Ruh Sağlığı Hastaneleri “Depo Hastaneler” mi? 

Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği kurucularından Zafer Kıraç’a göre ruh sağlığı hastanelerini birer “depo hastane. Kıraç, “Ruh sağlığı alanında sıkıntıları olan insanların belirli bir süre için tedavi amaçlı gittikleri bir yer olması gerekir. Ama 30 yıldır orada yaşayan insanlar var. O yüzden depo hastane diyoruz” diyor.

“Sanki burada bana ceza vermişler, bu kadar gün kalacaksın. Tedavi değil de ceza alıyorsun bu kadar gün. Bu kadar günün geçmesini bekliyorum.” Bu sözler, 2015 yılında gösterime giren “Depo: Akıl Hastanesinde Hayat” belgeselinde konuşan hastalardan birine ait. Kendini hastaneden çok hapishanede hisseden birinin cümleleri.

Your browser doesn’t support HTML5

Ruh Sağlığı Hastaneleri “Depo Hastaneler” mi?

Ruh Sağlığında İnsan Hakları Girişimi Derneği’nin (RUHİSAK) kurucu üyelerinden Zafer Kıraç’a göre, büyük bir çoğunluğun sadece filmlerden, romanlardan bildiği tımarhaneler, akıl hastaneleri ya da şimdiki adıyla ruh sağlığı hastanelerini birer “depo hastane.” VOA Türkçe’ye konuşan Kıraç, “Hastaneye tedavi için gidilir. Ruh sağlığı alanında da sıkıntıları olan insanların belirli bir süre için tedavi amaçlı gittikleri bir yer olması gerekir. Ama bu insanların sadece kapatıldığı, orada yaşamaya başladıkları yerler. 30 yıldır orada yaşayan insanlar var. O yüzden depo hastane diyoruz” ifadesini kullandı. Kıraç, halen yaklaşık 20 bin kişinin ruh sağlığı hastanelerinde kaldığını da sözlerine ekledi.

İlgili Haberler Sağlık Çalışanlarından Eylem: “Öfkeliyiz Çünkü Ölüyoruz” 

“2015’ten bu yana bağımsız denetim yapılamıyor”

RUHİSAK olarak 2008 ve 2013 yıllarında ruh sağlığı hastanelerinde yaptıkları bağımsız gözlemler sonucunda raporlar hazırladıklarını hatırlatan Kıraç, 2015 sonrasında ise bu hastanelerde sivil toplum örgütlerinin bağımsız gözlem yapma imkanı bulamadığını söyledi. Kıraç’a göre, böyle bir denetim olmaması, önemli bir eksiklik. Kıraç daha önce hazırlanan raporlardan hareketle şunları söyledi: “Bu depo hastanelerin büyük bir bölümünde insan haklarına aykırı, hatta BM’nin neredeyse işkence diye tarif edeceği davranışlar ve fiziki mekanlar mevcuttu.”

Depo hastanelerdeki hastaların sosyal ve fiziksel aktivitelere, atölye çalışmalarına erişiminde ciddi sorunlar yaşandığını da ifade eden Kıraç, hastaların kişilik haklarına da saygı gösterilmediğini vurguladı: “Bu depo hastanelerde çamaşırlar ortaktır. Bütün giysiler. Yani siz giydiğiniz bir giysiyi bir daha giyemeyebilirsiniz. Onu bir başkasının üzerinde görürsünüz. Bu çok korkunç bir şey. İnsanın bütün özel dünyasını yok ettiğiniz bir iyileştirme anlayışı olamaz.”

“Personel başka kurumlara geçmek için çaba harcıyor”

Kıraç, bu hastanelerdeki personelin de hem sayı olarak hem de nitelik olarak yetersiz kaldığını kaydetti: “Türkiye’de hem hapishanelerde hem de ruh sağlığı hastanelerinde çalışanlar başka devlet kurumlarına geçmek için çaba harcıyorlar. Çünkü buralar problemli alanlardır. Yani çok rahat bir ortam var ve personel işini iyi yapmıyor diyemem. Ortam, onların işlerini iyi yapmalarına müsait değil. Hastane personelinin çok zor bir iş yaptığını kabul ediyorum. Ama işiniz zor diye o zorluk size kötülük yapma ya da işkence yapma, kötü muamele yapma hakkı vermez. Hele hele kötülüğü, işkenceyi görmezden gelme hakkı bile vermez.”

Depo hastanelerin süreç içinde kapatılması ve toplum ruh sağlığı merkezlerinin geliştirilmesi gerektiğini savunan Kıraç, Corona virüsü salgını nedeniyle hasta sayılarını azaltmak için bazı hastaların evlerine gönderildiğini kaydetti. Ancak bu hastaların takibinin yapılmasında da önemli sorunlar yaşandığı söyledi.

İyileşme oranı düşük ve uzun vadeli tedavi ihtiyacı olan hastaların her zaman var olacağını ifade eden Kıraç, “Bu hastaların kendilerini iyi hissedecekleri, yakınlarıyla görüşebilecekleri, gün içinde aktivite yapabilecekleri yerler oluşturmalıyız. Ama oralar şu andaki yerler değil” diye konuştu.

