Türkiye-Körfez Yakınlaşması ABD’de Nasıl Görülüyor?

Cumhurbaşkanı Erdoğan BAE'de Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan tarafından resmi törenle karşılandı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iki günlük resmi ziyaret için Birleşik Arap Emirlikleri'nin (BAE) başkenti Abu Dabi'de. Erdoğan, 2021’in Kasım ayında ekonomik çalkantılar sürerken, Abu Dabi Veliaht Prensi Şeyh Muhammed bin Zayed Al Nahyan’ı ağırlamış ve doğrudan yatırımları da içeren anlaşmalara imza atılmıştı.

Erdoğan, Aralık ayı başında da Katar’ı ziyaret etmeden önce BAE'ye gideceğini açıklamıştı. Erdoğan, 3 Ocak’taki açıklamasında Şubat ayındaki ziyaretlerine Suudi Arabistan’ı da eklemişti.

Türkiye’nin ekonominin en büyük ihtiyacı olarak görülen doğrudan yatırımları arttırmak için Körfez ülkeleri ile ilişkileri normalleştirmeye çalıştığı hem yerel hem de uluslararası medyada sık sık yazıldı. Ancak bazı uzmanlara göre, ABD’nin Çin’le rekabeti nedeniyle Uzakdoğu ve Pasifik bölgesine yoğunlaşmayı seçerek, Ortadoğu’daki varlığını azaltmayı Trump döneminden sonra Biden yönetiminde de sürdürmesi, Körfez ülkelerini de kendi aralarındaki anlaşmazlıkları bir yana bırakarak kendi aralarında uzlaşmaya gitmeye teşvik etti.

Your browser doesn’t support HTML5

Türkiye-Körfez Yakınlaşması ABD’de Nasıl Görülüyor?

VOA Türkçe, Ankara’nın Körfez ülkeleri açılımını ve gelişmelerin Washington’da nasıl karşılandığını düşünce kuruluşları Washington Enstitüsü ve Atlantik Konseyi’nden David Pollock ve Ahmad Amjad ile konuştu.

Türk Ticaret Bakanlığı sayfasında yer alan 2021 yılı Uluslararası Doğrudan Yatırım İstatistikleri’ne göre Körfez ülkelerinin Türkiye’ye yatırımlarının 2021 pastasındaki payı yüzde 11. Son 20 yılda ise yüzde 7.

Merkez Bankası’nın derlediği verilere göre, Türkiye’ye doğrudan yatırım yapan ilk 20 ülke arasında yer alan Körfez ülkelerinde 2002’den bu yana yapılan yatırımların toplamında, başı Birleşik Arap Emirlikleri çekiyor.

Ardındansa Katar, Suudi Arabistan ve Kuveyt geliyor. Ancak sadece 2021’in ilk 10 ayına bakıldığında Katar’ın Türkiye’ye 150 milyon dolar, BAE’nin ise sadece 36 milyon dolar yatırım yaptığı göze çarpıyor.

İlgili Haberler BAE'den Türkiye’ye 10 Milyar Dolar Yatırım Sözü

Ancak Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed Al Nahyan’ın ziyaretinde 10 milyar dolarlık yatırım sözü açıklaması, yaklaşık altı yıldır Suriye ve Libya olmak üzere Doğu Akdeniz ve Ortadoğu’da birçok konuda anlaşmazlık yaşayan Türkiye ve BAE için yeni bir döneme işaret ediyor.

''Ekonomik bağlar siyasi yakınlaşmayı teşvik ediyor''

Washington Enstitüsü Ortadoğu uzmanlarından, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın eski danışmanlarından David Pollock’a göre taraflar arasındaki yakınlaşmanın birden fazla nedeni var. Bu nedenlerin en önemlisi Türkiye tarafındaki ekonomik ihtiyacın son zamanlarda daha "akut" hale gelmesi.

David Pollock - Dilge Timoçin

“Dolayısıyla hükümet ve Erdoğan kişisel olarak yatırım yapacak veya bir şeyler satın alacak çok parası olan diğer ülkelerden güvence almakla ilgileniyor’’ diyen Pollock, BAE’nin de muhtemelen bu ekonomik ilişkiyi, bir tür güvenlik ağı veya siyasi gerilimleri yumuşatmak için bir tampon olarak gördüğünü kaydetti.

David Pollock, “BAE ekonomik bağları, doğru zamanda siyasi yakınlaşmayı teşvik etmenin bir yolu olarak kullanıyor. BAE ile Türkiye arasında şu anda gördüğümüz şey de bu. Üst düzey ziyaretler görüyoruz, daha büyük ekonomik bağlar ve yatırımlar için artan taahhütler görüyoruz. Her iki tarafta da son yıllarda Müslüman Kardeşler ve Libya'da olduğu gibi çeşitli bölgesel çatışmalarda karşı cephelerde dış müdahalelere bağlı oldukça şüpheli ve hatta düşmanca olan söylemlerin yumuşadığını görüyoruz’’ dedi.

