Türkiye’de son aylarda yağışların mevsim normallerinin altında gerçekleşmesi ve yüksek sıcaklıklar görülmesi kuraklık tehdidini gündeme taşıdı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) tarafından en son açıklanan verilere göre, Aralık ayında Türkiye genelinde yağışlar, mevsim normallerine göre yüzde 52, geçen yılın Aralık ayına göre ise yüzde 57 oranında azaldı.
En az yağış alan bölge, normallere göre yağışların yüzde 75 azaldığı Güneydoğu Anadolu Bölgesi oldu. Doğu Anadolu Bölgesi’nde de Aralık ayı yağışları son 27 yılın en düşük seviyesine indi. Diğer bölgelerde de yağışlar normallere ve önceki yılın aynı dönemine göre düştü.
2022 Aralık ayı, aynı zamanda Türkiye’de son 52 yılın en sıcak aralık ayı olarak kayıtlara geçti. MGM verilerine göre geçen ayın sıcaklık ortalaması, 1991-2020 dönemi Aralık ayı sıcaklık ortalamasına göre 3,2 santigrat derece artarak 8 santigrat derece olarak gerçekleşti.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum Twitter hesabından yaptığı açıklamada, “Son 52 yılın en sıcak Aralık ayını yaşadık. Yağışlar ciddi oranda azaldı. Bu tablo umut vermiyor. Hep söylüyoruz; kaynaklarımız sınırsız değil. Bu bilinçle çalışıp, adımlarımızı atıyoruz. Hepimiz üzerimize düşeni yapmalıyız” uyarısında bulundu.
“Kuraklık bir günde ortaya çıkan bir olay değil”
Your browser doesn’t support HTML5
TMMOB Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı ve Meteoroloji Genel Müdürlüğü mühendisi Fırat Çukurçayır, VOA Türkçe’ye yaptığı değerlendirmede, yaşanan kuraklığın nedenlerini şöyle açıkladı: “Sadece biz değil, aslında Avrupa'nın da çok büyük bir bölümü alışılagelmiş sıcaklıkların üzerinde sıcaklıklar ve yağışsız bir dönem geçiriyorlar. Kuzey Yarım Küre, özellikle Kuzey Afrika üzerinden gelen bir sıcak hava dalgasının etkisinde kaldı, biz de bu bölgede bulunuyoruz. Onun için Aralık ayı oldukça sıcak geçti.”
Kuraklığın bir günde ortaya çıkan bir olay olmadığını vurgulayan Çukurçayır, “Çok uzun sürede gelişen, bu nedenle de iyi izlenmesi gereken bir doğal afet diye tanımlıyoruz” dedi.
“Yağan yağışlar insanları bir anda rehavete sürüklemesin”
Gelecek aylarda da yağış ve sıcaklıkların mevsim normallerine dönmeme ihtimaline karşı uyarıda bulunan Çukurçayır, “Önümüzdeki günlerde, Ocak, Şubat ve Mart aylarında üç aylık tahminlere baktığınız zaman yağışlar mevsim normallerine dönecek gibi görünüyor. Ama bu, ‘iki kere iki dört’ demek değil. Böyle gerçekleşecek diye kesin bir şey yok. Bütün dünyada hava sistemlerindeki değişikliklerden dolayı ülkemizde de birtakım sıkıntılar yaşanması muhtemel görünüyor. Dolayısıyla yağan yağışlar insanları bir anda rehavete sürüklemesin. Biz bu durumu yönetmeyi artık öğrenmek durumundayız” şeklinde konuştu.
Yağışların mevsim normallerinin altına düştüğü ilk aydan itibaren tedbirlerin otomatik olarak devreye alınması gerektiğini vurgulayan Çukurçayır, “Bu ay yağmadı, önümüzdeki ay yağar’ diye bekleyebileceğimiz bir dünya artık yok. Saatli maarif takvimindeki her yıl belli dönemlerde, belli zamanlarda gerçekleşen doğa olayları artık bitti. Bunun temel sebebi de iklim değişikliği. Hiçbir şey bundan sonra eskisi gibi olmayacak. Ama krize dönüşmeden tedbir alarak bu riski atlatabiliriz” ifadelerini kullandı.
