Birleşmiş Milletler gözetiminde 3 Haziran 1968’de başlayan Kıbrıs Müzakereleri yarım yüzyılı aşkın süredir devam etmesine rağmen bir sonuca ulaşmış değil. En son 2017’nin yaz başında İsviçre’nin Crans Montana kasabasında KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Anastasiadis arasındaki görüşme de sonuçsuz kaldı.
7 Temmuz 2017’deki son toplantıya garantör ülkelerden Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Yunanistan’ın Dışişleri Bakanı Nikos Koçyas ve İngiltere'nin Avrupa ve Amerika'dan Sorumlu Devlet Bakanı Alan Duncan ile birlikte katılan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Ne yazık ki bir çözüm mümkün olmamıştır ve konferans bu uzun süreli soruna bir çözüm getiremeden kapanmıştır” sözleriyle son verdi.
Aralık ayında adada Türk ve Rum liderlerle görüşen BM Genel Sekreteri’nin geçici Kıbrıs danışmanı Jane Hole Lute’un 3 Şubat’ta KKTC lideri Akıncı’yla görüşeceğinin kesinleşmesi ve bunun hemen ardından Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun adaya gitmesi “yeni bir müzakere masası mı kuruluyor” sorusunu gündeme getirdi.
Dr. Gürdallı: “Türk tarafı ucu açık bir müzakere sürecinde masaya oturmak istemiyor”
Bir süredir Kıbrıs Türk Ajansı Müdürlüğü görevini yürüten gazeteci Fehmi Gürdallı, yakın gelecekte yeni bir müzakere ihtimalini olası görmüyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Dr. Gürdallı, “Zira netleşmesi gereken birçok belirsizlik var. Crans Montana'da müzakere masasının devrilmesinden bu yana geçen süreçte, taraflar arasında büyük bir kopukluk yaşanıyor. KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı ve Rum Yönetimi Lideri Nikos Anastasiadis sadece iki kez bir araya geldi ve bu görüşmelerden de somut bir şey elde edilemedi. Bundan sonra başlayacak -eğer başlayacaksa- yeni müzakere sürecinde yanıt bekleyen ilk soru nasıl bir yöntem izleneceğidir. Türk tarafı, hem KKTC hem de Türkiye artık ucu açık bir müzakere sürecinde masaya oturmak istemiyor. Bir takvim ve dolayısıyla hakemlik içeren bir yönteme ise Rum liderliğinin sıcak bakmadığı aşikar. Yani bırakın neyin müzakere edileceğini, nasıl bir yöntemle müzakere edileceği bile belli değil henüz” dedi.
Şubat ayında yeniden adaya gelmesi beklenen Lute'un şimdiye kadar yaptığı görüşmelerden de müzakere sürecinin yakın zamanda başlayacağına dair bir ipucu oluşmadığını vurgulayan Gürdallı, Mayıs ayındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerini de dikkate alarak yaz aylarına kadar Kıbrıs müzakerelerinde bir hareket beklemediği gibi mevcut hareketsizliğin çok daha uzun sürebilme ihtimalinin ağır bastığı kanısında.
Dr. Stelya: “Yeni süreç Türk tarafına göre hızlı ve kısa olacak”
Aynı zamanda Türkolog olan gazeteci Nikolaos Stelya ise Türk tarafının AP Seçimleri ve Yunanistan Seçimleri’ni gözeterek en erken 2019 yazını işaret ettiğini söylüyor.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Dr. Stelya, “Rum tarafı da Türkiye'deki yerel seçim süreci nedeniyle Ankara'nın çeşitli kanallardan Atina ve Rum tarafına 2019'un ortalarına kadar Kıbrıs sorununda herhangi bir hareketlenmenin beklenmemesi gerektiği yönünde bir mesaj ilettiği görüşünü öne çıkarıyor. Türk tarafına göre Haziran ayı itibari ile başlaması beklenen süreç hızlı ve kısa olacak. Bu nedenle Türk tarafı ‘takvim’ konusu üzerinde ısrarla duruyor. Bu ısrarın arka planında başka bir gelişme de saklı. 2020 ortalarında Kıbrıs Türk tarafında cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılacak ve ‘evet’ cephesi bu seçimlere umutlu bir şekilde katılmak istiyor. Çok kısa bir süre zarfı içerisinde bu mümkün olabilir mi? Nihai anlaşma ortaya çıkmasa bile Mustafa Akıncı liderliğinin istediği gibi bir stratejik anlaşma metni -ara anlaşma da olabilir- ortaya çıkar mı? Bugün adada var olan gerçeklik bunun oldukça zor bir seçenek olduğunu gösteriyor” dedi.
İki devletli çözüm mü gevşek federasyon mu?
2019 yazında veya 2020 KKTC Cumhurbaşkanlığı Seçimleri sonrasında başlaması muhtemel yeni süreçte en temel mesele yönetim şekli olacak gibi görünüyor.
