Türkiye’de görev yapan yabancı gazeteciler, normalde Türk gazetecilere zaten uygulanan devlet baskısının sonunda kendilerini de hedef almaya başladığı uyarısında bulunuyor.
Özellikle Suriye sınırında ve Güneydoğu’daki yerleşim yerlerinde yabancı gazetecilere yönelik polis baskısında, ısrarlı ve tecavüzkar kimlik ve basın kartı kontrollarında ciddi artış olduğu kaydediliyor. Ayrıca başka ülkelerden Türkiye’deki havaalanlarına giriş yapan gazetecilerin cep telefonları ve dizüstü bilgisayarları taranıyor.
Geçtiğimiz haftalarda iki Batılı gazeteci, İstanbul havaalanlarında gözaltına alındı ve birkaç saat içinde sınırdışı edildi. Bunlardan İspanyol fotomuhabir Natalia Sancha veri takibi yapılmasını önlemek amacıyla bilgisayarının ve cep telefonunun açılış şifrelerin vermeyi reddetmişti.
İngiliz Daily Telegraph gazetesine parça başı çalışan Beyrut merkezli serbest fotomuhabir Sam Tarling’in de aralarında bulunduğu yarım düzineyi aşkın gazeteci, Türkiye’ye girebilmek için havaalanlarında bilgisayar ve cep telefonu şifrelerini açıklamak zorunda bırakıldıklarını söylüyor.
Ayrıca Türkiye’de yerleşik bazı yabancı gazeteciler son aylarda ya sınır dışı edildi, ya da basın kartları yetkililer tarafından yenilenmediği için geri çekildi. Alman Spiegel dergisinden Hasnain Kazim, akreditasyonu yenilenmediği için Türkiye’den ayrılmak zorunda bırakılanlardan.
Türkiye’de çalışan 20 Alman gazeteciden sekizine Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü tarafından basın kartı verilmedi.
Sınırdışı ve akreditasyon vermeme uygulamaları, Hollandalı gazeteci Frederike Geerding’in gözaltına alındığı geçen Eylül’den bu yana arttı. Geerdink Güneydoğu’da PKK militanlarına yardım etmekle suçlanmıştı.
Yabancı gazeteciler, Türk hükümetini kendilerine sistemli bir şekilde gözdağı kampanyası başlatmakla suçluyor. Tüm bu tartışmaların ortasında Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül’ün davası da devam ediyor. Casuslukla suçlanan iki gazetecinin davasını izlemeye gönderilen yabancı diplomatlar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ağır ithamlarına maruz kalmıştı.
AB hükümetleri, Erdoğan hükümetinin sistemli bir şekilde gazetecileri, basını, medyayı kısıtlama girişimlerine yönelik büyük kaygı içinde. Eleştirilerin odağında medya kuruluşlarına açılan davalar ve hükümetin muhalif gazete ve televizyonlara kayyum ataması bulunuyor.
Ancak İstanbul’da görevli bir yabancı diplomata göre, hükümetin bir de yabancı gazetecileri hedef alması, kaygıları daha da arttırıyor. Hükümetin medyaya tavrına yönelik eleştirileri reddeden Başbakan Ahmet Davutoğlu, Ocak ayında Alman basınına yaptığı açıklamada, “Türkiye’de ifade özgürlüğünü kısıtlayan bir şey varsa buna karşı çıkacak ilk kişi ben olacağım” demişti. Yabancı diplomat ise Davutoğlu için, “Şimdiye kadar karşı çıktığını görmedik” diye konuştu.
İstanbul havalimanlarında yabancı gazetecileri hedef alan bu vakalarda artış, AB ülkelerinden Danimarka’nın tepkisine neden oldu.
Danimarka’nın önde gelen gazetelerinden Politiken’in Kopenhag’da yerleşik muhabirlerinden Claus Blok Thomsen, 9 Temmuz’da Kilis’e giden bir uçağa transfer yaptığı Sabiha Gökçen Havalimanı’nda gözaltına alındı.