“Tarımda yüzde 10 su tasarrufu, bir yıllık içme suyunuza tekabül eder”
Türkiye’nin su zengini bir ülke olmadığını belirten Meteoroloji Mühendisleri Odası Başkanı, mevcut su varlığının yönetimindeki sorunlara dikkat çekti: “Türkiye'de suyumuzun yüzde 75'ini tarımda kullanıyoruz. Bu çok büyük bir rakam. Sularımızın kirli olması, sularımızı çok çabuk kirletmemiz, kirli suları kullanamamamız, yağış sularını depolayamamamız, bunlar ayrı sorunlar ama özellikle su miktarının eğer biz yüzde 75'ini tarımda, yüzde 12'sini içmede, yüzde 13'ünü de sanayide kullanıyorsak özellikle tarım boyutunda bir sıkıntımız var demektir. Tasarruf tedbirleri, ‘diş fırçalarken, tıraş olurken musluklarınızı kapatın’ diye medyaya yansısa da bu hitap ettiğiniz kitle yani evsel kullanım, mevcut su miktarının yalnızca yüzde 12'si. Sanayide de aynı şekilde. Ama tarımda yüzde 10 tasarruf yaptığınız zaman bu neredeyse sizin bir yıllık içme suyunuza tekabül eder.”
“Gıda güvenliği tehdit altında”
Kuraklık tehdidi en çok suyun tüketildiği tarımsal üretimi doğrudan vuruyor. Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı ve Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Dr. Hakan Çakıcı, yağışların azalmasının yanı sıra düzensiz yağışlar yaşanmasının da tarıma olumsuz etkisine dikkat çekti.
VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Çakıcı, “Yağışsız gün sayısının her yıl arttığını görüyoruz; özellikle bulunduğumuz bölge olan Ege'de yağışsız gün sayısı 100’ü bulabiliyor. Uzun süre yağış olmaması ve birdenbire çok fazla yağış aldığımız günler de artıyor. Özellikle bugünlerde gündüz sıcaklıklarının ve gece gündüz sıcaklık farkının çok fazla olmasının etkisini de tarımsal ürünlerde görüyoruz. Hava sıcakları böyle gidince özellikle kış sebzeleri ve buğday ürününde erken gelişme sözkonusu oluyor. Bu erken gelişim nedeniyle de hasat döneminde buğdayda verim kayıplarıyla karşılaşabiliriz. Kış sebzelerinde ise özellikle erken gelişme nedeniyle ürünlerin çabuk hasada gelmesi söz konusu. Şu anda pazara fazla ürün gelmesi söz konusu ama ilerleyen dönemde ürünün azalacağını söyleyebiliriz” dedi.
Çakıcı kuraklığın gıda güvenliğini tehdit eden bir sorun olduğunun altını çizerek, “Biz bunu geçtiğimiz dönemlerde de yaşadık. Özellikle hububat, buğday rekoltelerinde düşüşlerle bunu gördük. Bunlar tabii ki fiyatlara da yansıdı. Bütün dünyada da buğday, ayçiçeği gibi ürünlerin fiyatlarının yükseldiğini gördük” şeklinde konuştu.
TZOB: “Gıda fiyatları artabilir”
Türkiye Ziraat Odaları Birliği de (TZOB) kuraklığın tüketici fiyatlarını arttırabileceği açıklaması yaptı. TZOB Başkanı Şemsi Bayraktar, “Üretim düşüklüğü, gıda arzının gerilemesine neden olacak ve neticede ise yaşanan bu olumsuz durum tüketici fiyatlarına olumsuz yansıyacaktır” dedi.
Bayraktar, sonbahar yağışlarının yetersizliği ile yeni sezona sorunlarla başlanırken beklenen kış yağışlarının da gerçekleşmemesiyle çiftçilerin tedirginliğinin arttığını kaydetti.
