Türkiye’de gençler arasında deizmin arttığı ve AKP iktidarı döneminde halkın dinden soğuduğu tartışmaları kamuoyunun gündeminde sıkça yer bulurken, yapılan bir araştırma Türkiye’de dindarlığın güçlü olduğunu gösterdi.
Your browser doesn’t support HTML5
Marmara Üniversitesi’nden Dr. Zübeyir Nişancı yürütücülüğünde hazırlanan “Sayılarla Türkiye'de İnanç ve Dindarlık" raporuna göre, Türkiye’nin yüzde 94,3’ü Allah’a inandığını, yüzde 62’si çok dindar olduğunu, yüzde 39’u düzenli namaz kıldığını, yüzde 75’i düzenli Ramazan orucu tuttuğunu beyan ediyor. Kadınlar, erkeklerden hem daha dindar hem de ibadetlerini daha fazla yerine getiriyor. Araştırmaya göre Allah inancı olmayanların oranıysa yüzde 5,7.
Araştırma İstanbul, İzmir, Ankara gibi metropol kentleri de kapsayan 35 ilde elektronik link üzerinden sunulan anket formunu dolduran 1942 katılımcıyla gerçekleştirildi.
Yaşa ve eğitime göre dindarlıkta fark uçurumu
Dindarlık ve ibadetleri yerine getirenlerin oranı anket genelinde güçlü çıksa da yaş grupları, eğitim düzeyleri ve şehirler ile köyler arasında fark büyük.
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Marmara Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğretim üyesi Nişancı, bu farklılıkların beklentisinin üzerinde çıktığını söyledi.
Nişancı, “Türkiye’de dini inanç ve pratiklerin yaygınlığı bakımından yaş, eğitim seviyesi, cinsiyet ve kır-kent yerleşim farklıkları ve bölgelere göre büyük farklılıklar var. Örneğin; namaz kılma sıklığı açısından 65 yaş üstüyle 18-24 yaş arasında dört kat fark var. Biz bunları, doğrudan ‘önümüzdeki yıllarda dindarlık azalacak’ şeklinde, veriden yola çıkarak söyleyemeyiz. Ama yaş grupları arasında ve eğitim grupları arasında çok ciddi farklar olduğunu görebiliyoruz” dedi.
Araştırmaya katılanlar arasında eğitim düzeylerine göre en fazla inançsız olduğunu beyan eden gruplar sırasıyla, yüzde 18 ile yüksek lisans ve doktora mezunları ve yüzde 13 ile üniversite mezunları oldu. Okur-yazar olmayanların tamamı Allah’a inanırken, ilkokul mezunlarınınsa yalnızca yüzde 2’si inançsız. Eğitim seviyesi arttıkça namaz kılma sıklığı da azalıyor. Okur yazar olmayan nüfusta yüzde 79 olan düzenli namaz kılanların oranı, ilkokul mezunlarında yüzde 63’e, lise mezunlarında yüzde 36’ya, halihazırda üniversite öğrencisi olanlar arasında ise yüzde 20’ye kadar düşüyor.
25 yaş altındaki gençlerin yüzde 11’i inançsız
65 yaş ve üzerindeki kişilerde Allah’a inanmayanların oranı yüzde 2 iken, araştırmanın en genç̧ grubu olan 18-24 yaş arasındakilerin yüzde 11’i ise Allah’a inanmadığını söylüyor. 18-24 yaş aralığındaki bireylerin sadece yüzde 47’si kendisini dindar tanımlanırken, bu oran, 65 ve üstü yaşındaki kişilerde yüzde 80.
25 yaş altındaki gençlerin sadece beşte biri namaz kılarken, bu oran 35-44 yaş grubunda yüzde 43’e, 65 ve üstü yaş grubunda ise yüzde 68’e yükseliyor.
Kırsaldaysa hem dindarlık hem de ibadetleri yerine getirenlerin oranı kentlere göre daha yüksek. Kırsal yerleşim yerlerinde yaşayanların dörtte üçünden fazlası (yüzde 78) kendisini dindar olarak tanımlıyor. Bu oran kentlerde yüzde 61’e kadar düşüyor. Araştırmaya göre en dindar bölge Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi, en az dindar bölgelerse Batı Marmara ve Ege.
