Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2018 yılına ait Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nın sonuçlarını açıkladı. Araştırma 2018 yılında gelir dağılımındaki eşitsizliğin azaldığını ortaya koydu. En yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay, 2018’de bir önceki yıla kıyasla 1,3 puan azalarak yüzde 46,3’e geriledi. En düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0,1 puan artarak yüzde 6,2’ye ulaştı. Toplumun en zengin yüzde 20’sinin gelirinin, en yoksul yüzde 20’sinin gelirine oranı da 7,8’den 7,4’e geriledi.
Gelir dağılımı eşitsizliğinin ölçütlerinden olan ve sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımındaki eşitliği, bire yaklaştıkça gelir dağılımında bozulmayı ifade eden Gini katsayısı da düştü. Araştırmaya göre Gini katsayısı, bir önceki yıla kıyasla 0,013 puan azalış ile 0,395 olarak tahmin edildi.
Türkiye’de ortalama yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert geliri de bir önceki yıla göre yüzde 17,9 artarak 28 bin 522 lira oldu.
“Yoksullukta eşitlendik”
Peki Türkiye’de gelir eşitsizliğinin azalması insanlar arasında refahın da arttığı anlamına geliyor mu? Bahçeşehir Üniversitesi Ekonomik ve Toplumsal Araştırmalar Merkezi (BETAM) Direktörü Prof. Dr. Seyfettin Gürsel, VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, araştırmanın sonuçlarının “yoksullukta eşitlenme” yaşandığını ortaya çıkardığını söyledi.
Gürsel, “Rakamlar şüpheye mahal vermeksizin gelir eşitsizliğinin bir miktar azaldığını gösteriyor. Çok yüksek büyüme yaşadığımız 2017’nin ardından 2018’de düşük ekonomik büyüme, ikinci yarıdaki resesyon, işsizlikteki ciddi artış gibi olumsuzluklara rağmen gelir eşitsizliğinin azalması da tezat oluşturmuyor. Yoksullukta eşitlenme diye ifade edebileceğim şekilde, gelir dağılımının içinde en yüksek payı tutan maaş ve ücretlerde eşitsizliğin azalması, geneli de aynı şekilde etkiliyor” dedi.
Gürsel, 2017’de asgari ücretin arttırıldığını ve firmalarda çalışanların ücret artışları alabildiğini ancak sonraki yıl olumsuz ekonomik koşullar yüzünden bunun gerçekleşmediğini söyledi.
Araştırmaya göre gelir türleri arasında maaş ve ücretler, yüzde 46,7 ile nüfusun en büyük gelir kaynağı. İkinci sırayı, yüzde 21,9 ile emekli ve dul-yetim aylıklarının da dahil olduğu sosyal transfer gelirleri alırken bunu yüzde 17,7 ile müteşebbis gelirleri izliyor.
2018’de önceki yıla göre ücret ve maaşların payı 1,8; müteşebbis gelirlerinin payı 1,1 puan azalmasına karşın sosyal transferlerin payı 1,8 puan oranında arttı. Emekli ve dul-yetim aylıkları, 0,8 puan artışla sosyal transfer gelirlerinin yüzde 91,8’ini oluşturdu.
“Seçim dönemindeki sosyal transferler eşitsizliği azalttı”
İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) İşletme Mühendisliği bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Öner Günçavdı, 2018 yılında Türkiye’de 24 Haziran cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gerçekleştiğini anımsatarak, “Seçim, tüm dünyada ekonomiler için önemlidir. Genellikle gelir transferleri yapılır, ekonomi olması gerekenden daha canlı bir hale sokulur. Örneğin 2018’de de emekli ikramiyeleri devreye girdi. Gelir eşitsizliğini azaltan etkenlerden biri de sosyal transferlerin payının artması oldu. Ancak bu transferler için gerekli olan kaynağı yine iktisadi faaliyetlerden sağladık ve dağılım içinde bunlardan kaynaklanan gelirin payı düştü. Maaş, ücret, yevmiye, müteşebbis gelirlerindeki gelişmeler ekonomideki gelişmeler hakkında bilgi vermesi açısından önemlidir. Bunların azalması da iyiye işaret etmez” dedi.
