Dünya Sağlık Örgütü, her yıl Nisan ayının son haftasını, hastalıkların önlenmesi ve bağışıklığın sağlanmasında aşının önemini vurgulamak için “Dünya Aşı Haftası” olarak kutluyor. Milyonlarca insanın canını alan veba, çiçek, kolera, difteri, kızıl, kuduz gibi salgın hastalıkları, insanlık geçmişte aşı sayesinde yendi. Bugün de Corona virüsü salgını nedeniyle aşılamanın önemi bir kez daha dünya gündeminde.
Dünya genelinde şimdiye kadar 995 milyondan fazla kişi Corona virüsü aşısının en az ilk dozunu yaptırdı. Ancak her ülke salgından kurtulmak için umut kapısı olan aşıya erişemiyor. Nüfusunun yüzde 62,1’ini aşılayarak dünyada ilk sıraya geçen İsrail’de 10 aydır ilk kez salgında ölüm yaşanmazken, aşı üretimi ve temininde sıkıntı yaşayan Hindistan’da vaka ve ölüm sayıları rekor kırıyor.
Afrika kıtası ise dünyada aşının en az ulaştığı bölge. Dünya Sağlık Örgütü Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, aşıların düşük gelirli ülkelere dağıtımında önemli bir gelişme kaydedilmediğini, yoksul ülkelere yalnızca binde üç oranında aşı gittiğini açıkladı.
“Erişilebilen her aşının olunması gerekir”
Türkiye’de toplam yapılan Corona virüsü aşı sayısı 21 milyonu geçti. 13 milyondan fazla kişi birinci doz aşı olurken, ikinci dozun yapıldığı kişi sayısı da 8 milyona yaklaştı. Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri ve Gazi Üniversitesi İmmünoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Vedat Bulut, Corona virüsünden kurtulmak için aşının şart olduğunu söyledi.
Your browser doesn’t support HTML5
VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan Bulut, “Tüm pandemilerde aşı vurulmak koruyucu sağlığın, toplum sağlığının birinci önceliği. Tüm pandemilerden iki türlü çıkış vardır. Birincisi, doğal yoldan hastalığı geçirerek bağışıklık kazanmak, ikincisi ise aşı olmak. Doğal yoldan bağışıklık kazanmak yani hastalığı geçirmek ölüm oranları, insanların iş gücü kaybı ve hastalıktan sonradan gelişebilecek olaylar nedeniyle arzu edilen bir durum değildir. Sağlık harcamalarını da arttırıcı bir faktördür. Bu nedenle en ucuz olan çözüm aşı” diye konuştu.
Corona virüsü aşılarının koruyuculuğu açısından ayrım yapılmadan erişilebilen her aşının olunması gerektiğini kaydeden Bulut, “Küresel bir sorunun çözümü yine küresel olacaktır. Tüm dünyadaki insanlığın hızlı bir şekilde aşıya erişmesi, yüzde 70 oranında aşılanması ve toplumsal bağışıklığın sağlanması durumunda dünya pandemi krizinden kurtulabilir. Bu, Türkiye ölçeğinde de aynı şekilde. Eğer Türkiye’ye aşıdan 100-150 milyon doz gelmiş olsaydı ve dünyada da dört milyar kadar aşı hızla tedarik edilebilseydi, bugün aşılar arasında bir ayrım yaparak ‘şu aşı daha iyidir, daha koruyucudur’ diyebilirdik. Ancak şu anda Dünya Sağlık Örgütü koruyuculuk için yüzde 50’lik bir çıta koymuştur. Yüzde 50’nin üstünde koruyuculuk sağlayan her aşıyı kullanılabilir saymıştır. En kötü koruyuculuk oranı veren aşı bile hastalığı geçirmekten iyi bir sonuç getiriyor insanlığa” dedi.
Türkiye’de vatandaşlara yapılan Çin menşeili Sinovac ve ABD-Almanya ortak menşeili Pfizer/BioNTech aşılarının koruyuculuk açısından faz-3 çalışmalarının henüz sonuçlanmadığını kaydeden Bulut, bu aşıların yüzde 51,25 ile yüzde 95 arasında koruyuculuk oranları olduğunun raporlarla bildirildiğini söyledi.
Türkiye’de 10 kişiden 4’ü mevcut aşılara güvenmiyor
Ancak bir araştırmaya göre, mevcut aşılara yönelik tereddütleri olanların oranı yüzde 44 çıkarken, açıkça güven duymadığını belirtenlerin oranı 38 oldu. Sağlık Bakanlığı Toplum Bilim Kurulu üyesi ve İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Veysel Bozkurt’un yürüttüğü araştırmada, aşı üreten firmalara güven ise yüzde 28’de kaldı. Aralarında en çok gençlerin yer aldığı ‘mevcut aşılara karşı tereddüdüm var’ diyenlerin oranı ise yüzde 44 oldu.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın geçen hafta, aşıda öncelik tanınan 65 yaş üstü vatandaşların yüzde 23,6’sının halen aşısını yaptırmadığını ifade ettiğini hatırlatan TTB Genel Sekreteri Bulut, “Buna aşı tereddüdü diyoruz. Bu, bilgi kirliliğinden kaynaklanıyor. Çünkü sosyal medyada ve birçok açıklamalarda aşılarla ilgili tereddüt doğuran ifadeler oldu. Yurttaşlarımız ve tüm insanlık bu konuda bilim insanlarını iyi dinlerlerse bir çıkış yolu bulabileceklerdir. Aşıların milliyeti olmaz. Bir mal alırken Çin aşısı, Alman aşısı, İngiliz malı, Amerikan malı gibi tutumlar yanlıştır. Çünkü küresel teknolojiler artık dünyanın her yerinde benzer” dedi.
