WASHINGTON —
Arap Baharı sonrasında yaşanan şiddet, Ortadoğuluların ruh sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Şiddetin ve gerginliğin devam etmesi nedeniyle bazı psikiyatristler, travma sonrası stres bozukluğu ve depresyon yaşayanların sayısının hızla artacağı konusunda uyarıda bulunuyorlar.
Suriye’nin Hama şehrinden ailesiyle kaçıp Lübnan’ın kuzeyindeki Trablus şehrinde mülteci olarak yaşayan altı yaşındaki bir çocuk çizdiği ev ve cephaneliği açıklamaya çalışıyor. Suriye’de patlayan roketler ve bombalar yüzünden yaşadığı tehlikeleri anlatmak için gruptaki diğer çocukları iterek kendini öne atıyor.
Psikiyatrist Muhammed Halil, mülteci çocukların iki buçuk yıldır süren iç savaştan etkilenmiş olmalarının ve silah resimleri çizmelerinin gayet doğal olduğunu belirtiyor.
Halil, travmaya uğramış ve vahşi ölümlere tanıklık etmiş olan çocukların genelde çekingen olduklarını ve altlarını ıslattıklarını, bunun yanında başparmaklarını emdiklerini ve sürekli kabus gördüklerini de söylüyor.
Halil, “Kendilerini sosyal açıdan soyutluyorlar, kimseyle konuşmak istemiyorlar bazen de saldırgan oluyorlar ve genellikle oyuncakları silah oluyor” diyor.
Halil, bölgeyi etkileyen bu ruh sağlığı krizinin ne medyadan ne de uluslararası yardım kuruluşlarından yeterli ilgiyi görmediğini de belirtiyor.
Ruh sağlığı sorunları yaşayanların sayısı hakkında net bir rakam yok. Ancak psikiyatristler bölgede devam eden şiddet ve siyasi karışıklığın ağır depresyon, korku ve travma sonrası stres bozukluğuna neden olduğunu belirtiyor.
Sorunlar genelde tedavi edilmiyor. Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan Ahmed Abdullah, toplumsal önyargıların hem ruh sağlığı tedavisini hem de uzmanların bu konuda devlet yardımı almaları için verdikleri çabaları olumsuz yönde etkilediğini belirtiyor.
Abdullah, Mısır’da üç yıldır süren devrimin ve devrim karşıtı mücadelenin ruh sağlığı açısından faturasının ağır olduğunu belirtiyor: “Sorunun nedeni toplumda yaşananlarla psikiyatrik klinikler arasındaki farktan kaynaklanıyor. Şu anda çok yüksek oranda travma sonrası stres bozukluğu yaşayan hasta var ancak bunların hemen hiçbirini psikiyatri bölümlerinde bulamayabilirsiniz.”
Ahmed Abdullah, hastaların kaderlerine terk edilmekle kalmayıp, tedavi edilmediği zaman daha da büyük sorunlara yol açtığını belirtiyor: “Travma geçirmiş bir hastayı tedavi etmemek, hem hastaya hem de topluma zarar verebiliyor. Öncelikle hasta daha saldırgan, daha stresli oluyor. Şiddete daha yatkın oluyor. Eğer binlerce, onbinlerce bu durumda olan hasta varsa, bu kişilerin çalışmaları, toplumla iç içe olmaları sakıncalı hale geliyor.”
Bu durumdan en fazla zarar görenler gençler. Tahminlere göre Lübnan’da bulunan ve 16 yaşın altındaki Suriyeli mülteci çocukların sayısı elli bini geçmiş durumda.
Psikiyatrist Muhammed Halil, daha önceki tecrübelerine dayanarak, bu çocukların en az üçte birinin ağır derecede travma sonrası stres bozukluğu yaşama riski taşıdığını ve yetişkinliğe ulaştıklarında hayatın zorluklarıyla mücadele etmede zorlanacaklarını tahmin ediyor.
Suriye’nin Hama şehrinden ailesiyle kaçıp Lübnan’ın kuzeyindeki Trablus şehrinde mülteci olarak yaşayan altı yaşındaki bir çocuk çizdiği ev ve cephaneliği açıklamaya çalışıyor. Suriye’de patlayan roketler ve bombalar yüzünden yaşadığı tehlikeleri anlatmak için gruptaki diğer çocukları iterek kendini öne atıyor.
Psikiyatrist Muhammed Halil, mülteci çocukların iki buçuk yıldır süren iç savaştan etkilenmiş olmalarının ve silah resimleri çizmelerinin gayet doğal olduğunu belirtiyor.
Halil, travmaya uğramış ve vahşi ölümlere tanıklık etmiş olan çocukların genelde çekingen olduklarını ve altlarını ıslattıklarını, bunun yanında başparmaklarını emdiklerini ve sürekli kabus gördüklerini de söylüyor.
Halil, “Kendilerini sosyal açıdan soyutluyorlar, kimseyle konuşmak istemiyorlar bazen de saldırgan oluyorlar ve genellikle oyuncakları silah oluyor” diyor.
Halil, bölgeyi etkileyen bu ruh sağlığı krizinin ne medyadan ne de uluslararası yardım kuruluşlarından yeterli ilgiyi görmediğini de belirtiyor.
Ruh sağlığı sorunları yaşayanların sayısı hakkında net bir rakam yok. Ancak psikiyatristler bölgede devam eden şiddet ve siyasi karışıklığın ağır depresyon, korku ve travma sonrası stres bozukluğuna neden olduğunu belirtiyor.
Sorunlar genelde tedavi edilmiyor. Mısır’ın başkenti Kahire’de bulunan Ahmed Abdullah, toplumsal önyargıların hem ruh sağlığı tedavisini hem de uzmanların bu konuda devlet yardımı almaları için verdikleri çabaları olumsuz yönde etkilediğini belirtiyor.
Abdullah, Mısır’da üç yıldır süren devrimin ve devrim karşıtı mücadelenin ruh sağlığı açısından faturasının ağır olduğunu belirtiyor: “Sorunun nedeni toplumda yaşananlarla psikiyatrik klinikler arasındaki farktan kaynaklanıyor. Şu anda çok yüksek oranda travma sonrası stres bozukluğu yaşayan hasta var ancak bunların hemen hiçbirini psikiyatri bölümlerinde bulamayabilirsiniz.”
Ahmed Abdullah, hastaların kaderlerine terk edilmekle kalmayıp, tedavi edilmediği zaman daha da büyük sorunlara yol açtığını belirtiyor: “Travma geçirmiş bir hastayı tedavi etmemek, hem hastaya hem de topluma zarar verebiliyor. Öncelikle hasta daha saldırgan, daha stresli oluyor. Şiddete daha yatkın oluyor. Eğer binlerce, onbinlerce bu durumda olan hasta varsa, bu kişilerin çalışmaları, toplumla iç içe olmaları sakıncalı hale geliyor.”
Bu durumdan en fazla zarar görenler gençler. Tahminlere göre Lübnan’da bulunan ve 16 yaşın altındaki Suriyeli mülteci çocukların sayısı elli bini geçmiş durumda.
Psikiyatrist Muhammed Halil, daha önceki tecrübelerine dayanarak, bu çocukların en az üçte birinin ağır derecede travma sonrası stres bozukluğu yaşama riski taşıdığını ve yetişkinliğe ulaştıklarında hayatın zorluklarıyla mücadele etmede zorlanacaklarını tahmin ediyor.