Komplo teorileri uzunca bir süredir Türkiye’deki siyasi ve kültürel hayatın önemli bir parçası haline geldi. Siyasi rakipleri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bu konuda uzman olduğunu ve yabancı dış ülkeyi yıkacağı korkusunu sürekli olarak pazarladığını iddia ediyor.
Muhaliflere göre, 24 Haziran seçimleri yaklaşırken Erdoğan ve beraberindekileri, Türkiye’nin dış güçlerin gölgeleri tarafından kuşatıldığı konusunda, yabancı devletleri suçlayan tutumlarında her zamankinden daha iddialı.
Bu suçlamalar arasında, Türk Lirası'nın 2018’in başından bu yana, Amerikan Doları karşısındaki yüzde 20'lerdeki ciddi değer kaybı var. A Haber televizyon kanalına konuşan Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Türk lirasının çöküşünün arkasında, aralarında Türkiye’nin NATO müttefiki ülkelerin de bulunduğu organize bir kampanyanın olduğunu söyledi.
Çavuşoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından yabancı güçlerin, Türkiye’yi ekonomik olarak çökertmek adına çalışmaya başladığını söyledi. Çavuşoğlu, 2016’da hükümetin yıkılmaya çalışılması girişiminin ardından, önlemler aldıklarını böylece bu saldırıların minimum zararla atlatılmasını sağladıklarını belirtti.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, bu operasyonun arkasında bazı devletlerin, finans kuruluşlarının, faiz lobisinin ve bazı Müslüman ülkelerin de bulunduğunu savundu. Çavuşoğlu, isim vermeyeceğini ancak genel çerçeveyi işaret ettiğini anlattı.
Ekonomistlere göre Türk lirasının değer kaybının arkasında yabancı kaynaklı bir eylem görünmüyor. Avrupalı güçler, Erdoğan ve çevresindekiler tarafından çok sık işaret edilmeseler de söz konusu saldırı iddialarının arkasındakiler olarak gösteriliyor. Ancak Avrupalı ekonomistler TL’nin değer kaybetmesinin ardında Avrupa’nın çıkarlarına olmadığını söylüyor. Aksine İtalyan, İspanyol ve Fransız bankalarının Türk şirketlerine milyarlarca dolar borçlar vermiş oldukları bir ortamda TL’nin değer kaybının Avrupa geneline yayılacak bir ekonomik krizi tetikleme endişesi bulunduğunu belirtiyorlar.
GaveKal adlı bağımsız analiz merkezi uzmanı Charles Gave, “Avrupa bankaları Türkiye’de krizin kötüleşmesi konusunda kırılgan. Türkiye’de ortaya çıkacak büyük bir sorunun Avrupa’da yeni bir bankacılık krizi başlattığını görmek uzun sürmez” uyarısında bulunuyor.
Ekonomistler, Erdoğan’ın ülkenin Merkez Bankası’nın kararlarına müdahale etme alışkanlığının ve uzunca bir süredir faiz oranlarının yükseltilmesine itiraz etmesinin, Türk lirasının tehlikeli çöküşünün nedeni olduğunu söylüyorlar.
Faiz oranlarının yıllardır düşük tutulması, Erdoğan’ın yakın çevresi açısından bir iş patlaması yaratır, parti tabanının da desteğini sağlarken, Erdoğan ve partisinin birden fazla seçimi kazanmasını mümkün kıldı. Ancak uzmanlar, TL’nin çöküşünün Erdoğan’a oy verenlerin de Erdoğan’ın ekonomi politikalarını sorgulamaya başlamasına neden olduğunu söylüyorlar. Buna karşın anketlere göre halkın yüzde 42’si TL’nin çöküşüyle ilgili Erdoğan söylediklerini doğru bulduğunu belirtiyor.
Ancak TL’deki değer kaybıyla ilgili sadece denizaşırı ülkelerdeki yabancıların komploları suçlanmıyor. Sürgündeki Türk gazeteciler tarafından kurulan Özgürlük İçin Stockholm Merkezi’nden Abdullah Bozkurt, seçim kampanyasının başlamasıyla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP’nin resmi daha da genişleterek Türkiye’nin yıkılması için Amerika, Avrupa ve “Yahudi lobisi”nin nasıl uğraştıklarını anlatmaya başladıklarını söylüyor.
Bozkurt’a göre bu, seçimler yaklaşırken Erdoğan’ın en kırılgan olduğu konu artan ekonomik sorunların üzerini örtmek ve milliyetçi duyguları ateşlemek için kullanılan seçim stratejisinin bir parçası. Bu söylemler sayesinde demokrasi ve insan hakları ihlalleri, OHAL, kötü yönetim, yolsuzluklar ve ekonomik sıkıntılar gibi sorunlar bertaraf ediliyor.
