Corona virüsü salgını nedeniyle Türkiye’de ilkokul, ortaokul ve liselerde yüz yüze eğitime ara verilmesinin ardından 23 Mart’ta devreye alınan uzaktan eğitim ikinci ayını doldurdu. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 18 milyon öğrencinin eğitim sürecinin aksamaması için TRT kanalları ve internette Eğitim Bilişim Ağı (EBA) üzerinden uzaktan eğitime devam ediyor.
Corona virüsü Türkiye’nin yanı sıra neredeyse tüm dünyada eğitime ağır darbe vurdu. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı’nın (UNDP) hazırladığı rapora göre, okulların kapatılması ve uzaktan eğitime geçilmesiyle ilköğretim çağındaki öğrencilerin yüzde 60’ı eğitimden uzak kaldı. Türkiye’de de uzaktan eğitimle geçen iki aylık dönemde öğrencilerin yaşadığı zorluklar kamuoyunda sıkça tartışma konusu oldu. Bunların odağında ise farklı eğitim türlerine hitap etmeyen ders içerikleri ve materyalleri ile teknolojik araçları kullanamayan öğrencilerin uzaktan eğitime ulaşmakta yaşadığı sorunlar yer aldı.
Your browser doesn’t support HTML5
“MEB eksiklikleri gidermeye çalıştı”
2003 yılından bu yana eğitim süreçlerini iyileştirme konusunda çalışmalar yürüten Eğitim Reformu Girişimi’nin (ERG) araştırmacısı Umay Aktaş, bakanlığın geçen sürede yaşanan eksiklikleri gidermeye çalıştığını söyledi. VOA Türkçe’nin sorularını cevaplayan Aktaş, “Özel gereksinimli çocuklar için ilk hafta dersler yoktu. İkinci hafta EBA TV’ye bilişsel beceri dersleri eklendi. Kaynaştırma öğrencileri için ise dersler takip edemeyecekleri kadar hızlıydı. Onlar için de EBA internet sitesine ders anlatım videoları yüklendi. Başta lise ve üniversite sınavlarına girecek son sınıflara, ardından tüm kademelerde öğrencilerin öğretmenleriyle canlı bir şekilde ders yapabildikleri EBA üzerinden bir sistem başlatıldı. Yaşanan psikolojik zorluklara karşı destek için de çeşitli uygulamalar ve materyaller eklendi” dedi. Bunlar dışında Türkçe bilgisi belli bir seviyenin altında olan geçici koruma altındaki (mülteci) öğrencilere yönelik dil becerilerini geliştirmek için yararlanabilecekleri ‘uyum sınıfı’ uygulaması da devreye alındı.
Bakanlık, internet erişimi olmayan öğrencilerin de uzaktan eğitim sürecine dahil olması amacıyla, daha yaygın olan televizyonu sürecin başından beri kullanıyor. Aktaş, bunun çok önemli bir adım olduğunu ancak uzaktan eğitimin, normal şartlarda da eğitimi olumsuz etkileyen sosyoekonomik koşulları daha görünür hale getirdiğini belirtti. Öğrenciler arasında yaşanan eşitsizliği ‘dijital uçurum’ olarak adlandıran Aktaş, “Kalabalık ailede yaşadığı için televizyon önceliği onda olmayan çocuklar bile olabiliyor. İnterneti, tableti, bilgisayarı olmayan öğrenciyle bu imkanlara sahip olan öğrenci eşit oranda uzaktan eğitimden yararlanamadı. İçerik eksiklikleri giderilmeye çalışılıyor ama çocuğun erişimi gerçekleşmedikçe aslında verimli bir süreç geçirildiğini söylemek mümkün olmaz. Erişse bile etkin kullanamayan öğrenciler var. Televizyondan dersleri takip eden ancak internet erişimi kısıtlı olan öğrenciler için ise öğretmenleriyle birebir iletişim kuramamak, canlı dersler yapamamak, anlayamadığını dönüp soramamak bir sorun oldu” diye konuştu.