Türkiye’yi yıllar sonra ilk kez ziyaret eden Thomsen, üç sivil polis tarafından havalimanında çevrelendiğini, bu kişilere pasaportunu göstermesinin ardından sorgulanmak için küçük bir odaya götürüldüğünü belirtiyor. “Benden iPhone’umu ve bilgisayarımı açmamı istediler, sonra da içinde ne olduğunu görmek için şifrelerimi sordular. Bu çok rahatsız ediciydi. Bana bir gerekçe vermediler. Güvenlik görevlileri tarafından tamamen sarılmıştım. Mecburen bana dediklerini yaptım. İkili bir tartışma yaşamıyorduk. Telefonumu ve bilgisayarımı götürdüler ve uzun süre geri getirmediler” diyor.
Thomsen’e ayrıca, seyahatinin devamına izin vermediklerini, emrin üstlerinden geldiğini, kendisinin bir ulusal güvenlik tehdidi oluşturduğunu söylemişler. Bir gece hücrede tutulan Danimarkalı gazeteci, “Beni Kopenhag’a giden uçağa bindirdiler” diyor. Thomsen en son olarak yıllar önce Danimarka’dan el Kaide’ye katılmaya yardım eden kişilerle ilgili yazısında Türkiye’ye yer vermiş, o da cihatçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye geçiyor olmasından.
Gözaltında tutulduğu sürece sorgulanmadığını belirten Thomsen, Amerika’nın Sesi muhabirine “Bana tek bir soru bile sormadılar” dedi. Konuyla ilgili olarak Thomsen’in gazetesi, Danimarka Dışişleri Bakanlığı ve Başbakanı Lars Lokke Rasmussen de Türkiye’den açıklama istedi, ama bir sonuç alamadılar.
Beyrut merkezli El Pais fotomuhabiri Natalia Sancha, Sabiha Gökçen’de yaşadığı en son tartışmanın, Türkiye’ye önceki seyahatlerinde çıkardığı haber malzemeleri olabileceğini düşünüyor. Sancha önceki haberlerinden birinde Türkiye’den Avrupa’ya geçmeye çalışan Suriyeli mültecilerin deneyimlerini haber yapmaya çalışırken, organize suç çeteleriyle Türk polisinin suç ortaklığı yaptığı iddialarını keşfetmiş.
Sabiha Gökçen’e vardıktan sonra bir iç hat seferine yetişmeye çalışan Sancha iki güvenlik görevlisi tarafından durdurulmuş, bir odaya götürülmüş ve kamerasına, bilgisayarına ve kitaplarına varıncaya kadar didik didik aranmış. Sonra da kendisinden incelemek üzere telefonunu istemişler. Normalde seyahatinden önce telefon listesini silmek zorunda kaldığını söyleyen İspanyol gazeteci, bundan böyle Türkiye’ye gidince tüm telefonunu sıfırlamak zorunda kalacağını söylüyor.
Natalia Sancha’ya telefon şifrelerini vermezse kendisini hapsedecekleri söylenmiş ama o yine direnmiş ve İspanya konsolosluğundan bir görevlinin gelmesi talebinde bulunmuş. Onu da dinletemeyince, kendisine kaba davranan iki kadın güvenlik görevlisiyle itişme yaşadığını söylüyor.
Bir hücrede aç ve susuz 16 saat tutulan Sancha, Türkiye’de ulusal güvenlik tehdidi oluşturduğu gerekçesiyle sınırdışı edilmiş ve beş yıl geri gelmesi yasaklanmış. Güvenlik görevlilerinden biri kendisinin yaptığı işten dolayı kara listeye alındığını itiraf etmiş.
Amerika’nın Sesi İstanbul havalimanlarında yabancı gazetecileri hedef alan bu olaylar ve gazetecilere yönelik basın kartı ve akreditasyon yenilememe uygulamalarıyla ilgili Dışişleri Bakanlığı’ndan yorum almaya çalıştı, ancak yanıt alamadı.
Politiken muhabiri Thomsen, insanların rastgele havaalanlarında gözaltına alınmasına anlam veremediğini söylüyor ve ekliyor: “Türkiye AB üyesi olmak istiyor, ama davranışı bir AB üyesi ülkeninkine uymuyor.”