Uzmanlar ve Erdoğan’ın siyasi rakipleri, AKP’nin yapılacak seçimlerle ilgili sıkıntılar yaşadığına dair işaretler gelirken, Erdoğan ve ateşli taraftarlarının komplo teorileri ve yabancı güçlerin saldırılarına yönelik korkuları daha da alevlendirdiğine dikkati çekiyor.
Bu AKP açısından yeni bir yöntem değil. Erdoğan Temmuz 2016’daki darbe girişimini de Amerika’da yaşayan Türk bir din adamına bağlamış hatta bu kişinin CIA ve diğer yabancı istihbarat örgütleriyle ile ilişkisi olduğunu söylemişti.
Amerikalı rahip Andrew Brunson da Türkiye’de halen yargılanıyor. Rahip Brunson, casusluk yapmak, PKK ile işbirliği içerisinde olmak ve Türkiye’de Hristiyan küçük bir Kürt devleti kurmak konusunda çalışmalar yapmakla suçlanıyor.
Uzmanlara göre AKP bazı ilavelerle birlikte 2015 seçimlerindeki taktiklerine benzer bir yöntem uyguluyor. Ancak bu kez geçen seferden farklı olarak Erdoğan ve çevresindekiler Batılı devletlerle kavga konusunda daha sert ve üst düzey bir ton kullanıyorlar.
Bozkurt’a göre bu şekilde Erdoğan Türkiye’nin müttefikleri, dostları ve ticari ortaklarıyla ilişkilerini riske sokuyor.
Bu hafta Türk yetkililer Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’a da sert tepki gösterdi. Tepkinin nedeni Macron’un, 24 Mayıs tarihli sayısının kapağında Erdoğan’ın fotoğrafını “Diktatör” başlığıyla yayınlanan Le Point dergisine sahip çıkması. Le Point dergisi editörleri, kendilerinin Erdoğan’ın destekçileri tarafından hedef alındıklarını söylediler. Fransa Cumhurbaşkanı da bunun kabul edilemez olduğunu söyledi ve Twitter’dan, “Basın özgürlüğüne bir değer biçemezsiniz. Basın özgürlüğü yoksa, bu diktatörlüktür” diye yazdı.
Türk Avrupa Birliği Bakanı Ömer Çelik de Macron’u sert biçimde eleştirdi. Çelik Le Point dergisinin bir nefret suçu işlediğini ve bir kara propgandayla Türk Cumhurbaşkanı’na saldırdığını söyledi. Çelik, Twitter’dan yayınladığı mesajında da "ne zamandır nefret suçu basın özgürlüğü oldu ve Macron’a karşı aynı şekilde bir propaganda ve nefret suçu işlense uygun olur mu?" şeklinde ifadeler kullandı.
Mayıs ayının ortalarında Erdoğan Londra’ya gerçekleştirdiği ziyarette Chatham House’ta yaptığı konuşmada, Amerikan Büyükelçiliği’nin Kudüs’e taşınması kararıyla ilgili olarak son derece sert biçimde Başkan Donald Trump’ı eleştirdi ve Amerika’nın Ortadoğu’da arabuluculuk rolünü kaybettiğini söyledi. Amerika’nın diğer müttefikleri de Amerika’nın elçiliğini taşıma kararına tepki gösterdiler ancak bunlar daha ölçülü tepkilerdi.
AKP’li diğer adaylar da benzer şekilde iç gündemi konuşmak yerine Batı’ya yükleniyor. AKP’li Bakan Veysel Eroğlu perşembe günü yaptığı bir konuşmada İngiltere’nin Almanya’nın üstesinden gelme sözü verdi ve Türkiye’nin yükselişte olduğunu, bir düşüşün söz konusu olmadığını Allah’ın Türk halkıyla birlikte olduğunu söyledi ve Allah’ın da yardımıyla başarıya ulaşacaklarını söyledi.
Yükselen Batı karşıtı söylem, şaha kalkmış milliyetçilik ve komplo teorileri siyaset dışındaki alanlarda da etkisini gösteriyor. Son haftalarda hükümet yanlısı gazeteciler online film platformu Netflix’i hedef aldılar. Netflix’te yayınlanan Casa de Papel dizisinin, ekonomik darbe, siyasi suikastler ve terör saldırılarına dair subliminal mesajlar içerdiğini öne sürdüler.
Son olarak da İstanbullu taksiciler UBER’i denizaşırı karanlık güçlerle işbirliği içerisinde olmakla suçladı.