Türkiye’de Suriyeli mültecilerin entegrasyon sorunu kendi evlerine kadar girdi

İzmir'de yaşayan Suriyeli mülteci ailesi

“Çocuklar evde kendi aralarında Türkçe konuşuyor. Ama ben konuştukları şeyleri anlayamıyorum. Bu yüzden çocuklardan öğrenmeye çalışıyorum. Ben de artık geri kalmamak, Türkçe konuşmak istiyorum.”

Bu sözler yedi yıldır Türkiye’de yaşayan ancak Türkçe bilmeyen Suriyeli mülteci anne İman Alreceb’e ait.

Ortaokula giden 13 yaşındaki kızı Rimas ise annesiyle Arapça anlaşmakta zorluk çekiyor. Rimas, “Annemle anlaşırken bazı Arapça kelimelerde zorlanıyorum. ‘Seni anlamıyorum anne’ diyorum. Ben de Türkçe söylüyorum, o da beni anlamıyor. Suriye’deyken çok küçüktüm, aklımda Suriye’yle ilgili hiçbir şey yok” diyor.

Your browser doesn’t support HTML5

Türkiye’de Suriyeli mültecilerin entegrasyon sorunu kendi evlerine kadar girdi


2011’de Suriye İç Savaşı’nın başlamasıyla mültecilerin Türkiye’ye göç etmesinin üzerinden 12 yıl geçti. 28 Mayıs’ta cumhurbaşkanı seçimini de Recep Tayyip Erdoğan’ın kazanmasıyla Suriyeli mülteciler ülkelerine zorla gönderilmeyecekleri düşüncesiyle rahat nefes aldı. Ancak burada kalmak isteyenlerin şimdi ne beklediği belirsiz. İçişleri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Başkanlığı’na göre sayıları toplam 3 milyon 381 bin 429 olan Suriyeli mültecilere yönelik devletin bundan sonrasında kapsamlı bir entegrasyon politikası olup olmayacağı bilinmiyor. Ancak entegrasyon sorunu, artık Alreceb ailesinde olduğu gibi evin içine kadar girmiş durumda.

“Türkiye’de yaşamaya alıştık”

Suriye’nin Hama kentinden yedi yıl önce Antakya’ya göç eden Alreceb ailesi, 6 Şubat deprem felaketine yakalanmalarının ardından İzmir’e taşındı. İzmir’de Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği’nin binasına sığınan beş çocuklu aile, deprem bölgesinden gelen diğer Suriyeliler'le birlikte yaşıyor.

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan baba Nidal Alreceb, depremden önce Antakya’daki yaşamlarından memnun olduklarını anlattı. Nidal, “Antakya’ya ilk geldiğimizde zorluk çektik ama sonra çocuklar okula başladı. Ben de devamlı bir iş buldum. Geçim sıkıntımız yoktu. Hayatımızdan memnunduk. Burada da inşaatlarda hamallık yaparak geçiniyoruz” dedi.

Anne İman da yedi yıldır Türkiye’de yaşamaya alıştıklarını dile getirdi. İman, “Çocuklarımız okula gidiyor. Biz de herkesle anlaşmaya çalışıyoruz. Antakya’da bize ters davranan kimse yoktu. Türk komşularımız vardı, onlarla da iyi anlaşıyorduk. Bazı Türk komşularımız bizden bazı Arapça kelimeler bile öğrendi” şeklinde konuştu.

“Hep evde olduğum için Türkçe öğrenemedim”

İman, Türkiye’ye geldiklerinden bu yana Türkçe öğrenememesinin nedenini ise, “Eşim yedi yılda bayağı Türkçe öğrendi. Az konuşabiliyor ama Türkçe okuyup anlıyor. Bense hep evde olduğum için öğrenemedim” diye açıkladı.

Alreceb ailesi, Türkiye’de en kalabalık Arap nüfusun yaşadığı yerlerden olan Antakya’da Türkçe öğrenmeyi yedi yıldır ertelese de şimdi İzmir’de Türkçe bilmemeleri en büyük engel olarak karşılarına çıktı. Baba Nidal, “Antakya’da da biraz Türkçe öğrendik ama İzmir’e geldikten sonra yedi yılda öğrenmediğimiz kadar Türkçe öğreniyoruz” dedi.

İzmir'de yaşayan Suriyeli mülteci ailesi

Her yerde kızının kendisine tercümanlık yaptığını söyleyen İman ise “Eğer kızım olmasa çok zorluk çekerdim. Yanımda her yere onu götürüyorum. O olmadığında da işaretlerle anlaşmaya çalışıyorum” diye konuştu. İman özellikle çocuklarının ödevlerine yardımcı olmak için Türkçe öğrenmek istediğini vurgulayarak, “Çocukların ödevlerini yaptırmak için komşulardan yardım istiyordum. Kızım artık Türkçe'yi çok iyi öğrendi, şimdi kardeşine o yardımcı oluyor” dedi.​

“Çocuklarımızı Arapça öğrensinler diye kursa gönderdik”

Eşler arasında Suriye’ye dönüş konusundaysa fikir ayrılığı var. Anne İman’ın tercihi, çocukları artık Türkiye’ye uyum sağladığı için Türkiye’de kalmaktan yana. İman,” Bütün akrabalarımız, komşularımız, her şeyimiz Suriye’de kaldı. Ama ben artık çocuklarımı düşünüyorum. Çocuklar artık Arapça bilmiyor, oranın yabancısı oldular. Onların geleceğini burada görüyorum” dedi.