Gini katsayısındaki iyileşmenin eğilime dönüşmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Günçavdı, “Siyasetçiler açısından bu manşetlere çıkartılacak önemde olabilir ancak biz iktisatçılar açısından bu boyutlardaki değişme çok kayda değer değil. Bunun bir eğilim arz etmesi gerekir. AKP iktidarı döneminde 2002-2007 yılları arasında gelir eşitsizliğinde ciddi bir azalma gerçekleşti. Gelir dağılımında iyileşmeler oldu. Ama ondan sonraki dönemde, özellikle 2009 sonrasında yatay bir seyre girdi” diye konuştu. Gini katsayısı 2005 yılında 0,380 ile en düşük seviyesini görmüştü.
“Avrupa’da en kötüyüz”
Türkiye’nin Avrupa’daki en kötü gelir dağılımına sahip ülke olduğunu söyleyen Gürsel, “Avrupa’yla kıyasladığınız zaman Gini’nin 0,22’lere düştüğünü görüyorsunuz. İlk sıradakilerin arasında eski sosyalist ülkeler ve İskandinav ülkeler geliyor. Avrupa’yla karşılaştırdığımızda uzak ara en kötüsüyüz. Latin Amerika, örneğin Brezilya bizden daha kötü. ABD gelişmiş ülkelerin içinde en yüksek gelir eşitsizliğine sahip ülke. ABD dahi Gini katsayısında bizden hallice” dedi.
Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) verilerine göre, Türkiye gelişmekte olan ülkeler arasında Şili ve Meksika’nın ardından Gini katsayısı en kötü olan üçüncü ülke.
Göreli yoksulluk arttı
TÜİK’in araştırmasına göre Türkiye’de gelir eşitsizliğinin azalmasına karşın göreli yoksullukta artış var. Toplumun genel düzeyine göre belli bir sınırın altında gelire sahip olan kişiler, göreli anlamda yoksul sayılıyor.
Eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert medyan (ortanca) gelirinin yüzde 50'si dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre, yoksulluk oranı 2019 yılında 0,5 puan artarak yüzde 14,4 oldu. Medyan gelirin yüzde 60'ı dikkate alınarak belirlenen yoksulluk sınırına göre yoksulluk oranı ise son yılda 0,1 puan artarak yüzde 21,3 olarak gerçekleşti.
Eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert medyan gelirinin yüzde 60'ına göre, son yılda ve aynı zamanda önceki üç yıldan en az ikisinde de yoksul olan fertleri kapsayan “sürekli yoksulluk” oranı ise bir önceki yıla göre değişmeyerek yüzde 12,7’de kaldı.
Nüfusun yüzde 71,1’i borçlu
Diğer yandan mali sıkıntıyla karşı karşıya kalan nüfusun oranı olarak tanımlanan ve beklenmedik harcamalar, evden uzakta bir haftalık tatil, ödeme zorluğu, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek, evin ısınma ihtiyacı, çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon, otomobil sahipliği olarak belirlenen dokuz maddeden en az dördünü karşılayamayanların durumunu ifade eden, 2019 yılına ilişkin yaşam koşullarını gösteren “ciddi maddi yoksunluk” oranı, bir önceki yıla göre 0,2 puan azalarak yüzde 26,3 oldu.
VOA Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Gürsel, “2017’de ekonomideki yüksek büyüme sayesinde maddi yoksunluk 32,9’dan 28,7’ye düştü. 2018’de bu düşüş yavaşlamıştı, 2019’da daha da yavaşladı. 2019 nispeten toparlanma yılıydı ama çok ciddi borçlanmayla maddi yoksunluğun önüne geçerek toparlanma sağlanabildi” dedi.
Araştırmada taksit ödemeleri ve borçları olanların oranı da paylaşıldı. Geçen yıla göre konut alımı ve konut masrafları dışında borç veya taksit ödemeleri olanların oranı 0,7 puan artarak yüzde 71,1 oldu.
Nüfusun yüzde 19’u borçlarını ödemekte güçlük çekiyor
Nüfusun yüzde 9,6'sı ödemelerin yük getirmediğini söylerken, yüzde 19’u çok yük getirdiğini belirtti. 2018’de bu oranın yüzde 15,8 olduğunu sözlerine ekleyen Gürsel, “Doğalgaz, elektrik gibi konut masraflarının yük getirdiğini söyleyenlerin oranı da yüzde 11,5’tan yüzde 14,1’e yükselmiş. 2019’da bunlara çok ciddi zamlar yapılmıştı. 2019 bu iki gösterge açısından hiç parlak bir görünümde değil. Örneğin, 2020’de de ekonomik olarak küçüleceğiz ama gelir eşitsizliği tüm bu sebeplerle gelecek araştırmada da azalabilir. Bu bizi şaşırtmasın” diye konuştu.