TZOB Başkanı, “Beklenen kar yağışlarının yeterince gerçekleşmemesi durumunda, ilkbaharla birlikte ekimleri gerçekleştirilecek diğer ürünler için de sıkıntılı bir döneme girilecek” diye konuştu.
Su rezervleri azalıyor
Yağışların azalması ve sıcaklıkların yükselmesiyle buharlaşma sonucunda barajlardaki doluluk oranları da düşmüş durumda. Genel doluluk oranları 12 Ocak itibariyle İstanbul’daki barajlarda yüzde 31,51, Ankara’da yüzde 27,79, İzmir’de ise yüzde 25,83.
Barajlar, göller gibi yüzey sularının yanısıra kar yağışı olmamasıyla yeraltı suyu rezervinin de giderek azaldığına dikkat çeken Çakıcı, “Bunu da yaz döneminde sulama sıkıntılarıyla yaşayacağız. Bunu geçtiğimiz sene de yaşadık. Bazı ürünlerde üretici çok zorlandı. Sulama yapması gerektiği dönemde Devlet Su İşleri kanallarına suyun verilmemesi ya da kısıtlı verilmesi nedeniyle, örneğin pamukta, mısırda çiftçi vermesi gereken suyu zamanında veremedi. Bu da ürün desenlerinin değişmesi sonucuna yol açıyor. Yani bazı ürünleri artık bazı bölgelerde ekemeyeceğiz, çok su isteyen ürünlerdense vazgeçeceğiz” diye konuştu.
Bakan Kirişci: “Herkes tarlasına istediği ürünü ekebiliyor, bu durum yanlış”
Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi de 9 Ocak’ta yaptığı açıklamada, Türkiye’nin su stresi altında olduğunu belirterek suyu dikkatli kullanma uyarısında bulunmuştu. Bakan Kirişci, “Şu an herkes tarlasına istediği ürünü ekebiliyor. Bu durum yanlış. Bu kabul edilebilecek bir şey değil. İzin alma zorunluluğu getireceğiz. İnat etti, izin almadı, bizim yapacağımız şey, mesela tarımsal desteklerden mahrum edeceğiz, planlı üretime zorlayacağız. Yapılması gereken yegane iş budur” açıklamasında da bulunmuştu.
Damla sulamaya geçiş 2019’dan beri yerinde sayıyor
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Çakıcı ise kuraklık tehdidine karşı ne tarımda israfı önleyen sulama yöntemlerinin yaygınlaştırılabildiğini ne de ürün planlamasının hayata geçirilebildiğini söyledi. Çakıcı, “Her havzanın su potansiyeli belli, bunlar belli dönemlerde de kuraklık yüzünden değişiyor. Havzaların su potansiyellerine göre ürün desenlerini belirlememiz lazım. Yani her ürünü her yerde ekmememiz lazım. Ama bu zorlamayla olmaz. Çiftçi, ekeceği üründen kazanacağına ikna edilerek ve girdi destekleri verilerek buna teşvik edilmeli. Var olan suyu da ekonomik kullanmak zorundayız. Bu da damla sulama, yağmurlama sulama, yer altı sulaması gibi modern sulama sistemlerinden geçiyor” dedi.
Bunun çiftçiler için yüksek maliyetli bir yatırım olduğunu kaydeden Çakıcı, modern sulama yöntemlerinin yaygınlaştırılması için devletin hibe desteğini arttırmasını istedi.
Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 2019-2023 yılları arasını kapsayan Ulusal Su Planı’nda da tarım sektöründe sulamada kaybın önüne geçilmesi için basınçlı sulama sistemlerine geçişin hızlandırılması hedefleniyor. Ancak Devlet Su İşleri (DSİ) Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2018 yılında damla sulama yöntemiyle sulanan alan yüzde 17,4 iken 2019 yılında yüzde 16,9’a geriledi. Bu oran 2019 yılından beri ise yerinde sayıyor.