Almanya’da genel seçimlere üç ay kala Birlik Partileri Hristiyan Demokrat Parti (CDU) ve Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) 26 Eylül’de yapılacak Federal Meclis seçimleri için hazırlanan seçim programında uzlaştı. CDU lideri ve Başbakan adayı Armin Laschet ile CSU lideri Marcus Söder tarafından son detayları hafta sonunda belirlenen ve bugün açıklanan programda, Türkiye’nin stratejik ve ekonomik önemini vurgulanırken, Avrupa Birliği (AB) üyeliğine karşı çıkılıyor. İki partinin söz konusu seçim programında "Türkiye ile ilişkiler yeniden düzenlemek" başlığı altında şöyle deniliyor:
"Türkiye hem Avrupa hem de Almanya açısından stratejik ve ekonomik olarak çok değerli. Ayrıca toplumlar arasındaki ilişkiler nedeniyle çok sıkı bağlarımız var. Bu yüzden Türk yönetiminin açık, eleştirel ve yapıcı bir diyaloğa hazır olduğunu düşünerek Türkiye ile bundan sonra da birlikte çalışmayı arzuluyoruz. Almanya’nın ikili ilişkileri ve Türkiye’deki toplumsal zenginliği güçlendirmesini istiyoruz. Ancak Türkiye’nin AB’ye üyelik için gerekli koşullar olan demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları konularında giderek uzaklaştığını takip ediyoruz. Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğini bizimle gerçekleşemez. Onun yerine çok yakın bir partnerlik anlaşması arzuluyoruz. Yakınlaşma kapsamında ilk olarak ortak çıkarlarımızı belirleyerek, hangi anlaşmaların yaşama geçirileceğini saptamalıyız. NATO da bir değerler topluluğudur. Üyeleri insan haklarını ve hukuk devleti kurallarını yerine getirmekle yükümlüdür. Türkiye NATO üyesi olarak ortak güvenliğimize katkı sağlarken, politik konsültasyonlara da bağlı kalmak zorunluluğundadır."
Birlik Partileri Türkiye’nin AB üyeliğine geçmişten beri karşı
Birlik Partileri geçmişten bu yana Türkiye’nin kültürel olarak Avrupa’ya ait olmadığı tezini savunarak, ülkenin AB’ye tam üyeliğine karşı çıktı. Başbakan Angela Merkel 2006 yılında "imtiyazlı ortaklık" kavramını gündeme getirirken, daha sonra özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan ile olan görüşmelerinde ülkenin "gerekli şartları yerine getirmediği gerekçesiyle" AB üyesi olamayacağını dile getirdi. Merkel, kendi imzasını taşıyan AB-Türkiye mülteci geri kabul antlaşmasını ise iki ülke arasındaki ilişkilerin en önemli sonucu olarak tanımladı ve anlaşmaya bağlı kalınmasını tavsiye etti.
Birlik Partileri’nin seçim programını tanıtmasıyla, 26 Eylül’deki seçimde meclise girme şansı olan partilerin tümünün seçim programları açıklanmış oldu. Hükümetin diğer ortağı sosyal demokrat SPD de, seçim söylemleri arasında Türkiye’nin AB ile olan ilişkilerine yer ayıran partilerdendi.
Sosyal Demokratlar Türkiye’ye nasıl bakıyor?
SPD’nin programında yer alan ilgili paragrafta, "Türk hükümetinin iç ve dış politikadaki siyasetini kaygı ile izliyoruz. Türkiye hukuk devleti ilkesine, demokrasiye ve uluslararası hukuk düzeninin kurallarına uymak zorundadır. AB ile Türkiye arasındaki diyaloğun bu konuları da ele alabilecek şekilde yoğunlaşması acilen gerekmektedir" deniliyor.
