Salgın Zihinsel Engellileri Nasıl Etkiledi? 

Your browser doesn’t support HTML5

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 3 Aralık tarihi, 1992 yılında Dünya Engelliler Günü olarak ilan edildi. Bugün gelinen noktada, Corona virüsü salgını, BM verilerine göre dünya nüfusunun yüzde 15’ini oluşturan 1 milyar engellinin hayatında yeni zorluklar demek. Engelliler de salgından korunmak için tüm insanlar gibi eve kapanmak zorunda. Ancak birçoğu, evden çıkarak insanların arasına karışmayı dahi uzun yıllarını alan bir eğitim sürecinin sonunda başarmıştı. Türkiye Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı (ZİÇEV) eğitim koordinatörü Meryem Şahin, VOA Türkçe’ye zihinsel engellilerin, salgın günlerinde kazanımlarını kaybettiğini söyledi.

Salgın yüzünden evde kalan zihinsel engellilerin, değişikliklere kolay uyum sağlayamaması ve rutinlerini kaybetmesinin ciddi sıkıntılara yol açtığını belirten Şahin “Bu, özellikle yaygın gelişim bozukluğu olan ya da otizmi olan çocuklarımızda gerginlik yaratıyor. Ev içinde dar alanlarda patlamalara ya da öfke nöbetlerine neden oluyor. Bizim bireylerimiz sınırlı sayıda beceriye sahip. Ev ortamında bu becerileri sergileyecek ortam bulamamaları ya da dışarıya çıktığında çok sınırlı bir alanda yürüyüş yaparak hareket ediyor olmaları, bazı beceri ve fonksiyon kayıplarına da neden oluyor” dedi.

İleri yaştaki problemler eğitim eksikliğinden

Türkiye Otizm Vakfı Başkanı ve aynı zamanda 26 yaşında bir otizmli babası olan Aydın Çayan ise VOA Türkçe’ye yaptığı açıklamada, ileri yaştaki zihinsel engelli bireylerin yaşadığı sorunlara değinerek “Büyük yaş grubu bizim en büyük sorunumuz. Onların yaşamının güvenliği açısından dahi sıkıntılar doğuyor. Dışarı çıkmışsınız, eve dönmeniz gerekiyor, ‘Arabaya binmeyeceğim’ diye direniyor. Küçükken bir sorun yaşadığınızda kucağınıza alıp götürebiliyorsunuz. 20-30 yaşına gelmiş bir genç direndiğinde onu kontrol edebilmek zorlaşıyor” dedi. Çayan, küçük yaşta eğitim almayan engelli bireylerin sorunlarının da yaşlarıyla birlikte büyüdüğünü kaydetti.

Zihinsel engelli bireylerin hayatında eğitimin yeri çok büyük ancak salgının başladığı Mart ayından bu yana diğer öğrenciler gibi onların da eğitimi sekteye uğradı. 12 Ekim’de okullarda yüz yüze eğitime tekrar dönüldü ancak bu da uzun sürmedi. 16 Kasım’da, tüm kademelerle birlikte özel eğitim ve kaynaştırma sınıflarında da yüz yüze eğitim yeniden durduruldu, uzaktan eğitime geçildi. 5580 sayılı Özel Öğretim Kanunu kapsamındaki özel eğitim ve rehabilitasyon merkezlerindeki “bireysel eğitimler”in ise yüz yüze gerçekleştirilmesine izin verildi. Bu kapsamda engelliler, devletin her ay karşıladığı 8 seans süresi kadar ya da ücret ödeyerek bu kurumlardan hizmet alabiliyor.

“Eğitim sürekli ve kesintisiz olmalı”

Çayan, zihinsel engellilerin salgında yaşadığı sıkıntıların, eğitimin kesintiye uğramasından kaynaklandığı görüşünde. Çayan “Eğitiminin sürekli ve kesintisiz olması gerekiyor. Uzun vadeli bir şey bu. 3 ay, 6 ay eğitim almakla bitmiyor. Hayat boyunca bu devam edecek. Vakfımızda en küçük çocuktan 50-60 yaşındaki engellilere kadar faydalanabilecekleri bir faaliyet bulursak kabul ediyoruz. Bu eğitim kesintiye uğradığında, kazandıklarını unutabiliyorlar. Aileler ne yapacaklarını şaşırdı. Çünkü birçok çocuğun davranış problemleri gelişti. İniş çıkışlar çok fazla. Zaten var olan davranış problemleri biraz daha arttı” dedi.

Eğitimin yalnız akademik değil zihinsel engelli bireylerin ailelerinden bağımsız hayatta kalabilmesini sağlayan beceriler de kazandırdığını söyleyen Çayan “Çocukların özellikle bizden sonra devam edip gidecekleri bir yaşam var. Yemek yiyecek, öz bakımını yapacak, giyimini sağlayacak, temizliğini yapacaklar. Ayakları üzerinde durabilmenin daha önemli olduğunu görüyoruz. Bunu sağlayabilmek için de mutlaka çocukların daha uzun süreli aileden alınması gerekiyor. Aileden ayrı eğitim alması, bağımsız, kendini ifade edebileceği ortamlarda kalması, hayatının çeşitlendirilmesi gerekiyor. Her çocuğa özgü bir eğitim programıyla sınıfta öğretmen karşısında eğitim görmesi gerekiyor. O göz temasını kurması gerekiyor, iletişim kurması gerekiyor öğretmenle” diye konuştu.

