Türkiye’de 2023 seçimleri sonrası ekonomi politikalarında “U dönüşü”nün yaşandığı dönemin üzerinden 18 ay geçti. 2021-2023 arası "Türkiye Ekonomi Modeli" adıyla uygulanan politikaların ardından yeni ekonomi yönetiminin “rasyonel zemine dönüş” diyerek başlattığı istikrar programında bazı hedeflere ulaşılsa da enflasyon halen hedeflenenin uzağında.
Kasım ayında yüzde 2,24 artış gösteren enflasyon, yıllık olarak yüzde 47,09’a düştü. Ekim ayında yıllık enflasyon yüzde 48,58 idi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) yayınladığı verilere göre, son dört aydır aylık enflasyon, yüzde 2’nin üzerinde.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) yıl başında yüzde 36 olan yıl sonu enflasyon tahminini Mayıs'ta 38'e, Kasım’da ise 44'e çıkarmıştı. Bankanın 2025 tahmini ise yüzde 14’ten yüzde 21'e yükseldi.
TCMB Aralık ayı Piyasa Katılımcıları Anketi’ne göre, piyasanın enflasyon beklentisi bankanın tahmininden de yukarıda. Ankette TÜFE’de yıl sonu artış beklentisi 44,81’den yüzde 45,28'e yükseldi.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 27 Eylül’de yaptığı açıklamada enflasyonla mücadelede en zorlu sürecin önemli kısmının geride kaldığını belirterek "2025, 2024'ten daha iyi olacak. 2026 da 2025'ten çok daha iyi olacak” demişti. Şimşek, hedeflerinin bu yıl enflasyonu yüzde 40-42 seviyesinde, gelecek yıl ise yüzde 20’nin altında kapatarak, 2026 sonunda tek haneli enflasyon seviyesine ulaşmak olduğunu açıklamıştı.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan ekonomistlere göre ise enflasyonu hedeflenen seviyeye düşürmek için ekonomi yönetiminin artık hamle şansı tükenmiş durumda. Merkez Bankası rezervlerinin arttırılması ve cari açığın düşürülmesinde ciddi başarıya ulaşılmasıyla istikrar programının sonunun yaklaştığını savunan uzmanlar, bu durumun 2025’te Türkiye’yi yüzde 30-40 aralığında kalıcı enflasyonla karşı karşıya bırakabileceği görüşünde.
“Aradan geçen 18 ayda, aylık enflasyon ortalaması hala yüzde 4”
Ekonomi yönetiminin politikalarını enflasyonla mücadele açısından başarısız bulan İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Ekonomi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oğuz Esen, “2023 Haziran ayında bir istikrar programı uygulamaya başladık. Aradan geçen 18 ayda, aylık enflasyon ortalaması hala yüzde 4. Burada bir düşüş yok. Kasım ayında yüzde 47 olan yıllık enflasyona karşın kira yüzde 109, konut yüzde 75 artmış. Hizmetler sektörü genel olarak zaten kronikleşmeye en yatkın sektör. Bu da enflasyonun artık kronikleşmeye başladığının göstergesi. Ayrıca geniş tabanlı ve bütün sektörleri etkileyen yüksek bir enflasyon var, yıllık ortalamalar çok yüksek hala” dedi.
Hükümetin enflasyonla mücadelede yeni bir araç devreye sokma ihtimali kalmadığını belirten Esen, “Sadece para politikasıyla gidiliyor. Servetlerin vergilendirilmesi, istisnaların kaldırılması yok. Bunlar hep başarılı istikrar programlarında olması gerekenler. Hala bütçe açık veriyor. Zaten tek ayaklı bir istikrar programıydı. Maliye politikası kısmı biraz zayıftı. Bunun 18 ay geçtikten sonra değişme ihtimalini ben zor görüyorum” diye konuştu.
