Çin’in Şincan Uygur Özerk Bölgesi’nde yaşayan Uygurlar’a yönelik politikaları uluslararası toplumun da gündeminde. Birleşmiş Milletler’in raporuna göre, 1 milyondan fazla Uygur gözaltı kamplarında tutuluyor. Pekin’in “terörle mücadele” gerekçesiyle uyguladığı baskı politikası ve sözde eğitim kampları geçen hafta Atlantik Konseyi Avrasya Merkezi’nin Washington’da düzenlediği panelde ele alındı. Yurtdışında yaşayan Uygur toplumu, özellikle Müslüman ülkelerden gelen tepkinin yetersizliğinden yakınıyor. Merkezi Washington’da bulunan Uygur İnsan Hakları Projesi adlı sivil toplum örgütünün Yönetim Kurulu Başkanı Nury Turkel’e göre, Çin Türkiye dahil Müslüman ülkelerin bu konudaki sessizliğini parayla satın almaya çalışıyor.
Çin’in Uygur’lara yönelik tartışmalı politikası son iki yıl içinde bölgede inşa edilen ve Pekin’in “yeniden eğitim kampı” olarak nitelediği gözaltı merkezleriyle yeniden dünya gündeminde ön sıralara çıktı.
Birleşmiş Milletler raporuna göre, yaklaşık 1 milyon Uygur “sistematik olarak baskıya maruz kalıyor. Uygurcanın ve Uygur kültürünün içi boşaltılıyor, Uygur Müslümanlarının inançlarını yaşamaları kısıtlanıyor.”
Çin’de Xi Jinping yönetiminin Uygur’lara yönelik politikası bir süredir Amerikan siyasetinin de gündeminde. Başkan Yardımcısı Mike Pence, geçtiğimiz Ekim ayında yaptığı konuşmada “Doğu Türkistan’daki kamplarda Uygurlar’ın 24 saat beyinlerinin yıkandığını” söylemiş, ABD Senatosu’na gözaltı programıyla bağlantılı olan Çinli yetkililere yaptırım uygulanması çağrısı yapan tasarı sunulmuştu.
Şincan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki Uygurlar’a yönelik uygulama, Atlantik Konseyi’nin düzenlediği panelde de tartışıldı. Merkezi Washington’da bulunan Uygur İnsan Hakları Projesi adlı sivil toplum örgütünün Yönetim Kurulu Başkanı Nury Turkel, Çin’in “eğitim kampı” olarak adlandırdığı merkezleri anlattı.
"Çin gözaltı merkezlerini eğitim kurumu olarak gösteriyor"
Nury Turkel: “Çin hükümeti gözaltı merkezlerini bir eğitim kurumu olarak göstermeye çalışıyor ve dünyayı da buna inandırmaya çalışıyor. Bunlar okul değil, hapishane. Çinli yetkililer bizzat ‘Burada insanlara okulda olduğu gibi öğretmek, ordu gibi yönetmek ve cezaevi gibi de korumak istiyoruz’ ifadelerini kullandılar. Eski üniversite hocalarını, tanınan bilim insanlarını eğitim merkezine kapatmazsınız. Biz Uygur İnsan Hakları Projesi olarak bu kamplarda tutulanların profillerine dönük bir çalışma yaptık. Aralarında araştırmacılar, kanaat önderleri, şairler, yazarlar var.”
Çin’in bu bölgede uyguladığı güvenlik politikalarında dönüm noktası, 2014 yılının Ağustos ayında düzenlenen bir saldırıydı. Çin devlet televizyonuna göre, Doğu Türkistan Uygur Özerk Bölgesi’ndeki bıçaklı saldırıda 37’si sivil 96 kişi ölmüştü. Çin saldırıdan terör örgütü olarak nitelediği “Doğu Türkistan İslami Hareketi”ni sorumlu tuttu.
"Çin'in koyduğu teşhis gerçek durumla bağdaşmıyor"
Bu saldırı sonrasında, güvenlik gerekçesiyle Uygurlar’a yönelik politikalarını sıkılaştıran Pekin, başlangıçta varlığını bile yalanladığı bu merkezlerin terörle mücadele programı kapsamında kurulduğunu savunuyor. ABD-Çin ilişkileri Merkezi’nden Jessica Batke’ye göre Çin hükümetinin koyduğu teşhis bölgedeki gerçek durumla bağdaşmıyor.
Jessica Batke: “Bence Çin hükümetinin bu sorunda koyduğu teşhis gerçek durumla bağdaşmıyor. Ben ‘Saldırılar olmadı’ demiyorum. Ama Uygur bölgesinde sorunun önemli kısmı terörizm değil, insanların dini değerlerini ifade etmek ve kültürel kimliklerini göstermek istemeleri. Bunu çoğu zamanda barışçıl şekilde yaptılar. Bazen bu, önceden planlanmayan olaylara yol açabiliyor. Örneğin Urumçi isyanı. Çok fazla bilgi almak mümkün olmuyor ama bana öyle geliyor ki insanlar Çin devleti tarafından kendilerine uygulanan şiddete karşılık veriyor. Bütün bunların hepsine dışardan ithal edilen bir terörizm olarak nitelemek sorunun kökenine inilmesini sağlamayacak. Sorunun kökeninde de Uygur kimliğinin baskı altına alınmak ve insanları belirli bir kalıba mahkum etmek istenmesi yatıyor.”
