“Alkış ya da teşekkür beklemiyorum. Ama meslektaşlarımın hangi koşullarda çalıştıklarının göz ardı edilmesi de beni üzüyor. Bu süreçte bu kadar fedakarlık yapan insanların görmezden gelinmesi içime sinmiyor. Ama biz, birileri bizimle ilgili güzel sözler söylesin diye yapmadık bunları. Okuldan mezun olurken ettiğimiz yemine bağlı kalarak, hocalarımızdan öğrendiğimiz ilkeler ışığında bu hizmeti yapmak zorundaydık.”
İzmir Eczacı Odası Başkanı Tuncay Sayılkan’ın bu sözleri, Corona virüsü salgını sırasında eczacıların yaşadığı kırgınlığı yansıtıyor. Başta maske dağıtımı olmak üzere kronik hastaların ilaçlarının takibi, dezenfektan sıkıntısı, hastaneye gidemeyenlerin şikayetleriyle uğraşılması, salgına karşı bağışıklığını güçlendirmek isteyenlerin tavsiye arayışları gibi her sorunda vatandaşlarla birebir muhatap olan, eczacılardı.
Your browser doesn’t support HTML5
“Maske konusunda kriz kötü yönetildi”
VOA Türkçe’ye konuşan Sayılkan, maske konusunda sürecin başından bu yana yanlış bir politika izlendiğini söyledi: “Bu süreçte, Türkiye’de krizin büyük ölçüde iyi yönetildiğini söyleyebilirim. Hem Bilim Kurulu’nun hem Sağlık Bakanlığı’nın hem sağlık çalışanlarının çok doğru zamanda, doğru işler yaptığını söyleyebilirim. Bir tek maske konusu hariç. Maske konusunda kriz gerçekten kötü yönetilmiştir.”
2019 sonunda Çin’de ilk vakanın görülmesiyle birlikte hem Çin’de hem de Avrupa’da inanılmaz bir maske talebi doğduğunu hatırlatan Sayılkan, Çin’in o süreçte Türkiye’ye ihraç ettiği ancak gümrüklerde bekleyen maskeleri iki katı fiyatla geri aldığını söyledi. Aynı dönemde Türkiye’nin de 300 milyon maske sattığını kaydeden İzmir Eczacı Odası Başkanı, “Türkiye’de ilk vakalar çıktığında biz kendimize kullanacak maske bulmakta zorluk çektik. Yüksek fiyatlı maskeler almak zorunda kaldık. Birçok vatandaş da eczacı arkadaşlarımızı 3-4 liraya maske satılır mı diye şikayet etti. Ama o maskelerin bize 2,5-3 liraya geldiğini bilmiyorlardı” dedi.
Banka, market, toplu taşıma aracı gibi yerlerde maske kullanma zorunluluğunun gelmesi, buna karşılık maske satışının yasaklanmasıyla sorunun daha da büyüdüğünü kaydeden Sayılkan, eczaneler üzerinden yapılan maske dağıtımında yaşananları şöyle anlattı: “Bu, dışarıdan bakıldığında çok basit, pratik bir yöntem gibi gözüküyor. Ama bize maske kısıtlı miktarlarda geldi. Örneğin 500 maske geldi. Onları beşerli paketler halinde ambalajlamak eczacılara kaldı. Bu maskeleri 100 kişiye dağıtabilirsiniz. Yani eczanenize 100 ayrı insan girdi. Kimliğini verdi, cep telefonunu size uzattı. Sistem, oradaki şifreyi kabul etti ya da etmedi. Bununla ilgili tartışmalar yaşandı. Sonuçta birkaç saat içinde 100 kişiye maske dağıttınız. Sonraki saatlerde gelen 150-200 kişiye maske kalmadı. Salgının en ön saflarında olan eczanelere ortalama 250-300 insan girdi, çıktı. Dokunmadığımız telefon, kimlik kalmadı.”
Bir liralık maske gerçekçi mi?
Sayılkan, eczacıların bu kaotik ortamda, temel işleri olan ilaç ve hasta takibi gibi konuları bir kenara bırakıp maske dağıtımına yoğunlaşmak zorunda kaldığını söyledi. Baştan itibaren makul bir üst fiyat belirlenerek maske satışının sürdürülmesi durumunda işlerin çok daha iyi yürüyeceğini savunan Sayılkan, şu an maskeler için belirlenen bir liralık üst limitiyse pek gerçekçi bulmuyor. Sayılkan, “Üreticilerin Türkiye’ye maskeyi bir liranın altına vermeleri lazım ki biz size bu maskeyi bir liraya sunalım. Bizim maskeden kar etmek, para kazanmak gibi bir amacımız yok. Çünkü maske bizim esas işimiz değil, bu süreçte üzerimize bırakılmış ekstra bir yoğunluk. Eğer kaliteden ödün vermeden, sertifikalı, güvenilir üreticilerin ürettiği maskeler bir liranın altına inerse, biz alıp hemen vatandaşa sunabiliriz. Ama bize bir liranın üstüne alıp, bir liraya verin derseniz, eczanelerin birer birer iflasına ve kapanmasına neden olursunuz. Bu, doğru ve akılcı bir yol olmaz" dedi.
Hastanelerde yoğunluğun önlenmesinde eczacıların rolü
Sayılkan, eczacıların Corona ile mücadele sürecinde hastanelerde yoğunluk yaşanmamasında önemli bir rol oynadığını da sözlerine ekledi ve “Sağlık kuruluşlarında ve özellikle aile hekimlerinin bulunduğu aile sağlık merkezlerinde yoğunluk yaşanmaması için, kronik hastalıklarla ilgili raporu olanları eczanelere yönlendirdiler. Bize bir yetki verdiler ama sorumluluk da verdiler. Vatandaşın kullandığı ilaçları, uygun dozları, rapora uygunluğunu da kontrol ederek, son altı ay içinde o ilacı kullanıp kullanmadığını tespit ederek bir ilaç hizmeti verdik. Yani reçeteyi de biz yazdık, ilacı da biz verdik. Bağışıklık sisteminin güçlendirilmesi için doğru ürün kullanılması, kullandığı ilaçlarla etkileşim anlamında zarar görmemesi, dezenfektanından, kolonyaya, eldivene kadar doğru yönlendirilmesi işlerini üstlendik. Şimdi sayın bakan yatak kapasitesi ve yoğun bakım doluluk oranları konularında gururla rakamlar veriyor. Ama orada eczacıların da bir rolü olduğunu söylemem lazım. Biz yoğunluğun bir kısmını eczanelerde göğüslemeseydik, bu insanların tamamı hastanelere, sağlık ocaklarına gitmeye devam etseydi, bu salgın bu kadar kolay, bu kadar kısa sürede, bu noktalarda kontrol edilemezdi” dedi.