“Erişimin yanında internet becerisi de önemli”
Bakanlık, öğrencilerin internete erişimlerindeki sıkıntının azaltılması için GSM operatörleri yoluyla 8 GB ücretsiz internet imkanı da sağladı. İnternet kullanımında sadece erişimin değil öğrenci ve velilerin ‘dijital okuryazarlık’ becerilerinin de etkili olduğunu söyleyen Aktaş, “Dijital okuryazarlığı, internet becerileri daha yüksek öğrenciler bu süreci kendi lehlerine çevirebildi, etkili kullandı. Ancak öğrencilerden ‘bilgisayarım var ama bir türlü EBA’ya giremedim, beceremedim. Anne babamdan da bu konuda destek alamıyorum, onlar da bilmiyor’ diyenler de oldu” ifadelerini kullandı.
“Telafi eğitiminde dezavantajlı öğrenciler merkeze alınmalı”
Türkiye’de uzaktan eğitimin başladığı dönemde, OECD’nin 98 ülkede düzenlediği bir eğitim araştırmasının sonuçları, öğrencilerin uzun yaz tatillerinde önceki yılın derslerini unutmasının benzerini okuldan uzak kaldıkları salgın sürecinde de yaşayabilecekleri konusunda uyarmıştı. Buna göre en fazla matematik dersi unutulurken, en çok maddi durumu düşük olan öğrencilerin etkilendiğine de araştırmada yer verilmişti. Bu nedenle uzaktan eğitimde her öğrencinin farklı unutma riski taşıdığını söyleyen Aktaş, “Bakanlık, öğrencilerin eğitimden kopmaması ve aynı zamanda öğrenme kaybının olmaması için uzaktan eğitimi önemli gördüğünü söylüyor. Ama süreci verimli geçiremeyen ve okulda öğrendiklerini tekrar edemeyen, onları pratiğe geçiremeyen öğrenciler daha dezavantajlı. Bazı öğrenciler için süreç sonrasında başlayacak telafi eğitimi yüz yüze yapılamayan birkaç dersin tekrarı anlamına gelirken, sosyoekonomik olarak elverişsiz öğrenciler için bu nedenle çok farklı anlam taşıyacak” dedi. Aktaş, bakanlığın açıklamalarından uzaktan eğitimin telafisi niteliğinde yürütülecek eğitim programında özellikle bu dezavantajlı öğrencilerin merkeze alınacağı izlenimini edindiklerini de belirtti.
Daha önce uzaktan eğitim 31 Mayıs’a kadar uzatılmış, bunun ardından Haziran ayında okulların katılım zorunluluğunun olmadığı telafi eğitimi için açılması gündeme gelmişti. Ancak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın son açıklamasıyla, okulların Eylül ayına kadar kapalı kalacağı netleşti. Telafi eğitimi ise okulların Ağustos ayının son haftasında açılmasıyla yapılacak. Herhangi bir sınav ve notlama olmadığı için bazı öğrencilerin önceki dönemden kaynaklanan zayıf ders notu ortalamasıyla sınıfı ‘sorumlu’ geçeceği uzaktan eğitim, 19 Haziran’da bitecek ve öğrenciler yaz tatiline girecek.
“Bazı öğrenciler eğitimden uzaklaşabilir”
Telafi eğitimi yapılmadan uzun yaz tatilinin başlamasının bazı öğrencilerin okuldan kopmasına yol açabileceğini söyleyen Aktaş, bunda da sosyoekonomik yaşam koşullarının etkili olacağını ifade etti. Gerçekten de Türkiye’de sayısı yüzbinleri geçen pek çok çocuk eğitimin dışında. ERG’nin 2019’da hazırladığı “Türkiye’de Eğitimin Durumu” raporuna göre, 6-17 yaş grubundaki 743 bin 932 çocuk eğitim almıyor. Eğitim dışına çıkan çocukların sayısı, yasal çalışma yaşı olan 15 yaştan itibaren önemli ölçüde artıyor. Çalışan çocukların yüzde 34’ü eğitimine devam edemiyor.
Özellikle her dönemde okula devam sorunu yaşayan mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarının mevcut durumda eğitimden uzaklaşma riskiyle daha fazla yüz yüze olduğunu söyleyen Aktaş, “Bu çocuklar okullar kapanmadan yaklaşık iki ay önce okuldan ayrılıyor, aileleriyle çalışacakları bölgelere göç ediyor ve okullar açıldıktan ancak iki ay sonra tekrar okula dönüyorlar. Bu sürece geçildiği için çocuklar biraz daha erken okuldan koptu. Zaten yüz yüze eğitime erişimde problem yaşarken üstüne üstlük bu şartlarda, yaşadıkları çadır bölgelerinde hijyen, beslenme, sağlık sorunları içinde uzaktan eğitimi telaffuz etmek dahi çok zorlaştı” dedi. Aktaş, telafi eğitimi yapılırken bu öğrencilerin yaşadığı dezavantajın göz önüne alınması gerektiğini de söyledi. Diğer yandan Aktaş, uzaktan eğitimde öğretmenleriyle daha sıkı iletişimde kalma fırsatı bulan öğrencilerin gelecek döneme yaz tatilinin ardından daha kolay uyum sağlayabileceğini de belirtti.