“Programdan uygun bir şekilde çıkılacağını düşünüyorum”
Uluslararası Para Fonu’na (IMF) göre istikrar programlarının başarı kriterinin 12 ayda enflasyonu yüzde 40 altına düşürmek olduğunu anlatan Esen, “18-24 ay arasında yüzde 20’lere düşmesi gerekiyor. 30 ayda da yüzde 10’un altına, yani tek hanelere düşmesi gerekiyor. Biz iki yıla geldik, enflasyon hala yüzde 50 bandında. Önümüzdeki dönemde de düşme imkanını görmüyorum. Programdan uygun bir şekilde çıkılacağını düşünüyorum” dedi.
Türkiye’de yeni ekonomi yönetiminin göreve gelmesinin ardından uygulanan program boyunca, yıllık enflasyon Mayıs 2024’te yüzde 75,45 ile, aylık enflasyon ise Temmuz 2023’te yüzde 9,49 ile zirveyi görmüştü.
“Biz bir istikrar programında zaten hiç olmadık”
Ekonomist Güldem Atabay da 2025’in enflasyonla mücadelede “patinaj yılı” olacağı görüşünde. Atabay, “Manşet enflasyon düşmeye devam edecek ama aylık enflasyon bizi zorlayacak seviyede. Fiyat artış hızı yavaşlayacak ama dünya standartlarına göre yine neredeyse 7-8 katında bir yerde olacak. Enflasyonla mücadele 2025 sonunda tamamlanmış olacak ve yapışkan hale dönüşecek” diye konuştu.
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Atabay, uygulanan programın bir ekonomik istikrar programı olmaktan öte “irrasyonel para politikasının rasyonalleşmesinden” ibaret olduğunu söyledi. “Biz bir istikrar programında zaten hiç olmadık” diyen Atabay, “2023 Temmuz’dan 2024 Kasım ayına kadar maliye politikası genişlemeci bir ayakta devam etti. Para politikasını sıkıyorsunuz, o tarafı gevşek bırakıyorsunuz. Bunun yanı sıra geçtiğimiz ‘Nas’ politikaları döneminin yarattığı dengesizlikler var. Geceden sabaha yapısal olarak para politikasında bir şey yaptık diye değişecek bir durum yok. Dolayısıyla enflasyonda hedefler tabii ki inandırıcı değil” dedi.
Atabay, para politikasında değişikliğe gidilmesine karşın gıda, tarım, hukuk, eğitim gibi alanlarda yapısal reformların yapılmaması ve kamu tasarruflarının yeterince sağlanmamasının, ekonomi yönetimini enflasyon hedefinden uzaklaştırdığı görüşünde.
“Nas”tan faiz arttırımına geçiş
2021-2023 arasındaki dönemde yüksek faiz oranlarının daha yüksek enflasyona yol açacağını savunan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, faiz artırımından rahatsız olduğunu sürekli dile getirmiş, “Bu yolda ben, faizi savunanla beraber olamam, olmam. Bu görevde olduğum sürece faiz ve enflasyonla mücadelemi sonuna kadar sürdüreceğim. Bu konuda ‘nas’ ortada. ‘Nas’ ortadayken sana, bana ne oluyor” demişti. “Nas” faiz kullanmanın yasak olduğu İslam dininde Allah ve peygamberin yoruma açık olmayan sözleri anlamına geliyor.
Bu dönemde Merkez Bankası faiz oranlarını düşürdü, buna direnen başkanlar ise istifa etmek zorunda kaldı. Bu politikaların ardından Türkiye yüksek enflasyon, düşük Merkez Bankası rezervleri ve döviz kurları karşısında eriyen Türk Lirası gibi sorunlarla karşı karşıya kaldı.
2023 seçimleri sonrasındaysa hükümet ekonomi politikalarında değişikliğe gitti. Bakan Şimşek, göreve başlarken ekonominin “rasyonel zemine” dönmekten başka çaresi olmadığını açıkladı. TCMB yönetiminin de revize edilmesinin ardından ilk faiz artırımı 27 ay sonra Haziran 2023'te gerçekleştirildi. 9 ay içinde faiz oranları yüzde 8,5’ten yüzde 50'ye yükseltildi.
Programdan çıkışın anahtarı rezervler mi olacak?
