PARİS —
Almanya ve Fransa’nın, AB’nin genişlemesi tartışmalarına yön vermek amacıyla, 12 kişilik ortak bir uzman heyete yazdırdığı ve "AB'nin Ukrayna, Moldova ve Batı Balkanlar ile birlikte 30 veya daha fazla üyeyle nasıl yönetilebileceğine dair somut öneriler içeren" raporu tamamlandı.
Yeni üyeleri kabul etmeden önce Birlik'te önemli reformlar yapılmasını öneren raporun "AB genişlemesi" bölümünde, Türkiye’nin de içinde olduğu üyelik müzakerelerini sürdüren aday ülkeler ile bir an evvel AB’ye girmek için bastıran Ukrayna ve Moldova’yı da ilgilendiren önemli değişikliklere yer verildi.
Şimdiden AB içinde çok yönlü tartışmalara zemin oluşturması beklenen raporda, ülkelerin ismi belirtilmeden, "çok vitesli" ya da "çok çemberli" Avrupa diye tanımlanan yeni AB sistemine geçiş resmen önerildi. Uzmanlar, 2024 AP seçiminden önce ve sonra olmak üzere belirledikleri önerilerin en geç Aralık ayındaki zirvede kararlaştırılmasının da ‘acil’ olduğunu vurguladı.
Ukrayna ve Moldova’ya "üyelik müzakerelerine başlanıp başlanmayacağı" konusunda bir yanıt verilecek olan Aralık ayındaki AB hükümet ve devlet başkanları zirvesinde, AB genişleme reformu da ele alınacak. Reform, 5-6 Ekim’de İspanya’nın Granada kentinde yapılacak zirvede de tartışılacak.
AB liderleri, yıllardır bekleme odasında tutulan 6 Batı Balkan ülkesi Arnavutluk, Bosna-Hersek, Montenegro, Kuzey Makedonya, Kosova ve Sırbistan’ı küstürmemek ve bu ülkelerin Rusya’nın nüfuzu altına geçmesini engellemek için, Aralık ayındaki zirvede, üyelik yolunda bu ülkelere de bir taahhütte bulunmak zorunda kalacak.
Bu tartışmalara bir yön vermek üzere ortak çalışma yürüten Almanya ve Fransa, 12 kişilik bağımsız bir siyaset bilimci heyetini görevlendirerek, öneriler hazırlamalarını istedi.
12 kişilik bağımsız siyaset bilimci heyeti
Bu bağlamda Fransız Olivier Costa ve Alman Daniela Schwarzer’in raportör olarak görev yaptığı heyet, AB’ye üye 27 ülkenin lider ve uzman kadrolarına sunulmak üzere, "Açık denizlerde yelken açmak: 21’inci yüzyıl için AB’yi reforme etmek ve genişletmek" adlı bir raporda, genişlemenin nasıl yapılacağına ilişkin vardıkları sonuçları sundu.
Rapora, "AB mevcut haliyle, ne kurumsal ne de siyasi olarak yeni üyeleri kabul etmeye hazır değil" diye başlayan uzmanlar, Paris ve Berlin'in savundukları bakış açısına uygun olarak, genişlemeden önce bir 'birlik reformu' öneriyor. Daha önce "entegrasyon olmadan genişlemeye" gidildiğini ve bu tercihin büyük krizler yarattığını vurgulayan heyet, bu riski bertaraf etmek için sıkı yapısal reformlar önerdi.
AB’nin "2030’da genişlemesi" fikrine destek
Uzmanlar, AB genişlemesi için 2030 hedef tarihini destekliyor ve bir sonraki komisyonun "2030 hedefine bağlı kalması ve AB genişlemesinin o zamana kadar nasıl hazır hale getirileceği konusunda anlaşmaya varması gerektiğini" öne sürüyor.