“Yeni dönemde öğretmenlerin sorumluluğu artacak”
Elbette uzaktan eğitimin ardından yaşanacak okula dönüş süreci, yalnızca öğrencileri değil öğretmenleri de farklı boyutlarıyla etkileyecek. VOA Türkçe’ye konuşan ERG Politika Analisti Yeliz Düşkün, “Yeni dönemde öğretmenlerin önündeki en büyük zorluklardan biri, çocuklara sunulacak olan psikososyal destek olacak. Türkiye’deki okullarda psikolojik danışman sayısının çok yeterli olduğu söylenemez. Dolayısıyla yalnızca PDR (Psikolojik Danışmanlık Rehberlik) alanındakilerin değil bütün öğretmenlerin önünde böyle bir iş bulunuyor. Kimi çocuklar psikolojik olarak daha fazla etkilendi. Önümüzdeki süreçte öğretmenler yalnızca akademik başarıyla değil bununla da yüzleşecek” dedi. Bunun yanı sıra Düşkün, telafi eğitiminin müfredatı açıklandıktan sonra en büyük sorumluluğun yine öğretmenlere düşeceğini söyleyerek, okula dönüldüğünde uzaktan eğitimde amaçlanan kazanımların ne ölçüde gerçekleştiğinin anlaşılacağını belirtti.
Öğretmenlerin çocukların başarısındaki ve iyi olma halindeki kilit rolünün salgın sürecinde daha iyi anlaşıldığını söyleyen Düşkün, “Bir açıdan aileler tarafından öğretmenin önemi daha çok anlaşıldı. Çünkü onlar evde ne kadar zor olduğunu gördüler tüm bu süreçlerin. Bir yandan da eğitim-öğretim yöntemleri, öğretmenlerin ders anlatım biçimleri daha görünür hale geldi'' diye konuştu. EBA yayınlarında yer alan bazı öğretmenlerin de sunumlarında yaşadıkları aksaklıkların hakarete varan eleştirilerle toplumda gündeme getirildiğini hatırlatan Düşkün, bu sürecin öğretmenlerin statüsü ve saygınlığı açısından da etkileri olacağını, bunun da sonuç olarak eğitim kalitesine yansıyacağını kaydetti.
Dijital beceriler gelişti, meslek dayanışması arttı
Öğretmenlerin uzaktan eğitimin dışında kalmamaları için öğrencileriyle farklı iletişim yolları geliştirdiğini söyleyen Düşkün, “Öğretmenler yeni koşullara çok hızla adapte olmak zorunda kaldı. Kapsayıcı bir eğitim sağlamak için bu süreçte her zamankinden biraz daha fazla zorlandılar. Örgün eğitimde tüm çocukları kapsayan eğitim araçları bu süreçte işlevini yitirdi. Yeni araçlar keşfetmeleri gerekti. Öğretmenlerin kendi dijital yetkinliklerini geliştirme ihtiyacı ortaya çıktı. Elbette gerek bu yeni araçları kullanmak gerek öğrencilere ulaşabilmek için mesai saatlerini de esnetmeleri gerekti” dedi. Düşkün, uzaktan eğitimin öğretmenlerin dijital becerilerini geliştirmek açısından faydalı geçtiğini de söyledi.
Bakanlığın öğretmenlere sunduğu imkanların yanı sıra bu amaçla meslektaş dayanışmasının da güçlendiğini kaydeden Düşkün, “Bir öğretmenin durumunu en iyi onunla aynı koşullarda olan bir başka meslektaşı bilebiliyor. Uluslararası Öğretme ve Öğrenme Anketi’ne (TALIS) göre, Türkiye’deki ortaokul öğretmenleri arasında mesleki dayanışma ve işbirliği pek yüksek değil. Dolayısıyla bu süreç meslektaş dayanışmasına daha çok ihtiyaç duyulan bir süreç oldu” diye konuştu.