Türkiye ile İsrail arasında uzun soluklu son kriz, İsrail’in Gazze’ye gerçekleştirdiği bir operasyonla başladı.
İsrail Savunma Bakanlığı’nın Dökme Kurşun harekatı adını verdiği Aralık 2008 ve Ocak 2009 arasında süren Gazze Savaşı’nda 1000 kişi öldü.
Türkiye’nin tam da arabuluculuk içinde olduğu bir dönemde çıkan bu savaş Ankara ve Tel Aviv arasında Davos’ta bardağı taşıran son damla oldu.
Tarihe “one minute” krizi olarak geçen Davos Zirvesi’ndeki tartışmada o dönem başbakan olan Erdoğan, Şimon Peres’e, “Öldürmeye gelince siz öldürmeyi çok iyi bilirsiniz. Plajlardaki çocukları nasıl öldürdüğünüz, nasıl vurduğunuzu çok iyi biliyorum. Avi Şalom Guardian’da söylüyor: İsrail, haydut devlet haline gelmiştir” demişti.
Özellikle Arap coğrafyasında Erdoğan’ı öne çıkaran bu gelişme ve bir yıl sonra Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine saldırısı kendisini tanıyan ilk Müslüman ülke olan Türkiye ile İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler büyük ölçüde koptu.
14 yıl sonra yeni bir Gazze Savaşı ama bu kez daha ılımlı bir Türkiye
Bu yaşananların üzerinde 13-14 yıl geçtikten sonra Hamas’ın topraklarına gerçekleştirdiği roket ve içeriye sızma saldırıları sonrası İsrail’in Hamas’a ve dolayısıyla Gazze’ye ilan ettiği savaş Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türkiye’nin daha öncekinden çok daha mutedil tepkisine yol açtı.
İlk iki gün taraflara sağduyu çağrısında bulunan Erdoğan, bugün de Avusturya Başbakanı Karl Nehammer ile yaptığı basın toplantısında “Olaya sadece Hamas olarak bakmamalı. Şu anda Gazze'ye su verilmiyor. Hani insan hakları. Elektrik yok verilmiyor. Acımasızca ibadethaneler, hastaneler vuruluyor” dese de doğrudan İsrail yönetimini hedef almadı.
Mithat Rende: “Normalleşme çabaları Türkiye’nin önceki yıllardaki sert retoriğini şimdilik yinelememesinin önünü açtı”
İki ülke arasındaki ilişkileri yakından takip eden Türkiye’nin eski Katar Büyükelçisi Mithat Rende, Türkiye’nin Filistin-İsrail meselesindeki ton farkını son dönemdeki politika değişikliği ile izah ediyor.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Rende, “Biliyorsunuz Türkiye son birkaç yılda Ortadoğu politikasını gözden geçirdi ve güncelledi. Neden? Bir defa bölgede soyutlanmıştı. Tabii ekonomik zorluklar boyutu var. İbrahim Anlaşmaları ile Arap ülkeleri ile İsrail yakınlaştı. Suudi Arabistan, BAE (Birleşik Arap Emirlikleri), Mısır ile normalleşmeyi İsrail’le ilişkilerin dönüştürülmesi izledi. Demirel, ‘24 saat siyasette uzun bir süredir’ derdi. Türkiye, Ortadoğu’da yeni bir pozisyon alıyor diyebiliriz. İsrail Cumhurbaşkanı Türkiye’ye geldi. Bu iki ülke ilişkilerini değiştiren bir rol oynadı. Kasım ayında Enerji Bakanı’nın İsrail’e gitmesi bekleniyordu. Netanyahu’nun Türkiye’ye gelmesi söz konusuydu. Bu normalleşme çabaları Türkiye’nin önceki yıllardaki sert retoriğini şimdilik yinelememesinin önünü açtı” dedi.
İki devletli bir çözümü dünyada birçok çevrenin desteklediğini, İsrail’de Netanyahu’nun Filistin politikalarına ateş püsküren, kabul etmeyen -ülkenin saygın gazetesi Haaretz’in de içinde olduğu- çok geniş bir kesimin bulunduğunu hatırlatan eski Katar büyükelçisi, haftasonu Hamas’ın gerçekleştirdiği saldırıların da kabul edilmez olduğunu söyledi.
İlgili Haberler İsrail-Hamas savaşı Türkiye ekonomisini nasıl etkiler?
Erdoğan, İsrail’e neler demişti?
Aslında Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geldiğinde İsrail’le ilişkilerinde ön yargılı değildi. Ama 22 Mart 2004’te Hamas kurucusu Şeyh Yasin’in İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybetmesi üzerine Erdoğan bunu, “barış sürecine atılmış bir bomba” olarak değerlendirirken, İsrail devletini terör icra etmekle suçlamıştı.
Bu sert eleştirel pozisyon özellikle Mavi Marmara krizinden sonra daha da yükselmiş ve 2018 Cumhurbaşkanlığı Seçimi’ne giderken dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’in başkenti olarak Kudüs’ü tanıması sonrası Aralık 2017’de Sivas’ta düzenlenen bir açık hava toplantısında İsrail için “işgalci terör devleti” tanımlaması yapmıştı.