Alman ve Fransız 12 uzmandan oluşan heyet, raporunda, 2030 yılında Avrupa’nın 30 veya daha fazla üye ile yoluna devam edebilmesi için, yapısal ve kurumsal köklü değişiklikleri getirecek radikal reformların hayata geçirilmesini ‘şiddetle’ öneriyor. Eğer AB ülkeleri AB Anlaşması değişikliği ve reformlar üzerinde anlaşamazsa, buna istekli üye devletler arasında "ek bir reform anlaşması" ile ilerlemesi öneriliyor.
Raporda, daha büyük bir AB'nin nasıl yönetileceğine ilişkin, ‘en iddialıdan’ başlayıp, ‘ikinci ve sonraki en iyiye’ doğru ilerleyen çeşitli seçenekler sunuluyor. Uzmanlar, AB’ye üyeliği AB değerleri ve hukukun üstünlüğü koşullarına daha sıkı bir şekilde bağlayan, AB Konseyi kararlarının oybirliği yerine ‘salt çoğunluk’ ile alınmasını içeren, daha büyük bir AB bütçesi oluşturulmasını öngören bir dizi radikal öneride bulunuyor.
Son yolsuzluk skandalları göz önünde bulundurularak, AB kurumlarında çalışan kişilerin, mali faaliyetlerini araştıracak yeni bir gözlemci kurumun oluşturulması da öneriler arasında yer alıyor.
Dört eşmerkezli daire içinde Avrupa entegrasyonu
Genişleme ve çok vitesli AB projesi
Raporun en önemli bölümü “genişleme ve sonuçları” başlığı altındaki bölüm. Yepyeni bir Avrupa genişlemesi önerilen raporda, "çok çemberli Avrupa" önerisi geliyor.
Buna göre, merkezdeki sağlam çekirdeği oluşturacak 1’inci çemberde, Euro ve Schengen bölgesindeki ülkeler ; 2’inci çemberde, "AB Anlaşması’nın 2’inci maddesiyle belirlenen tüm kriterlere uyan mevcut ve müstakbel AB üyesi ülkeler" ; 3’üncü çemberde, birliğe bağlı olmayan, ‘tek pazar merkezli’ ülkeler; 4’üncü çemberde ise, ‘AB entegrasyonu olmadan, AB ile ikili anlaşmalarla yapılandırılmış jeopolitik yakınlaşmaya odaklanılan ülkeler’ yani, bugün yılda bir kez toplanan Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) içindeki ülkeler yer alıyor.
Teknik olarak Türkiye, bu formülde 3’üncü çember içinde yer alıyor ancak 2’inci çembere girmek için çaba harcıyor. Türkiye, kendisine özel getirilecek bir “ayrıcalıklı ortaklık” önerisi olmadan ve “tam üyelik” hedefinden ayrılmadan, AB içindeki yapısal değişiklik içinde nasıl yer alacağını kavramak için, bu çalışmaları çok yakından izliyor.
Polonya ve İskandinav ülkelerinden alternatif rapor
Ukrayna'da yaşanan savaşın jeopolitik sonuçlarını göz önünde bulunduran AB liderleri, genişleme yolunda ilerlenmesi üzerinde ortak bir görüşe vardı. Ancak birliğin ekonomik, sosyal ve politik yönünü kökten değiştirecek bu projenin nasıl hayata geçirileceği sorusuna verilen yanıtlar başkentten başkente büyük farklılıklar gösteriyor.
Ukrayna'daki savaş ve Kiev'in adaylığı Brüksel'i, Batı Balkanlar'ın (Kuzey Makedonya, Karadağ, Sırbistan, Arnavutluk, Bosna ve Kosova) yıllardır çıkmaza girmiş olan katılım sürecini yeniden başlatmaya itiyor.
Ancak, AB'deki herkes bu “çok çemberli” Avrupa modelini paylaşmıyor. Fransa ve Almanya’nın raporuna karşılık, Polonya ve Baltık ülkeleri de; İskandinav, Baltık, Polonyalı ve Hırvat siyaset bilimciler tarafından yazılan bir başka rapor ile yanıt verdi. Litvanya tarafından dün akşam düzenlenen akşam yemeğinde, yani Paris ve Berlin’in raporunun sunumundan bir gün önce, bir grup Avrupa’dan sorumlu bakana bu rapor sunuldu.