“İlk akla gelecek şey sosyal değişim”
Nişancı bu farklılıkların başka çalışmalara konu olması gerektiğini vurgulayarak, “Burada ilk akla gelecek şey sosyal değişim. Acaba Türkiye uzun yıllardan beri bir modernleşme sürecinden geçtiği için bundan mı kaynaklanıyor? Ya da genç kuşakların sosyalleşme ve kültürleşme ortamları, mesela; aldıkları eğitim veya küresel kültürle etkileşimleri dine bakışlarını ve dindarlık pratiklerini etkiliyor olabilir mi? Türkiye’deki siyasi tartışmalar ışığında genel olarak tartışılan şeylerden biri de acaba siyasetin etkisi var mı? Bunları araştırmadan hareketle cevaplama imkanımız yok. Zamansal olarak önceki yıllara göre kıyaslama yapabileceğimiz sağlıklı verinin de elimizde olmadığını düşünüyoruz. Ben bölgeler arası, cinsiyet, yaş grupları, eğitim grupları arasında bu kadar büyük fark gerçekten beklemiyordum. Daha da önemlisi, acaba bugün gözlemlediğimiz trendler on yıl içinde nereye gider? Onu çok merak ediyorum” dedi.
“Kadınlar hem dindar hem özgürlükçü”
Kadınlar arasındaysa dindarlık erkeklerden daha güçlü. Kendini dindar olarak tanımlayanların oranı erkeklerde yüzde 61 iken kadınlarda yüzde 64. Erkeklerin yüzde 37’si düzenli namaz kılarken, kadınların yüzde 40’ı namaz ibadetini düzenli yerine getiriyor.
Rapor, Türkiye’deki kadınların yarısına yakınının (yüzde 48) başörtülü olduğunu ortaya koydu. Araştırmanın yürütücüsü Nişancı, kadınların erkeklerden daha dindar olmasına karşın daha özgürlükçü olduğuna da dikkat çekti.
Nişancı, “Dünya genelindeki trendlere benzer şekilde kadınlar daha dindarlar ve dini pratikler de kadınlar arasında daha yaygın. Ama aynı zamanda şunu da görüyoruz; kadınlar toplumsal cinsiyet rollerine bakış, hatta dini ve dini olmayan özgürlüklere bakış konusunda da erkeklerden daha özgürlükçü düşünüyorlar. Dolayısıyla ben bunu kadınların kapalı bir ortamda yetişmesi şeklinde yorumlanamayacağını düşünüyorum” dedi.
Araştırmada katılımcılara sorulan dini inanç ve pratiklerle ilgili toplumsal algılara göre, başörtülü kadınların kamuda çalışmasına yönelik Türkiye’de uzlaşı var. Katılımcıların yüzde 85’i “Başörtülü kadınlar da hakimlik ve savcılık yapabilirler” ifadesine katıldığını beyan etti. Çoğunluk (yüzde 74) “Başörtüsü siyasi bir semboldür” ifadesineyse katılmadığını belirtti. “Kadınlar başlarını örtmelidir” ifadesine katılanlar yüzde 44 çıktı. Diğer yandan başörtülü kişilerin kamuda çalışmasına kadınlar erkeklerden daha fazla destek verirken başörtüsünü siyasi sembol olarak nitelendirilenlerin oranının da erkekler arasında daha fazla olduğu görüldü. “Kadınlar başını örtmeli” fikrine de kadınlar erkeklerden daha fazla karşı çıktı.
“Bence Türkiye’de deizmin yayılmasıyla ilgili tartışmalar suni”
Rapora göre, Türkiye’de dindarlık ve ibadetlerin yaygınlığına yönelik algılarsa, gerçek hayattakinden çok düşük. Sahada elde edilen veriler daha sonra sosyal medya üzerinden 940 kişi ile çevrimiçi anket yapılarak bir karşılaştırmaya gidildi. Çevrimiçi ankete katılanların Türkiye genelindeki dindarlık tahminlerinin ortalaması yüzde 38’de kaldı. Oruç̧ tutanların oranıysa tahmin edilenin tam iki katı oldu. Ramazan ayında oruç̧ tutanların oranına dair ortalama tahmin yüzde 37 çıktı. İnançsızlık da tahmin edildiği kadar yüksek değil. Genel tahmin ortalaması sosyal medyada yüzde 20,5 oldu.