Türkiye ile ilişkilere Birlik Partileri‘ne kıyasla geleneksel olarak daha olumlu ve ılımlı bakan sosyal demokratlar, 2010’lu yıllara kadar Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliğine açık destek verdi. Ancak Türkiye’de demokratik gelişimle ilgili yaşanan gelişmeler ve reform çalışmalarının durması üzerine bu yöndeki aktif politikalarını sonlandırdı. Nitekim SPD’li Dışişleri Bakanı Heiko Maas, geçen yaz meslektaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile bir araya geldiği bir toplantıda, Türkiye ile diyalogun kopmaması için geçmişte ağırlıklarını koyduklarını vurgulayarak, "Ancak bu, Türkiye iç siyasetindeki gidişat, hukuk devleti, basın özgürlüğü, düşünce özgürlüğü gibi konularda yaşanan gelişmelerden ötürü olağanüstü zor olmaya başladı" şeklinde fikir beyan etti. SPD’de de Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2016 yılında varılan mülteci mutabakatının geliştirilmesinden yana. Nitekim Maas, bugün yaptığı bir açıklamada bunun AB'nin çıkarına olacağını belirterek, "Türk hükümeti ile yaşadığımız tüm sorunlara rağmen, bu ülkenin bizim için, önemsiz görülemeyecek bir göçmen yükünü üstlendiğini takdir etmeliyiz" dedi.
Türkiye’yi en sert eleştiren Yeşiller Partisi programı
Türkiye konusunda Alman siyasetinde en çok açıklama yapan ve Türkiye’deki durumu en sert eleştiren partilerden olan Yeşiller’in de bu konuya programlarında geniş yer ayırdığı dikkat çekiyor. Yeşiller’in seçim programında "Uluslararası ilişkiler" bölümünde yer alan uzun bölümde, Türkiye ile AB arasındaki müzakerelerin, Ankara’nın yeniden demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi durumunda devam edebileceği dile getiriliyor ve şöyle deniliyor:
"Türkiye’de demokrasi, hukuk devleti ve insan hakları için mücadele verenlerin yanındayız. İnsan hakları ve hukuk ihlallerini kınıyor, tüm siyasi tutukluların serbest bırakılmasını ve Kürt sorununda politik diyalog ve barış sürecine geri dönülmesini talep ediyoruz. Türkiye’nin saldırgan dış politikasını reddederken, çok taraflı dış ve güvenlik politikalarına dönmesini bekliyor ve bu konunun NATO kapsamında ele alınmasını istiyoruz. Türkiye ile AB arasındaki müzakereler, Ankara’nın tekrardan demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine dönmesi koşuluyla devam edebilir. AB ve Türkiye arasındaki göçmen mutabakatı uluslararası sığınmacı hukukunu hiçe sayarken, başarısız olmuştur ve o yüzden derhal sona erdirilmesi gerekmektedir. Uluslararası hukuk temelinde, yapılan hatalardan ders çıkararak, yerinde mali ve lojistik destek amaçlı, korunmaya ihtiyacı olanların AB’ye gelebilmesini sağlayan yeni bir anlaşmanın yapılması şarttır. Almanya’da yaşayan Türkiye kökenlilerin, Türk hükümeti tarafından, Almanya’da aktif dernek ve devlet medyası üzerinden politik ve dini amaçlı olarak araç haline getirilmesini de kararlı bir şekilde reddediyoruz."
Sol Parti’den Türkiye’ye demokrasi ve insan hakları vurgusu
Geçen yaz Avrupa Birliği ile Türkiye arasında yaşanan Suriye, Libya, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs gerilimlerini gerekçe göstererek Türkiye'ye yönelik silah ambargosu kararı alınması için meclise teklif sunan Sol Parti’nin seçim programında da Türkiye’ye geniş yer ayrılmış. İlgili bölümde şu sözler yer alıyor:
"AB üye adaylarının şartsız koşulsuz olarak demokrasi ve insan haklarına bağlı olmasını istiyoruz. Bu özellikle Türkiye için geçerli. Şu anda Türkiye’yi yöneten hükümetin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin aldığı kararları uygulamasını, demokratik hakları ve fikir özgürlüğünü garantilemesini, demokratik muhalif güçlere olan baskısını sonlandırmasını ve hapishanede olan tüm HDP’li siyasetçilerle, belediye başkanlarının serbest bırakılmasını talep ediyoruz."