Baba Nidal ise Antakya’da yaşarken çocuklarını Arapça öğrenmeleri için kursa gönderdiklerini dahi belirterek, “Ümidimiz Suriye’de savaşın bitmesi ve güvenlik sağlanınca ülkemize dönmek” diye konuştu.

“Kimse mültecilerin bu kadar uzun kalacağını tahmin etmediği için sosyal uyumdan bahsetmiyordu”

İzmir’de Suriyeli Mültecilerle Dayanışma Derneği Başkanı Muhammed Salih Ali de göçün başlamasından bu yana geçen uzun süreçte entegrasyonun hayata geçmemesini hem mültecilerdeki hem de devletteki bu kafa karışıklığına bağlıyor. VOA Türkçe’ye konuşan Ali, “Mülteciler 2011’de gelmeye başladı ama kimse mültecilerin Türkiye’de 12-13 sene kalacağını tahmin etmiyordu. Ne mültecilerin ne halkın ne de iktidarın öyle bir tahmini yoktu” dedi.

Bu süreçte çocukların ve erkeklerin topluma daha kolay kaynaşabildiğini kaydeden Ali, “Çocuklar okula gittiler. 750 bin çocuk, resmi kayıtlara göre Türkiye’de doğdu. Bir kısmı şu anda ortaokula gidiyor. Bunlar eğitim yoluyla entegrasyona girdi. Sokakta çocuklarla oynuyorlar, okulda Türk öğrencilerle okuyorlar. Çocuklar bu yolda bayağı büyük adımlar atarak Türkçe öğrendiler. Türkçe çocuk oyunları, şarkıları söylüyorlar. Suriyeli bir çocuğu ‘acaba bu Suriyeli mi yoksa Türk mü’ diye bazen hiç fark etmiyorsun. Erkekler de az çok toplumda, işte, kahvede Türkçe öğrendi. Geriye ev hanımları kaldı. Ev hanımları şu anda çok zorlanıyor” şeklinde konuştu.

“Suriye’ye dönüş umudunu korudukça mülteciler de sosyal uyum sağlamaya direnç gösterdi”

“Sosyal uyumun ve entegrasyonun kapısı dildir” diyen Ali, bu sorunu aşmada devletin de geri kaldığını belirtti. Ali, “Halk eğitim merkezlerinde Suriyeliler için bazı Türkçe kursları açılıyor. Ama o kurslara kadınların zamanı uymuyor. Çünkü anne çocukları okula gönderiyor veya evde ev işleriyle uğraşıyor” dedi.

Mültecilerin de bu süreçte Suriye’ye dönüş umudunu korudukça sosyal uyum sağlamaya direnç gösterdiğini söyleyen Ali, bu durumun değişmeye başladığını kaydetti. Dernek başkanı Ali, Suriyeliler arasında gelecekte özellikle toprak sahibi olanların geri döneceğini düşünse de mültecilerin bir kısmının artık Türkiye’de kalıcı olmaya karar verdiğini belirtti.

Ali, “Daha önce herkes ‘bu sene düzelirse biz geri döneceğiz’ diyordu. Ama maalesef zaman geçtikçe gördüler ki Suriye’de karışıklık bitmiyor. Artık güvenleri veya ümitleri kalmadı. Onun için hem artık kafalarındaki belirsizliği kaldırmak istiyorlar hem de bizim çocuklar artık Arapça bilmiyor, Arapça okumuyorlar. Yani yarın eğer Suriye’ye giderlerse, bizim çocuklar kendi ülkemizde yabancı olacaklar. Böyle düşünenler de ‘artık buralıyız ve bu halkla anlaşmamız gerekiyor’ diyor. Şu anda derneğimize bu taleple çok fazla gelen var. ‘Hastaneye gidiyoruz, PTT’ye gidiyoruz, otobüse biniyoruz, zorluk çekiyoruz’ diye bir ihtiyaç oluştu. Herkeste sosyal uyum isteği var. İnanın ki bazı kadınlar bana ‘yemek gibi, su gibi dile ihtiyacımız var’ diyorlar” ifadelerini kullandı.

Toplumda mültecilere yönelik olumsuz tepkinin bir nedenini de uyum sorununun aşılamamasına bağlayan Ali, “Eğer sosyal uyum bir şekilde sağlanabilirse nefret de azalacaktır” dedi.

Dil engelinin ardından mesleki eğitim ve istihdam

Devlet eliyle entegrasyon politikasında ilk adımın dil engelinin aşılması olduğunu söyleyen Ali, ardından mesleki eğitim ve istihdam yoluyla sosyal uyumun başarıya ulaştırılabileceğini ifade etti. Ali, “Suriyeliler bu ülkede yük değil. Onların yetenekleri topluma katkıya dönüştürülmeli” diye konuştu.

Şimdilik uyum sorununu henüz aile içinde çözmeye çalışan anne İman Alreceb’in talebi de farklı değil. İman Türkçe öğrenmesinin ardından devletten iş beklediğini söyleyerek, “Şu anda küçük çocuklarıma bakıyorum. Ama ileride imkan olursa işte de çalışmak isterim” dedi.