“Tuvaleti, banyosu olmayan odalar var”

Manisa Ruh Sağlığı Hastanesi’nde çalışan Manisa Tabip Odası Başkanı Psikiyatrist Doktor Şahut Duran ise bölgesel hastane olarak hizmet veren bu hastanelerin uzun yıllar boyunca depo hastane olarak kullanıldığı görüşüne katılıyor. Ancak Duran’a göre 2011 yılında açıklanan Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı’ndan sonra bu hastanelerin işlevleri değişmeye başladı: “Ruh sağlığı hizmetlerinin tüm hastanelere yaygınlaştırılması, özellikle kronik ruhsal bozukluğu olan hastaların toplum içinde rehabilite edilmeleri amaçlandı. 237 toplum ruh sağlığı merkezi kurulması planlandı. Ancak şu ana kadar maalesef yaklaşık 180 civarında merkez açılabildi.”

Duran, özel bakım merkezlerinin açılması ve bakım hizmeti veren kişilere maaş bağlanması gibi uygulamalarla birlikte hastaların ruh sağlığı hastanelerinde kalış sürelerinin azalmaya başladığını vurguladı.

Duran, bu gelişmelere rağmen mevcut ruh sağlığı hastanelerinin hem fiziksel olanaklar hem de personel açısından sorunlar yaşadığını söyledi: “Çok eski yıllarda kurulmuş hastanelerde bırakın rehabilitasyon vermeyi, tuvaleti, banyosu olmayan odalar var. Özellikle büyük hastanelerde, Manisa, Samsun, Adana, Elazığ, Bakırköy gibi hastanelerin rehabilitasyon amaçlı merkezleri yeterli düzeyde değil. Psikolog sayısı son yıllarda artmıştır ancak bire bir psikoterapi anlamında öyle bir terapi hizmeti verilemiyor maalesef.”

“Ruh sağlığı hastaneleri misyonunu tamamlamıştır”

Ruh sağlığı hastanelerinin bölgesel bazlı olarak birçok ile hizmet verdiğini söyleyen Duran, bunun da hastaların taburcu edilmesinden sonra takip ve tedavisinde sorunlar yarattığını kaydetti: “Çünkü akut dönemde tedavi eden kesim farklı, gittiği bölgede tedaviyi sürdürecek kesim farklı. Burada bağlantılar kurulmaya çalışılsa da yine sorunlar yaşanıyor. Bölgesel olarak değil il bazında en yakın hastane tarafından akut dönemde hızlıca tedavi sağlanmalı. Dolayısıyla artık ruh sağlığı hastaneleri misyonunu tamamlamıştır. Dünya genelinde de artık birçok ruh sağlığı hastanesi kapanmıştır. Bu hizmetler genel hastaneler içinde verilmeye başlanmıştır. Ama Türkiye’de maalesef 2011 yılında, Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı devreye girmesine rağmen biz bu konuda bir adım atamadık.”

Bölgesel ruh sağlığı hastaneleri yerine illerdeki hastanelerin yataklı psikiyatri servislerinin devreye girmesi gerektiğini belirten Duran, yeni açılan şehir hastanelerinde de adli psikiyatri dışında yataklı tedavi verecek psikiyatri servisleri bulunmadığının da altını çizdi: “Dolayısıyla ruh sağlığı hastaneleri maalesef bu fiziki olarak yetersiz koşullarıyla bir süre daha bu hizmeti sürdürecek gibi görünüyor.”

“Depo hastanelerin yerini özel bakım merkezlerinin alma tehlikesi var”

Duran’ın dikkat çektiği bir başka konu da özel bakım merkezlerinin denetimi ve hizmet kalitesi: “Hastaların çoğu istekleri dışında kalıyor. Oraların denetimini kim yapıyor, açıkçası bilmiyoruz. Sağlık profesyoneli olarak kimler çalışıyor? Psikiyatri uzmanı yok. Bildiğim kadarıyla psikolog çalıştırma zorunluluğu da yok. Psikohizmet uzmanları, hemşireler var ama rehabilitasyon alanında ne tür bir hizmet verildiğini bilmiyoruz. Depo hastanelerin yerini buraların almış olma tehlikesi söz konusu.”

Toplum ruh sağlığı merkezlerinin ise hem sayısal olarak hem de niteliksel olarak yetersiz kaldığını belirten Duran, “Bu merkezler gelir getiren yerler değil. Çoğunlukla hastanelere bağlı merkezlerdir. Yöneticilerin en büyük sorunu da gelir getirmeyen bu alanlara fazla yatırım yapmamaları. Dolayısıyla bu konuda özel eğitimli psikiyatri uzmanlarının, psikologların, psikohizmet uzmanlarının kalıcı bir şekilde istihdam edilmemesinin de yarattığı sorunlar var. Pandemi döneminde de ilk kapatılanlar bu merkezler oldu ve maalesef kronik ruhsal bozukluğu olan birçok hastamız bırakın rehabilitasyonu tedavi hizmetlerinden bile yoksun kaldı.”

Yıllardır gündemde olmasına rağmen ruh sağlığı yasasının hala çıkartılmamasını eleştiren Duran, böyle bir yasanın bütün tarafların hak ve yetkilerini netleştireceğini, bunun da özellikle hasta hakları açısından önemli bir gelişme olacağını kaydetti.