Hür Demokrat Parti programında Türkiye’yle müzakereleri sona erdirme çağrısı
Son yıllarda Türkiye’deki yönetime yönelik sert acıkmalarıyla ön plana çıkan bir diğer parti olan Hür Demokrat Parti (FDP), Türkiye konusuna seçim programında geniş yer ayıran partilerden biri. Türkiye’nin Avrupa değerlerinden hayli uzaklaştığını savunan, insan hakları, ifade ve basın özgürlüğü ile hukukun üstünlüğünün pazarlık konusu yapılamayacağını belirten FDP lideri Christian Lindner’in imzasını taşıyan seçim programında Türkiye ilgili bölüm şu şekilde:
"Türkiye ile AB arasındaki müzakereler derhal durdurulmalı ve iki taraf arasında yeni bir ilişki türü yaşama geçirilmelidir. Hür Demokratlar, Türkiye’nin AB ve Almanya ile özel ilişkileri olan bir ülke olduğunu kabullenmektedir. Türkiye’nin jeopolitik yeri ve önemine paralel, Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli insanların varlığı, AB ile Türkiye arasında yeni bir başlangıcı şart kılmaktadır. Şu ana kadar gündemde olan müzakereleri tümden sona erdirerek, sıkı güvenlik ve ekonomik ilişkiler temelinde yeni bir ortaklık öneriyoruz. Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından otoriter bir şekilde yönetilen bir Türkiye, AB üye adayı olamaz. Adaylık için Kopenhag Kriterleri geçerlidir. Orada dile getirilen, hukuk devleti ve insan hakları gibi kuralları Türkiye, aralarında Almanların da bulunduğu insan hakları aktivistlerine, gazetecilere açılan davaların kanıtladığı gibi, yerine getirmemektedir. Türkiye NATO üyesi ve AB ile yakın ilikileri olan bir ülke olarak vazgeçilmez bir partner kalacaktır. Bu yüzden de güvenlik politikalarında yaşanan gerilimin sona erdirilmesini arzuluyoruz. Erdoğan sonrasında da bir Türkiye olacak. Daha bugünden, ekonomik, bilimsel ve toplumsal ilişkileri bu temel üzerinde oluşturmalıyız."
Sağ popülist AfD hem AB’ye hem de Türkiye'ye karşı
Sağ popülist Almanya için Alternatif Partisi (AfD) son dönem Alman politikasında dikkatleri üzerine çeken partilerden biri. Parti "Avrupa Birliği" fikrini reddediyor ve birliğe üye ülkelerin ulusal sınırlara çekilmesini ve Euro para biriminin kaldırılmasını istiyor. Türkiye konusunda da oldum olası sert bir çizgi izliyor. Partinin siyasetini belirleyen Eş Başkanı Alexander Gauland, her fırsatta Türkiye'nin AB üyeliğine karşı olduğunu ve bu bağlamda tüm mali yardımların kesilmesi gerektiğini savunurken, "Erdoğan, Yeni Osmanlıcı siyaset güdüyor" diye de eklemişti. İslam karşıtı olduğunu da açık bir şekilde dile getiren partinin seçim programında Türkiye ile ilgili şu bölüm dikkat çekiyor:
"Türkiye ile ilişkiler zor ve yeniden düzenlenmek zorunda. Türkiye kültürel olarak Avrupa’nın bir parçası değil. Ülkedeki artan İslamcılık endişe verici bir durum ve Türkiye’nin Avrupa’dan ve Batı’nın değerlerinden hızla uzaklaştığını kanıtlıyor. Bu yüzden AfD Türkiye’nin AB üyeliğini reddederken, müzakerelerin de derhal durdurulmasını talep ediyor.