Geleneksel olarak ‘genişlemiş bir Avrupa’ fikrine Paris ve Berlin'den daha yakın olan bu ülkeler, Fransız-Alman aksının, “genişlemeyi bir kez daha gömmek için, bir bahane uydurmasından” endişe ediyor.
Bu bağlamda Berlin ve Paris, genişleme krizini dikkatli yönetmek için azami çaba harcıyor. Avrupalılar'ı bölmeye ve Ukrayna'yı tecrit etmeye çalışan Rusya Cumhurbaşkanı Vladimir Putin’e karşı, özellikle yıllardır bekleme odasına aldıkları Batı Balkanlar'a, ‘genişleme konusunda isteksiz olduklarını’ ima dahi etmek istemiyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Macron AB'nin genişleme sürecinde yeni üye devletlerin “kademeli ve geri dönülebilir” katılımına yönelik reform yapması için kampanya yürüttü. Elysee Sarayı’nda 28 Ağustos'ta düzenlediği Büyükelçiler Konferansı’nda "çok vitesli" bir Avrupa'dan söz etti ancak bu konunun müzakerelerle Aralık ayına kadar tartışılmasından yana.
Almanya Başbakanı Olaf Scholz birkaç aydır, kurumların ‘veto’ yoluyla tıkanmasını önlemek amacıyla oybirliği ile alınan kararların ‘nitelikli çoğunluğa’ genelleştirilmesi yönünde kampanya yürütüyor.
Bir başka görüş ayrılığı yaratabilecek öneri de, “hukukun üstünlüğü” ilkesinin daha da güçlenmesi önerisi. Raportörler Olivier Costa ve Daniela Schwarzer, “hukukun üstünlüğünün savunulmasını” tüm genişleme sürecinin merkezine koyuyor ve “Bir üye devleti konseydeki oy hakkından mahrum bırakabilecek ve topluluk fonlarının ödenmesinde daha fazla koşulluluk öngörebilecek 7. Madde prosedürünün güçlendirilmesini” tavsiye ediyorlar.
Polonya ve Macaristan bu alanda AB'ye zaten zor anlar yaşatırken, bu durumun yeni gelenlerle ilerlemesi ve topluluk değerlerinin temelini aşındırmaması gerektiği uyarısı yapılıyor.
“Açık denizlere yol alırken esnek çözümler”
Bu önerilerin şimdiden sert tartışmalara yol açacağı şüphe götürmediği dile getiriliyor. “Onikiler’in” raporu, AB içindeki tartışmaların yalnızca başlangıcı.
Önümüzdeki zirvelerin oldukça ‘hararetli’ tartışmalara yol açacağını şimdiden görmek mümkün. Uzmanlar raporun son paragrafında, “Bu rapor, AB'nin açık denizlere yelken açarken karşılaştığı zorlukları yönetmek için esnek çözümler önermektedir. Reform yapıp genişlemeyi başaramazsa Avrupa kıtası daha da derin bir siyasi krizle karşı karşıya kalabilir” sözleriyle bu riske dikkat çekiyor:
Raporda, “Bu reformlar konusunda hareket etmemenin maliyeti açısından düşünmenizi önemle tavsiye ederiz. Ne küresel değişimlerin, ne de iç zorlukların hafiflemeyeceği göz önüne alındığında, zaman ve kararlılık çok önemli. AB'de reform yapmamayı veya aday ülkeleri AB'ye ve ilkelerine ve değerlerine güçlü bir bağlılıkla entegre etmemeyi seçmek, AB, Üye Devletler ve vatandaşları için daha da yüksek bir bedele mal olacaktır. AB'yi geleceğe hazırlamak için yeterince önlem alınmazsa, AB gerçekten büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalabilir” değerlendirmesi yapılıyor.