18 ayın sonunda gelinen noktada ise ekonomistler, enflasyon hedefinden halen uzakta olunmasına karşın istikrar programından çıkışın anahtarını döviz rezervlerinde istenen seviyeye ulaşılmasında görüyor. Merkez Bankası’nın swap hariç net rezervleri 1 Kasım haftasında 45 milyar doların üzerine çıkmış durumda.
Prof. Dr. Oğuz Esen, ekonomi yönetiminin önceliğinin ödemeler dengesi sorununu dış kaynak girişinde göreli istikrarı sağlayarak çözmek olduğu görüşünde. Esen, enflasyonun dış kaynak girişlerini etkilediği ölçüde sorun olarak görüldüğünü, rezervlerde istenen seviyeye yaklaşıldığı takdirde programdan çıkışın sözkonusu olacağını söyledi.
Esen, “Biz bir IMF programı uygulamıyoruz. IMF programında programın ödülü, IMF’den alınacak krediler olurdu. Bu size hem ödeme zorluklarını aşmanızı sağlar hem de dış dünyaya sermaye girişinin teşviki için bir mesaj verir. Böyle bir ödül yok burada. Ödül, rezerv birikimi. Rezerv birikimi sizin kurları sürdürmenizin bir garantisi gibi gözüküyor. Dolayısıyla sermaye girişini teşvik edecek politikaları tabii ki sürdürecekler. Burada bir istikrar gördükleri anda muhafazakar bir tahmin ile, 75 milyar dolara ulaşıldığında programdan yumuşak bir çıkış olacak diye görüyorum” dedi.
“Ödemeler dengesi krizi kalmadı”
İstikrar programı öncesinde ödemeler dengesi sorununa yol açan cari açığın düşürülmesinde rezervler sayesinde ulaşılan başarıya dikkat çeken ekonomist Güldem Atabay da “Türkiye’de yılların getirdiği bir enflasyon tecrübesi var. Faizi görünce yatırımcı dövizden, Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) çıktı. Dolayısıyla rezervlerdeki toparlanma başta yerli yatırımcı olmak üzere çok hızlı gerçekleşti. Bizim avantajımıza olan bir durum, petrol fiyatları Ortadoğu’da yaşanan bütün olaylara rağmen yükselmedi, aksine düşme eğiliminde. Altına konan ithalat yasağı da var. Bütün bunlar ödemeler dengesi içinde cari açığı herhalde bu sene 5 milyar doların altına çekecek. Muazzam bir düzelme var. Ödemeler dengesi krizi kalmadı” diye konuştu.
“Merkez Bankası enflasyonun kalıcı olacağı noktada faize ince ayar yapıyor”
Diğer yandan yüksek faiz etkisiyle Türkiye’ye yabancı sıcak para akışının hızlanması, hem devletin faiz yükünün katlanarak büyümesi hem de sıcak paranın geldiği gibi kaçması riskinin yüksek olması bakımından soru işaretleri oluşturuyor.
Önümüzdeki dönemde enflasyonla mücadeleden vazgeçilse dahi Merkez Bankası’nın aşırı negatif reel faize dönmeyeceğini söyleyen Atabay ise “Rezervler çünkü o kadar tüketilmiş değil. Merkez Bankası, manşet enflasyon düşmeye devam ederken, marj açılmadan politika faizini de ona uyumlu bir şekilde indirecek. Yani Merkez Bankası 'enflasyonda çok başarılı oldum’ diye faiz indirmiyor. Sadece enflasyonun kalıcı olacağı noktada, daha fazla reel sektörü boğmamak için ince ayar yapıyor” dedi.
Peki Türkiye’nin kalıcı enflasyonla karşı karşıya kalması ne anlama gelecek? Bunun reel sektör ve kamu tarafında sorun oluşturmayacağını kaydeden Atabay, halka yansımasını ise “Ücret artışları enflasyon altında kaldıkça insanların alım gücü, hayatları da zorlaşacak. Biz aşırı yoksulluğa tekrar geri döndük. Orta sınıfın yoksullaşmasını, çöküşünü adeta izledik. Bunları tekrar toparlayacak politikalar eksik şu anda. Yüksek enflasyon bunların yapılmasını imkansız hale getiriyor” diye açıkladı.