Sabır ve Zarafet Sanatı: Sedefkarlık

Sedefkar Mehmet Ağca, İzmir Kemeraltı’ndaki dükkanında, küçük ve sabırlı dokunuşlarla, her türlü ahşabı, taşı ve metali bir sanat eserine dönüştürüyor. 40 yıla yakın bir süredir sedefkarlık yapan Ağca, “kuyumculuktan daha hassas” dediği sanatıyla, son olarak İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından verilen Geleneksel Zanaatların Yaşatılması Ödülü’nü aldı.

Midye ve istiridye gibi kabuklu deniz canlılarının kabuklarının iç yüzeyinden elde edilen sedef, Sümerler’den bu yana bir süsleme malzemesi olarak kullanılıyor. Daha sonra Çin ve Hindistan’a yayılan sedef işleme sanatı, Orta Asya’dan göç eden Türklerle Anadolu’ya geldi ve Osmanlı’nın yükseliş yıllarında en parlak dönemini yaşadı.

“Sanat içinden sanat çıkıyor”

Your browser doesn’t support HTML5

Sabır ve Zarafet Sanatı: Sedefkarlık

Daha sonra önemini yitirmeye başlayan sedefkarlık, 1960’larda Gaziantep’te yeniden canlandı. Sedef, o yıllarda özellikle bir tabanca türü olan piştovların tamirinde kullanıldı. Gaziantep doğumlu olan Mehmet Ağca da sedefkarlığı daha çocuk yaşlarında öğrendi. Yıllar içinde bir yandan sedefkarlıkta ustalaştı, bir yandan da farklı sanat dallarını sedefkarlıkla birleştirdi.

VOA Türkçe’ye konuşan Ağca, “Zaten bizim işte, sanat içinden sanat çıkıyor. Telkari, oyma, kabartma, gravür, bakır işleme, mozaik, vitray gibi alanlarda kendimi geliştirdim” dedi.

Tek bir tespih tanesini ya da küpeyi hem oyup hem de sedef kakıp telle işlemek günler, hatta haftalar alabiliyor: “Bir tespihi tamamlamak 25 gün de sürebiliyor, 90 gün de sürebiliyor. Aynı şekilde, bir mücevher kutusunu işlemeyi bir haftada da bitirdiğim oluyor, üzerinde 80-90 gün çalıştığım kutu da oluyor.”

“Bu iş, gönül işi”

Mehmet Ağca, ürettiği eserlere işlediği figürleri de kendi tasarlıyor: “Çocukluğumdan beri hep sanata düşkündüm. Ben dünyada olmayanı yapan bir insanım. Ben piyasada olmayan bir şeyi yapmalıyım. Yoksa tadını alamam, zevki olmuyor. Yaptığım eserler koleksiyonluk eserlerdir”.

Ağca, ürettiklerini sadece yurt içinde satmıyor. Müşterilerinin önemli bir kısmı yurtdışından: “İtalya, Amerika, İsviçre, Suudi Arabistan gibi birçok ülkeden geliyorlar. Bu ürünleri, sanata gönül veren, sanatı seven insanlar alıyor.”

Ağca, yıllarca Halk Eğitim Merkezleri’nde sanatın inceliklerini öğretmek, yeni ustalar yetiştirmek için dersler vermiş. Son yıllarda ise sadece kendi işyerinde, bu sanata merak duyanlara bildiklerini aktarıyor: “Bu sanatı merak eden gençler az. Daha çok orta yaşlılar geliyor. Şimdiye kadar çok öğrenci yetiştirdim. İçlerinde bu işi meslek olarak yapanlar da var. Ama bazıları da çok iyi öğrendiği halde, bu işi yapmıyor. Bu iş, gönül işi.”