VOA Türkçe’ye konuşan Nişancı bu durumu, kamuoyundaki ‘dindarlığın azaldığı’ tartışmasının etkisine bağladı. Raporda geçmişle karşılaştırma sunmadıklarının altını çizen Nişancı, Türkiye’de bu konudaki tartışmalarda kavram karmaşası yaşanmasını da eleştirdi.
Nişancı, “Araştırmada ateizm yaklaşık olarak yüzde 1,5 civarında çıktı. Agnostisizm yaklaşık olarak 2-2,5 civarında. Bence Türkiye’de deizmin yayılmasıyla ilgili tartışmalar bir yönüyle suni. Çünkü insanlar kendini deist olarak tanımlamadan önce birileri bu duruma deizm adı koydu. Oysa deizm çok sofistike ve entelektüel bir akım. Biz de anket bulgularına baktığımızda aslında söylendiği kadar deizm olmadığını gördük. Bu durum, Türkiye’deki dindarlık pratiklerine tepki koyma yani ontolojik olarak deist olmasa da sosyolojik olarak mevcut dini ve dindarların pratiklerini reddetme durumu. Bu, tanım olarak deizme uymuyor” şeklinde konuştu.
Ancak raporda kendini ateist ve deist olarak tanımlayanların oranı gençlerde diğer yaş gruplarına göre daha fazla. 65 ve üzeri yaş grubu içinde kendilerini ateist kimliğine yakın görenlerin oranı yüzde 2, deist kimliğine yakın görenlerin oranı yüzde 4 iken bu oran 18-24 yaş grubu içinde, sırasıyla yüzde 5 ve yüzde 11 olarak kaydedildi.
Türkiye’de dindarlık laiklikle uyumlu mu yoksa radikalleşti mi?
Araştırmanın sonucunda, ankete katılanların yanıtları üzerinden Türkiye’de dört inanç ve dindarlık grubu olduğu tespitine yer verildi. Buna göre, Türkiye’nin yüzde 40,2’si “Ana akım dindar”, yüzde 29,5’u “Muhafazakar mütedeyyin” yüzde 22,2’si “Laik-Müslüman”, yüzde 8,1’i ise “Laik-inançsız” olarak adlandırıldı. Bu gruplar arasında Türkiye’de laikliğe yönelik olumlu tutumun göze çarptığını dile getiren Nişancı, “Muhafazakar mütedeyyinler, dini inanç ve pratiklerin yüksek olduğu, aynı zamanda kendilerini İslamcı, dindar ve muhafazakar kimliğe yakın hisseden ama Atatürkçülük, laiklik, ateizm, deizm gibi kimlik gruplarına uzak hisseden bir kesim. Ama genel resme bakarsanız Türkiye’de yaklaşık o oranda hatta bir yönüyle daha fazla, yüzde 22 civarında laik-Müslümanlar diye tanımladığımız bir grup ve laik inançsız diye tanımladığımız yüzde 8’lik bir grup var. Ortada ise yüzde 40’lık ana akım diyebileceğimiz bir dindar kesim var. Bu grup ise çok ilginç. Genel itibarıyla kendilerini dindar tanımlayan ve dini pratikleri yerine getiren ama hem Müslüman kimliğine hem de Atatürkçü laik kimliğe yakın hisseden bir grup” dedi.
Nişancı, araştırmada “Laik bir ülkede dinin rahatlıkla yaşanabileceğini düşünüyorum” diyen katılımcıların oranının da yüzde 73 olduğuna değinerek, “Bulgularımızda iki tane kutup çıkıyor. Bir tarafından baktığınızda dindarlık güçlü çıkıyor. Laiklik gündeme geldiğinde ona destek de güçlü çıkıyor. Yani benim de zihnimde kolay bir şekilde cevabını bulabildiğim bir şey değil, ikisi de benimseniyor. En yakın bulduğunuz kimliği sorduğumuzda da Müslüman kimliğinin hemen arkasından İslamcı, muhafazakar, dindar, Atatürkçü kimlik geliyor. Tüm bu kimlikler aşağı yukarı aynı oranda kabul görüyor. Bu çözülmesi ve anlaşılması gereken bir konu” diye konuştu.