15 Temmuz darbe girişiminin birinci yıldönümünde Washington’daki bazı düşünce kuruluşları gibi Washington Enstitüsü de bu konuda bir panel düzenledi. Bu panelde ele alınan konu ise darbe girişiminin Türk-Amerikan ilişkilerine etkisi oldu.
Panelde, Washington Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Soner Çağaptay, Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey ve Ulusal Savaş Akademisi'nden Ömer Taşpınar, darbe girişiminden bu yana geçen bir yılda yaşananları değerlendirdi.
Amerika’nın eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey darbe girişimini, Türk-Amerikan ilişkileri açısından değerlendirdi. Jeffrey, ilişkileri Rus yazar Leo Tolstoy’un ünlü bir sözüne benzetti: “Bütün mutsuz evlilikler birbirlerine benzerler, her mutsuz ailenin ise kendine özgü bir mutsuzluğu vardır. Tüm ikili ilişkiler de aslında mutsuz evliliklerdir. Amerikan-Türk evliliği ilişkisinde de özellikle yoğun bir mutsuzluk var. Washington dondu kaldı ve Türkler niye böyle olduğunu anlayamadı. Sorun aslında şu: Birçok olaydan Washington önceden haberdardır. Bunun iyi bir örneği Mısır’daki askeri darbe...Tüm belirtileri vardı zira. Ama Türkiye’deki hiç yoktan ortaya çıktı. Hiç beklenmeyen bir şey olduğunda, ne kadar basit bir şey olursa olsun, Washington’un tepki vermesi önce zor olur. Washington’un çıkış yapmaması, demokrasiyi kucaklamaması ve Gülenci hareketi lanetlememesi de Türkleri üzdü.”
Eski Ankara büyükelçisi ve Türkiye uzmanı Jeffrey, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından da örnek verdi: “1989’da Avrupa kaynarken, o dönem yeni Savunma Bakanı olan Dick Cheney’e Almanya’nın yeniden birleşmesi sorulmuştu. Ufukta görünen bir durumdu, üstelik Almanya’nın birleşmesine destek Amerika’nın ve NATO’nun temel politikalarından biriydi. Cheney yine de tereddüt etti ve ‘Size sonra yanıt vereyim’ dedi. Bu elbette Almanları kızdırdı. Ama bakın, kıdemli Amerikalı yetkililer böyle eğitiliyorlar zaten. Zira Washington, tüm bilgileri alıncaya kadar harekete geçmek istemez. Ben ve başkaları yıllardır yönetime, 'ordunun temizlendiğini, Erdoğan karşıtı kalmadığını' söylüyorduk. “Köprüdeki tanklar da nereden çıktı” diye kaldılar. Hiçbiri Gülenci hareketten ve böyle bir ordudan haberdar değildi.”
Jeffrey, Türkiye’nin Amerika’nın önemli bir müttefiki olduğu sözlerinin, boş laf olmadığının da altını çizdi: “Türkiye tarafsız kalmayı başaramasaydı, Soğuk Savaş’ı kazanamazdık. Bu, bu kadar basit. Biz de onları 1940’larda desteklemeseydik, Türkiye egemen ve bağımsız bir devlet olarak kalamazdı. Kolombiya ve Kore sorunlarını bir yana bırakırsak Soğuk Savaş sonrası dönemde Amerika’nın tüm uluslararası sorunlarında Türkiye’nin önemli bir yeri var. Gürcistan, Ukrayna, Kırım, Bosna, Kosova, İran, Suriye, Gazze aklınıza neresi gelirse Türkiye var. Türkiye bizle işbirliği yapmasa, ya da karşı çıksa bu sorunların hiçbirinde yaptığımız şeyleri yapamazdık. Bu kadar basit.”
Soner Çağaptay ise son bir yılda yaşananları “siyasi iç savaş” olarak nitelendirdi: “Bence Türkiye, Erdoğan ve Gülenciler arasında siyasi iç savaşın yaşandığı bir sürece girdi ve diğer Türkler de bu savaşı izliyor, bazen de ateş hattında kalıyor.”
Çağaptay, bu savaşın kolay kolay sona ermeyeceğini de savundu: “Erdoğan ve Gülen bölünmesi kolay kolay iyileşmeyecek, zira bunun ‘küçük farklılıkların narsizmi’ denen teoriyle yakından ilgisi var. Bu teori, 'iki insan birbirine ne kadar benziyorsa, ayrı düştüklerinde birbirinden o kadar nefret eder' demek. Erdoğan ve Gülen’in birbirine olan nefreti, diğer tüm düşmanlara olandan fazla.”
Soner Çağaptay, son bir yılda "Erdoğancılık ideolojisinin" daha belirgin hale geldiğini de dile getirdi: “Erdoğancılığın temelleri daha net hale geldi. Ben bu ideolojiyi şöyle tanımlıyorum. Türk ulusunun yükselişi... Erdoğan Türkiye’yi daha büyük yapmak istiyor ve Müslüman toplumunun, ümmetin saygınlığını restore etmek istiyor.”
Brookings Enstitüsü Türkiye Programı Eski Direktörü ve Ulusal Savaş Akademisi öğretim üyesi Ömer Taşpınar da darbe girişimine giden yolda en önemli kırılmayı şöyle özetledi: “2003’ten 2012’ye kadar, Gülencilerle ayrım başlayıncaya kadar ortak düşman askeri sistemdi ve generallerdi. Siyasette ortak düşmanı kaybetmek korkunç bir şeydir.”