TÜİK’in araştırmasında borçları olanların oranı, geleceğe dair işaretler de veriyor. Giderek artan borçlar geri ödeninceye kadar ekonomide tekrar hızlı büyüme aşamasına geçişin gecikeceğini söyleyen Gürsel, “Bu bakımdan önümüzdeki ekonomik büyümenin Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın söylediği ‘V canlanması’ yani ‘çok hızlı indik, çok hızlı çıkacağız’ şeklinde olamayacağı kanaatindeyim. Borçların ödenip, ödenemeyeceği de zaten tartışma konusu” dedi.
“Yoksul sayısı iki katına çıkacak”
Günçavdı da Corona virüsü salgını döneminde özellikle ucuz maliyetli krediler sayesinde banka borçluluğunun rekor seviyelere ulaşmasının, borcunu ödemekte güçlük çekenlerin sayısını arttıracağı görüşünde.
Nisan ayında yayımlanan “Covid-19 Salgınının Türkiye’de Gelir Dağılımına Etkisi ve Mevcut Politika Seçenekleri” başlıklı raporun yazarlarından da olan Günçavdı şöyle konuştu: “Çalışmamızda yoksul miktarının iki katına çıkacağını, sürecin dokuz milyon civarında yeni yoksul yarattığını ve yoksulların toplamının da 20 milyona yaklaşacağını tahmin ettik. Bu iki kat bir artış. Gelir eşitsizliği bakımından da Gini katsayısının 0,43 civarına çıkması olası. Bu, sıradan vatandaş için AKP iktidarının 18 yıl boyunca uyguladığı politikalarla, gelir dağılımındaki adalet açısından ağırlıklı olarak 2002-2007 yılları dönemindeki ciddi kazanımlarının ardından tekrar başa dönüldüğünü ifade ediyor. Corona virüsü sonrası Türkiye 2002’den daha kötü bir gelir dağılımı pozisyonuna dönecek”.
Gelir adaletsizliği en fazla İstanbul’da
TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması’nın bölgesel sonuçlarını da paylaştı. En yüksek gelire sahip şehir olan İstanbul aynı zamanda gelir dağılımında adaletsizlikte de ilk sırada geliyor.
İstanbul’un sahip olduğu en yüksek gelir olan 40 bin 749 liranın ardından 32 bin 384 lirayla Batı Anadolu, 30 bin 337 lirayla Ege bölgesi geliyor. Gelir eşitsizliğinin en düşük tespit edildiği bölge Doğu Marmara, göreli yoksulluk oranının en yüksek belirlendiği bölge ise Akdeniz oldu. Ortalama yıllık eşdeğer hane halkı kullanılabilir fert gelirinin en düşük olduğu yerler ise 13 bin 441 lirayla Mardin, Batman ve Şırnak.
Nüfusun yüzde 39’u evinde ısınamamaktan şikayetçi
Araştırmada yaşam koşullarıyla ilgili başka sonuçlara da yer verildi. Kendilerine ait bir konutta yaşayanların oranı 2018’e göre 0,2 puan azalarak 2019 yılında yüzde 58,8 olarak hesaplanırken, kirada oturanların oranı yüzde 25,6, lojmanda oturanların oranı yüzde 1,3, kendi konutunda oturmayıp kira ödemeyenlerin oranı da yüzde 14,3 olarak gerçekleşti.
İzolasyon yetersizliğinden dolayı ısınamama yüzde 39,3 ile en çok karşılaşılan konut ve çevre problemi oldu. Nüfusun yüzde 36,9'u sızdıran çatı, nemli duvarlar, çürümüş pencere çerçeveleri problemleri yaşadığını, yüzde 26,1'i trafik veya endüstrinin neden olduğu hava kirliliği, çevre kirliliği veya diğer çevresel sorunlarla karşılaştığını kaydetti. Nüfusun yüzde 17’si ise komşulardan veya sokaktan gelen gürültüden şikayetçi.