Zihinsel engellilerin eğitiminin erken çocukluk, akademik ve mesleki türlerde de çeşitlenebildiğini söyleyen Şahin ise uzaktan eğitimin uygun olmadığı ve geliştirilmesi gerektiği görüşünü paylaştı. Şahin, uzaktan eğitimin, engellinin ev ortamına canlı şekilde bağlanılarak ve bu yolla yönlendirme yapılarak geliştirilebileceğini de kaydetti.

Ailelerin talebi rehabilitasyon merkezlerine daha fazla ödenek

Okulların kapanması nedeniyle yüz yüze eğitim alabilmenin tek yolu rehabilitasyon merkezlerinden geçiyor. Ancak rehabilitasyon merkezlerinden tüm engellilerin faydalanamadığını belirten Şahin “Rehabilitasyon merkezlerinde ayda 8 seans bireysel eğitim karşılanıyor. Bu çok yeterli bir eğitim süresi değil. Bu sürenin normal bireylerin eğitimi için yeterli olmadığını düşünürsek engelli bir bireyin eğitimini kesinlikle yapamayız. Tam gün olmalı ya da diğer okul sistemlerini destekleyici yoğun eğitimler olması gerekiyor” dedi. Ailelerin devletin bu kapsamda karşıladığı ödeneği arttırmasını talep ettiğini de kaydeden Şahin, dar gelirli engelli ailelerinin sıkıntılar yaşadığını sözlerine ekledi.

Bundan uzun saatler faydalanamayan aileler çalışma hayatında da sorun yaşıyor. Çünkü çalışan aileler açısından okullar gündüz saatlerinde, ‘bakıcı’ işlevini yerine getiriyor. Bu süreçte ailelerin zorlandığını kaydeden Şahin “Engelli bireye sahip olan ailelerimiz eğer bir kamu kurumunda çalışıyorlarsa, durumlarını belirterek evden çalışma isteğiyle çok rahat izin alıyorlar. Ama özel sektörde çalışan ailelerin büyük bir kısmı bundan yararlanamıyor. İzin konusunda sıkıntılar yaşayabiliyorlar. Çocuğun belli saatlerde ihtiyaçlarının giderilmesi gerektiği için ve bu dönemde bakıcı hizmeti de alamadıkları için bu durum, anne babaların iş kayıplarına da yol açabiliyor” dedi.

“Okul, ailenin nefes almasının yolu”

Çayan’a göre okul, ailenin hayatında “nefes almanın” da bir yolu. Ailelerden okulların açılması için çok talep geldiğini kaydeden Çayan “Hatta şimdi (rehabilitasyon merkezleri) ‘kapanır mı?’ diye gündeme geldiğinde herkes bir korku yaşıyor. Aile cephesi de çocukların durumu kadar önemli. Anne baba sağlıklı düşünebilecek, mutlu olacak, huzurlu olacak ki çocuğa kabulü daha güçlü olsun, daha dirençli olsun ve onunla iletişimi de artsın. Bu yüzden onunla 24 saat yaşamaması gerekiyor. Yani nefes alması, kendi işini görebilmesi, kafasının rahat olması gerekiyor. ‘Çocuğum güvenli bir yerde akşama kadar kalacak, karnı da aç kalmayacak, orada bakılacak’ diyecek. Böyle bir ortamda akşam çocuğuyla buluştuğunda da daha mutlu oluyorlar” diye konuştu.

“Zihinsel engelliler ev içerisinde aktif olmalı”

Bu dönemde ailelere sabırla çocuklarının özelliklerine uygun davranış biçimlerini geliştirmeyi öneren Şahin “En önemlisi, biraz sabır. Çocuklar bazen öfkelendiğinde ya da olumsuz davranış sergilediklerinde çok fazla o davranışlar üzerinde odaklanmamalarını, onu da kendilerini de rahatlatıcı faaliyetler içerisine girmelerini öneriyorum. Özellikle ev içerisinde ya da kısa mesafede fiziksel egzersizler hem çocuklarını hem kendilerini rahatlatacaktır. Ev ortamında mutfak becerisi, temizlik gibi işlerde mutlaka çocuklarına da sorumluluk versinler. Ev içerisinde onları aktifleştirmelerinde fayda var” dedi.

Evde ailelerin engelli çocuklarını göz hapsine almaması ve serbest kalmalarına izin vermesini öneren Çayan da “Onlarla oyunlar kurmaları gerekiyor. Öz bakım ve yaşam becerilerine ilişkin çalışmalar yapabilirler. Çok fazla sık boğaz etmeden, karşılıklı birbirinden rahatsız olmayacak şekilde odasında da biraz kalmasını sağlayacak zamanlar ayırabilirler” diye konuştu.