Uluslararası basına da yansıyan uydu fotoğraflarına göre, Çin’deki bu merkezlerin 20 aydan daha az bir zamanda büyüme oranı yüzde 465. Bu da Çin’in bu uygulamaya son vermeyeceğinin bir kanıtı olarak değerlendiriliyor.
Yurtdışında yaşayan Uygur toplumu, özellikle Müslüman ülkelerden gelen tepkinin yetersizliğinden yakınıyor. Türkiye de bu ülkeler arasında.
Çin’de Uygurlar’a yönelik muamele, Uygur halk ozanı Abdurrehim Heyit’in Çin’de bir hapishanede hayatını kaybettiği iddialarının ardından Türkiye’de gündeme geldi.
Dışişleri Bakanlığı “Bu elim hadise, Türk kamuoyunun Sincan bölgesindeki ağır insan hakları ihlalleri konusundaki tepkisini kuvvetlendirmiştir” açıklamasını yaptı.
Suçlamaları reddeden Çin ise "Hem Çin hem Türkiye terörle mücadelede ciddi durumlarla karşı karşıya. Terörle mücadele konusunda çifte standartların uygulanmasına karşı çıkmaktayız" yanıtını verdi. Uygur halk ozanına ait 10 Şubat tarihli bir görüntü yayınlayan Çin devlet televizyonu da Uygur ozanının hayatta olduğunu savundu.
Türkiye’den açıklamalar gelmeden önce düzenlenen panelde konuşan Uygur İnsan Hakları Projesi Yönetim Kurulu Başkanı Nury Turkel, Türkiye’den gelen tepkinin zayıf kalmasının arkasındaki sebepleri değerlendirdi.
Nury Turkel: Cumhurbaşkanı (Recep Tayyip) Erdoğan, 2009 yılında Uygur Özerk bölgesinde yaşananlar için adeta soykırım ifadesini kullanmıştı. Ama bu 10 yıl önceydi. Türk polisinin Çin’le aktif ilişkisi bulunuyor. Finans sektörü, enerji sektöründe ilişkiler var. Türkiye Çin’in ‘Tek Kuşak Tek Yol’ projesinin kendisine yarar sağlayacağına inanıyor. Tabii burada Türk hükümetinin tepkisiyle halkın tepkisini ayırmak gerekiyor. Türk halkının Uygur halkına sempatisi var. Ancak Türkiye’de medya üzerinde hükümetin yoğun bir etkisi de var. Bir yandan da Amerika’nın Çin’in yükselmesini engellemek amacıyla Uygur meselesini kullandığına yönelik komplo teorilerini de duyuyoruz. Bu da bizi Müslüman ülkelerin neden sessiz kaldığı sorusuna getiriyor. Pakistan Başbakanı’na Türkiye ziyaretinde Uygur Müslümanları soruldu, Başbakan konuyla ilgili bilgim yok dedi. Daha sonra medyadan öğrendik ki Çin Pakistan’a 2,8 milyar dolar yardım teklifinde bulunmuş.”
"Çin Türkiye'nin sessizliğini satın almaya çalışıyor"
Panel sonrası VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Uygur İnsan Hakları Projesi Yönetim Kurulu Başkanı Nury Turkel’e göre, Çin Türkiye’nin sessizliğini parayla “satın almaya” çalışıyor.
Nury Turkel: “’ABD bu sorunu Çin’in yükselişini durdurmak için ortaya attı’ algısı var. Bazı Türk hükümeti yetkilileri de Çin’e yakın olarak ekonomik sorunların çözülebileceğini düşünüyor. Çin normal bir ülke değil. Çin bu oyunu adil bir şekilde oynamıyor. Çin’in Türkiye’nin ekonomisini canlandırmak ya da Türkiye’nin altyapısına yatırım yapmak gibi bir misyonu yok. Çin’in Türkiye politikasının çok net bir amacı var. O da Türkiye’nin sessizliğini satın almak.”
"Türkiye'nin geç gelen cevabı önemli"
Türkiye’den Çin’e yönelik gelen açıklama sonrası VOA Türkçe’nin yeniden ulaştığı Nury Turkel gönderdiği yazılı değerlendirmede, “Türkiye’nin geciken cevabı önemli çünkü Çin’in Uygur Türkleri’nin kültürel kimliğini yok etmeye yönelik sistematik çabaları Uygurlarla tarihi ve kültürel bağları olan Türkiye gibi bir ülkeden güçlü tepki gelmesini gerektirir” ifadelerini kullandı.
Pekin’in Türkiye’nin sessiz kalmasını Uygurların ya da diğer Türki hakların etnisite ve din sebebiyle suçlu muamelesi görmesine üstü kapalı onay olarak algılayacağını belirten Turkel, “Çin’in Türkiye’den gelen eleştirilere hızlı bir şekilde yanıt vermesinin de Pekin’in uluslararası toplumda nasıl algılandığını hala önemsediğini gösterdiğini söyledi.