Pollock, BAE ticaret sektörünün siyasi bir araç değil, esas olarak bir iş ve ekonomik güç merkezi olduğuna, yaptırımlara ve siyasi gerilimlere rağmen İran’a da yatırım yaptığına dikkat çekti. BAE’nin Türkiye ile de benzer bir yaklaşım içinde olduğunu belirten David Pollock, bu ilişkiyi birkaç yıl önceki İsrail-Türkiye ilişkilerine benzetti.

Pollock, “Türkiye ile İsrail arasında, ekonomik ilişki, turizm olmasa da pek çok sektörde ve diğer alanlarda devam etti... Ankara ile Kudüs veya Tel Aviv arasındaki siyasi gerilimler çok yüksek olduğunda bile ekonomik ilişki oldukça güçlü devam etti’’ diye konuştu.

Merkezi Washington’da bulunan düşünce kuruluşu Atlantik Konseyi’nin Ortadoğu’da yatırımlara odaklanan empowerME projesinin direktörü Ahmad Amjad da son 20 yıldaki verileri, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin petrolden elde edilen gelir fazlasını bir fırsat olarak görmesi ile açıkladı. Amjad, “Bence daha geniş bölgeye bakıldığında, Türkiye'yi çok çekici bir yatırım fırsatı olarak gördüler. Türkiye, çok büyük bir ekonomi. Erdoğan iktidarının ilk yıllarında (ekonomi) dinamikleşiyordu. Gayrimenkul olsun, daha büyük mali hizmetler olsun sadece harika yatırım fırsatları vardı. Birçok KİK bankası Türkiye'de banka satın aldı veya Türkiye'deki bankalara yatırım yaptı. Gayrimenkul, lojistik, imalat yatırımları gördük. Dolayısıyla Türkiye’de geri dönüş alabilecekleri ideal ve yakın bir yatırım hedefi gördüler’’ ifadelerini kullandı.

''BAE strateji değişikliğine gitti''

BAE'nin tam bir strateji değişikliğine gittiğine ve ekonomiyi ön plana çıkardığını söyleyen Amjad, “BAE bir zamanlar ekonomisiyle liderdi ve daha sonra 2013, 2014 ve 2015'te daha agresif bir dış politika duruşuna sahip olmaya başladılar.

Ahmad Amjad - Dilge Timoçin

Şimdi bunun tersine döndüğünü görüyorsunuz. Bence siyasi cephede biraz daha ölçülü olurlarsa birçok fırsata sahip olabileceklerini anladılar. Bence bölge genelinde ve küresel olarak tansiyonu düşürmeye çalışıyorlar’’ dedi. Emirliklerin pandemi sırasında büyümelerini ve reformlarını hızlandırdığına da dikkat çeken Ahmad Amjad, “Bence Türkiye'ye erişim, küresel olarak ekonomik bir güç merkezi olma yönündeki genel stratejik çabanın sadece bir parçasıydı. İleride daha fazlasını göreceğinizi düşünüyorum’’ öngörüsünde bulundu.

Birleşik Arap Emirlikleri, güçlü bir oyuncu olarak sahnede yerini alsa da, geçmiş yıllardaki krizler, Katar’a Türk ekonomisinde kayda değer bir mevki kazandırdı.

Arap Baharı sırasında Türkiye birçok ülkede protestoculardan yana tutum takındı; Mısır ve Tunus gibi ülkelerde güç kazanan Müslüman Kardeşler’i destekledi. BAE ise Müslüman Kardeşleri tehdit ve ulusal güvenlik meselesi olarak gördü. Katar, Müslüman Kardeşler’den yana tavrı nedeniyle BAE ile kriz yaşarken Ankara ile daha da yakınlaştı.

''Katar can damarı değil''

2018’de kur krizi yaşayan Türkiye’ye Katar’dan 15 milyar dolarlık yatırım ve kredi desteği geldi. TÜİK verilerine göre Türkiye’nin Katar’a ihracatı 2019’dan bu yana 1 milyar doların altına inmedi. Son altı yılda dış ticaret hacmini ikiye katlayarak 1,5 milyar dolara çıkaran iki ülkenin hedefi orta vadede 5 milyar dolara ulaşmak.

Ancak David Pollock’ göre Katar inanılmaz zengin olsa da küçük bir ülke ve Türk ekonomisinin can damarı olamaz. “Bir yanda 85 milyon vatandaşı olan Türkiye'den, diğer yanda ise yarım milyondan az vatandaşı olan Katar'dan bahsettiğimizi unutmayın. Gerçek bir uyumsuzluk var. Burada milyarlarca dolar söz konusu olsa da Katar Türkiye için eşit veya birincil ekonomik ortak olamaz’’ diyen Pollock, Doha’nın Müslüman Kardeşler’e olan desteğini keserek komşularıyla, özellikle BAE ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini onardığını da dikkat çekti. Pollock, Türkiye’nin de benzer bir yol izlediği görüşünde.

