenme kaybının hem büyüklüğünü hem dağılımını bilmemiz gerekiyor ki en azından gruplar arasındaki öğrenme kaybı eşitsizliği, öğrenme kaybı farklılıkları kapansın. Bu anlamda daha eşit bir noktadan telafiye başlanabilsin” diye konuştu.
Gencer, uzaktan eğitimde üzerlerine büyük bir yük binen öğretmenlerin, eğitim kayıplarının telafisi konusunda da benzer bir sorumlulukla karşı karşıya kalacağını kaydetti: “Çünkü öğrenme kaybının giderildiği dönemde daha uzun saatlerde, daha uzun sürelerde eğitim, öğretim yapılacak. Öğrencilerin, öğretmenlerinden daha özenli, daha özel ve daha odaklı ilgiye ihtiyaçları olacak. Bir yandan da müfredatların daha akışkan, daha anlayışlı olması gerekecek. Bu anlamda öğretmenlere de bu tür esnekliğe dair araçların hizmet içi eğitimlerle verilmesi gerekiyor.”