Daha üç gün önce “Hiçbir seçeneği dışlamıyoruz, hiçbir tanesini de empoze etmiyoruz. Sayın Anastasiadis ile New York’taki görüşmemizde başka seçenekler üzerinde de duruldu” diyen Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun sözlerini KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı açıklığa kavuşturdu:
“(Anastasiadis) Çavuşoğlu’na yetkiyi paylaşmakta Rum toplumunun hazır olmadığı, artık iki devletli bir çözümün gündeme gelmesi gerektiğine dair sözler söylendi. Daha sonra Kıbrıs’ta kendi ifadesiyle “gevşek federasyon” şeklinde bir şeyler söyledi. Ekim’de yaptığımız görüşmede, yetkilerin iki kurucu tarafta daha çok toplanmasından bahsetti. Hangi yetkileri aktaralım sorusunun cevabı ise alınamadı. Lute’un çabalarının devam ettiği bu noktada, Anastasiadis ne istiyor çağrısını yapmak zorundayım. Ne görüşmek istemektedir?”
Dr. Stelya: “Federal çözüm yoluna devam edilecekse bir ara anlaşma formülü devreye girebilir”
Kısa bir süre zarfında adada nihai bir anlaşmanın gündeme gelmesini “tarihi” bir sürpriz olarak gören Dr. Stelya, Crans Montana Zirvesi’nden sonra adada yeni bir sürecin başladığını tespit ederken tarafların federal çözüm vizyonunun birbirinden çok farklı olduğunu vurguluyor.
Kathimerini gazetesine de yazan Stelya, “Rum tarafı çözüm ile beraber adanın kuzeyinin tek tanınmış devlet çatısı altına gireceği, merkeziyetçi akıldan ırak bir vizyon ortaya koyarken, Türk tarafı KKTC denilen, 1980 cuntasının eseri olan yapının çözüm ile beraber bir Avrupalı statüsüne haiz kurucu devlete dönüşmesini ve bir bakıma yoluna en az ‘hasar’ ile devam etmesini savunuyor. Federal çözüm yoluna devam edilecekse, bir ara anlaşma formülünün devreye girmesi daha akılcı bir beklenti tarzı olarak ele alınabilir. Gündeme gelecek nihai formülasyon, bugünkü gerçeklik temelinde şu olacaktır. Kıbrıs Türk tarafının toprak ve asker konusunda Rum tarafına ‘bir şeyler’ vereceği Rum tarafının da adanın kuzeyindeki, sınır hatları yeniden tayin edilecek “gerçekliği” bir şekilde kanıksayacağı bir durum. Bu kompozisyonun tek alternatifi bugünkü statükonun devamına işaret eder. Ancak bu durum da Türk tarafının işine gelmez” diyor.
Dr. Gürdallı: “Kıbrıs sorunun çözümü mevcut dünya konjonktüründe aciliyet içermiyor”
Mevcut dünya konjonktürünün Kıbrıs’ta bir çözüme yardım etmediğini savunan Fehmi Gürdallı ise Çavuşoğlu'na 'iki devletli çözüm'den bahseden daha sonra 'gevşek federasyon' fikrini ortaya atan en son Akıncı’ya ise ‘desentralizasyon’dan söz eden Anastasiadis’in asıl amacının Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğine zarar vermek olduğu kanaatinde.
“Aslında Anastasiadis'in bahsettiği, iki devletli, gevşek federasyon ya da desantralizasyon modelleri, Kıbrıs Türk tarafında uzun süredir dile getirilen modeller. Ancak Anastasiadis'in düzenlediği bir basın toplantısında, amacının, bu modellerle, merkezi hükümetin yetkilerini azaltmak ve kurucu devletlerin yetkilerini güçlendirmekle birlikte, merkezi hükümette Kıbrıslı Türklerin söz hakkını kısıtlamayı öngördüğünü dolaylı olarak ifade etmiştir. Kıbrıslı Türkler içinse bu ‘siyasi eşitliğin sulandırılması’ ve kabul edilmez. Sonuç olarak, garantörlük, toprak ve harita gibi, her biri müzakere sürecini sonuçsuz bırakma potansiyeline sahip zorlu konulara bile girmeden bu kadar büyük belirsizliklerin bulunduğu bir ortamda müzakerelerin yakın zamanda başlaması yönünde iyimser olmak için herhangi bir nedenimiz bulunmuyor. Zaten uluslararası toplum, gerek ABD, gerek İngiltere, gerekse AB için, Kıbrıs sorununun çözümünün, mevcut konjonktürde bir aciliyet içermediğini de eklemek gerekiyor.”
Dr. Stelya: “Kuzey Kıbrıs'ta oldukça aktif bir siyasi ve sosyal fay hattı karşımıza çıkıyor”
Nikolaos Stelya bir başka konuya daha dikkat çekiyor.
İktidara geldiğinde çok iddialı ve hevesli olan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidardaki son on yılında Türkiye ile Kıbrıs Türk toplumu arasındaki ilişkilerin yıprandığı saptamasını yapıyor.
“Son on yıl boyunca ilişkiler büyük darbeler aldı. Türkiye'nin imajı bu dönem boyunca Kıbrıs'ın kuzeyinde oldukça hırpalandı. Devreye Türkiye'de etkisini gösteren ideolojik sürtüşmelerin ve tek adam rejiminin empoze etme tezahürleri girince ve tüm bu olumsuzluklar adanın kuzeyinde nüfus açısından azınlık pozisyonuna itelenen Kıbrıs Türk kimliğinin varlık-yokluk muhasebesi ile sentezlenince, kuzey Kıbrıs'ta oldukça aktif bir siyasi ve sosyal “fay hattı” karşımıza çıkmış oldu. Bu durumun neticelerini Kıbrıs Sorununun geleceğine paralel olarak dikkate almak durumundayız.”