Pollock, “Türkiye çok kesin olmasa aynı yönde ilerliyor. Bu yüzden Türkiye ve Katar’ın bir tür sıkı ittifak içinde, BAE veya Suudi Arabistan’la tam bir çatışma halinde olduğu iki kutuplu bir eksen olmayacağını söyleyebilirim. Artık herkesin oynayabileceği, bazılarının daha ekonomik, bazılarının daha ideolojik ve hatta kişisel bağlantılarıyla var olabileceği bir oyun var. Ancak hiç kimse birbiriyle en yakın arkadaş ya da en kötü düşman olmayacak ve genel olarak bunun bana tercih edilebilir bir yaklaşım gibi geldiğini söyleyebilirim. Türkiye açısından, Körfez’de sadece BAE ile değil, aynı zamanda Suudi Arabistan ve potansiyel olarak Irak'la da ilişkileri çeşitlendirme kararı, Katar’ın sağlayabileceği ekonomik faydalar için gerekli bir tamamlayıcı’’ ifadelerini kullandı.

Atlantik Konseyi’nden Ahmad Amjad da ister Katar ister Suudi ister BAE yatırımı olsun, Türkiye’ye yatırımın olumlu olsa da, istikrar sağlayıcı etkisinin belli bir noktaya kadar olduğuna dikkat çekti.

Günün sonunda Türkiye’nin doğrudan yabancı yatırımı çekmek istiyorsa, kendi iç sorunlarını çözmesi ve ekonomiyi güçlendirmesi gerektiğini belirten Amjad, “Katar, Türkiye’ye çok agresif bir şekilde yatırım yapıyor, ilişkiler çok iyi. Türkiye'de fırsat görüyorlar, bankalar olsun, lojistik olsun, emtia olsun, çok iyi bir yatırım hedefi olarak görüyorlar. Bu arada ben de son 20 yılda Türkiye'ye çok büyük yatırımlar yaptım ve size şunu söyleyebilirim ki, Türkiye’yi eskiden birincil özel sermaye piyasası olarak görüyorduk. Çok dinamik bir ekonomiydi. Bu çok büyük bir ekonomi, bu yüzden Arap dünyasında yatırım yapan firmamız için doğal bir uyum olduğunu gördük ve birçok yatırımcının bunu böyle gördüğünü düşünüyorum. Dolayısıyla bence Erdoğan Katar'a yönelerek çok iyi bir iş çıkardı. Böylece, BAE'den yatırım dolarının bir kısmını kaybederken, aslında Katar'dan aldı. Yani genel olarak pasta, insanların düşündüğü kadar dramatik bir şekilde etkilenmedi’’ ifadelerini kullandı.

“Türkiye aslında Körfez ilişkileriyle Batı’ya yaklaşıyor’’

Peki Türkiye’nin bölge ülkeleriyle yenilediği iletişimi ABD yönetimince nasıl karşılanıyor? David Pollock’a göre yaklaşım genel anlamda olumlu. Pollock, “Türk dış politikasının son yıllardaki maceraperestliğinin hem önceki (ABD) yönetimi tarafından hem de belki şimdiki yönetim tarafından Libya'da, Afrika Boynuzu'nda, Körfez bölgesinde veya bazı açılardan, her şeyden çok bir sorun olarak görüldüğünü düşünüyorum. Dolayısıyla, Türk politikasının şu anki yörüngesinde, Körfez'de daha ılımlı, temkinli, kapsayıcı dış politika ve Akdeniz ile diğer cephelerde daha az aktivist veya daha az savaşçı, daha az iddialı, daha az talepkar bir politikaya doğru gittiğini görüyoruz. Bence bu yönelim, Washington'da iyi bir şey olarak görülüyor’’ görüşünde.

Pollock ayrıca, Türkiye'nin Batı yerine Doğu’ya döndüğü ve Körfez ülkeleriyle yakınlaşmanın, bu hareketin bir parçası olduğu yorumlarına da katılmadığını söyleyerek, “Çünkü Körfez ülkeleri sonuçta Amerikan ve Batı güvenliğine, diplomatik ve ekonomik yönelimine bağlı. Yani Türkiye onlara yaklaşırsa, aslında bir anlamda Batı'dan uzaklaşmıyor, coğrafi olarak öyle görünmese de aslında Amerika'ya ve Avrupa'ya geri dönüyor’’ diye konuştu.

Ahmad Amjad da Türkiye’nin Körfez girişimini bölge geneli üzerinden değerlendirdi. Amjad, ABD’nin Ortadoğu’daki varlığını azaltmaya çalışırken, bölge aktörlerinin gerilimi düşürmek için hareket etmesini, olumlu gördüğünü düşündüğünü söyledi. Amjad, “Bu yüzden ilişkiler ne kadar ‘normalleşir ve diyaloga başlarsa’, ABD o kadar olumlu yaklaşabilir ve bölgedeki varlığını azaltamaya devam edebilir’’ dedi.