Prof. Doster: “Türk hükümetinin dilini çok soğukkanlı buluyorum; ihtiyatlı bu yeni çerçeve çok olumlu”
Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi Barış Doster ise Türkiye’nin bu yeni pozisyonunun doğru olduğunu düşünüyor.
Profesör Doster, “Son birkaç gündür Türk hükümetinin dilini çok soğukkanlı buluyorum. İhtiyatlı ve temkinli bu yeni çerçeve bence çok olumlu. Bu değişimin elbette birçok sebebi var. Birincisi Ukrayna-Rusya meselesindeki arabulucu pozisyonu Türkiye’ye itibar kazandırdı. İbrahim anlaşmaları sonrası bu kez Çin’in devreye girmesiyle Suudi Arabistan ve İran ilişkileri bile düzeliyor. Ayrıca Türkiye-ABD ilişkilerinin normalleşmesinde de İsrail’le ilişkiler önemli bir ağırlığa sahip. Tabii Türkiye ile İsrail arasında yıllardır dillendirilen enerji alanındaki işbirliği imkanı da bir kenara atılmamalı. Geçmişte yaşananları hatırlıyoruz ama ilk saldıran bu kez Hamas. Arap ülkeleri de bu işin üzerine canhıraş bir şekilde atlamadı. Türkiye belki bu durumu da gözeterek tedbirli ve soğukkanlı” dedi.
Türkiye daha önce de Filistin-İsrail barışı için arabulucu olmak istedi
Türkiye’nin de aralarında olduğu birçok ülke ateşkes çağrısı yaparken arabuluculuk görevi üstlenmek isteyen ülkeler arasında da yine Türkiye var. Aslında Ankara, uzun AK Parti iktidarında bu rolü daha önce de oynamak istedi.
2008’de İsrail ve Suriye arasında başarısız da olsa arabuluculuk rolü üstelenen Türkiye, her ne kadar dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert “Şiddeti bırakmaları ve İsrail'in varlığını tanımaları yönündeki koşulları kabul ettirebilirseniz, Hamas'la ilk görüşmeyi Türkiye'de yapmaya hazırım” demiş olsa da, bu süreçte bir ilerleme sağlayamadı.
Peki bu kez bu imkan var mı?
“Arabuluculuk için erken görünüyor, önce şiddet durmalı; Türkiye 2014’te de arabulucu olmak istedi Mısır yaptı”
Prof. Barış Doster, henüz arabulucu konuşmak için erken olduğunu söylese Türkiye’nin bu konuda devreye girmesini çok yakın bir ihtimal olarak görmüyor.
“Türkiye’nin arabulucu olmak için bazı nesnel koşullara sahip olduğunu görüyoruz. Öncelikle tarafların her ikisi ile iletişim kanallarının açık olması. Bu şartı artık karşılıyor. Tarafların ve dünyanın bu arabuluculuğu kabul etmesi ve müzakere sırasında masadan biri kalktığında arabulucu ülkenin o ülkeyi masaya dönmeyei ikna etmesi. Bunlar da önemli koşullar. Türkiye bunları karşılıyor mu? Oyun bozanlık yapan ülkeyi masada tutmak için iktisadi ve siyasi güç gerekiyor. Türkiye geçmişte de arabulucu olmak istemiş 2014’te bunu Mısır yapmıştı. Türkiye bu konudaki iddiasını paylaştı ama buna Hamas ve İsrail sıcak bakar mı? Burada soru işareti var. Ayrıca daha esir, yaralı ve cenaze değişimi bile konuşulamıyor. Arabuluculuk için erken görünüyor, önce şiddet durmalı.”
“Bu savaşın nereye evrileceği de şu an için öngörülemiyor, bölgesel savaş ekonomimizi çok olumsuz etkiler”
Eski Katar Büyükelçisi Mithat Rende de arabulucu bir Müslüman ülke olacaksa, yine Mısır’ı bir adım önde görüyor.
“Aslına bakarsanız Türkiye’nin teenni (sabırla, düşünüp taşınarak) hareket etmesi iki tarafa da hitap ediyor. Ancak askeri hareket devam ediyor, Gazze adeta yerle bir edilirken çok çabuk bir arabuluculuk mümkün olur mu? Şu an için zor. Zaten uluslararası basında Katar ve Mısır’ın adı bu şekilde geçerken Türkiye’yi bu rolde alan pek bir yer görmedim. Hükümet, bu süreçte rol almak istiyor ama Mısır’la İsrail’in daha istikrarlı bir ilişkisi var. Türkiye ile yaşadığı güven bunalımı İsrail, Mısır’la yaşamadı. Bu bir avantaj. Ama tabii bu savaşın nereye evrileceği de şu an için öngörülemiyor. İşin içine Lübnan, Suriye girerse bu bölgesel savaşa dönüşür. ABD’nin en kuvvetli uçak gemisi kimin için geliyor? Caydırıcılıksa eyvallah ama iş büyürse ekonomimizi çok olumsuz etkiler. ABD Başkanı Biden seçime giderayak İran’ı da içine alan bir duruma gönüllü olur mu? 11 Eylül sonrası olanlar hafızalarımızda henüz taze. Umarım sağduyu hakim olur.”