Hükümetin salgındaki yönetiminin de aşı tereddüdünde rolü olduğuna dikkat çeken Bulut, salgının başından beri uygulanan tedbirlerle güven sağlanamamasının ve verilerde şeffaf davranılmamasının toplumda aşıya olan güveni de sarstığını kaydetti. Bulut ayrıca Bakan Koca’nın açıklamasındaki 65 yaş üstü vatandaşların, aşı tereddüdü yaşamamasına karşın aşı randevusunun alındığı E-Nabız internet sitesi ve Merkezi Hekim Randevu Sistemi (MHRS) ‘182’ telefon hattına ulaşamamış olabileceğine de dikkat çekerek aşı randevusu almanın kolaylaştırılmasını istedi.
“Türkiye’de çocuklarına aşı yaptırmayan 28 bin aile var”
Corona virüsü salgınıyla gündeme gelen aşı tereddüdünün yanısıra aşı karşıtlığı hareketi de birçok ülkede yükselişte. Dünya Sağlık Örgütü, 2019 yılında on küresel sağlık tehdidinden biri olarak aşı karşıtlığı fenomenini göstermişti.
Türkiye’de de bakanlığın herhangi bir hastalığa karşı zorunlu aşılama programı yok. Difteri, boğmaca, tetanos, kızamık, tüberküloz, poliomiyelit, hepatit B, kızamıkçık, kabakulak, pnömokok ve heamophilus influenza Tip b enfeksiyonları, hepatit A ve suçiçeği hastalıklarına karşı ücretsiz olarak tüm çocukların aşılanması, Bakanlık tarafından her yıl aşı takvimiyle tavsiye ediliyor. Buna “Genişletilmiş Bağışıklama Programı” (GBP) adı veriliyor. Ayrıca erişkinler için de ücretsiz aşı uygulaması mevcut.
Aşı yaptırmak istemeyen aileler ise “hastalıklar hakkında bilgilendirildiği ve aydınlatıldığı halde kendi özgür iradesiyle çocuğunun aşısının yapılmasına izin vermediğini” beyan edebiliyor. Daha önce Anayasa Mahkemesi de yasada olmayan bir hükümle kişilerin aşıya zorlanamayacağına ilişkin ihlal kararlarında zorunlu aşı konusunda Türkiye’de yasal boşluk olduğuna dikkat çekmişti.
Aşı karşıtlığı, bitme noktasına gelen bazı hastalıkların da yeniden canlanmasına neden oluyor. Örneğin Türkiye genelinde 2018 yılında 716 olan kızamık hastalığı vaka sayısı, 2019 yılında 2 bin 905’e yükselmişti. Türkiye’de çocuklarına aşı yaptırmayan 28 bin ailenin bulunduğunu hatırlatan Bulut, aşı karşıtlarının yaydığı yanlış bilgilere şöyle yanıt verdi: “Aşıların içerdiği cıva gibi bazı maddelerin otizm yaptığı iddiaları gündeme geldi. Halbuki bu bilginin yer aldığı yayının İngiltere’de yapılmasının üzerinden birkaç yıl sonra o yayının sahte olduğu ve gerçeği yansıtmadığı görüldü. O bilim insanı da daha sonra ülkesini değiştirdi. Yani o yayının hem sorunu vardı hem de bilgi kirliliği yarattı. Türkiye’de kullanılan aşılarda şu anda ‘thimerosal’ dediğimiz cıva kullanılmıyor” dedi. Bulut, sanayi kirliliğine bağlı olarak gıdalardan alınan ve ağır metal zehirlenmesine dahi yol açan zararlı metallerle, aşı içerisindeki mikrogram düzeyindeki civanın kıyaslanamayacağını da vurguladı.
“Aşılar Türkiye’de de zorunlu olarak yapılmalı”
Corona aşısı hakkında da toplumda yayılan, aşıların insan genetiğini bozacağını iddiasını da yalanlayan Bulut, “İnsanların mutasyon geçirmesine neden olacağı ya da genetik yapılarını değiştirmeye yönelik birtakım komplo teorileri üretiliyor. Bu komplo teorilerinin de bir geçerliliği yok bilimsel olarak. Çünkü hem Covid-19 pandemisindeki virüsün yapısı biliniyor hem de buna karşı oluşturulan aşıların hangi teknolojilerle üretildiği biliniyor. Bunlar bizim DNA’mıza entegre olarak, vücudumuzdaki genlerimize bağlanarak değişim yapabilen aşılar değil. Aksine içerdikleri antijenlerle vücutta bir bağışıklık uyarısı sağlayarak hastalığa karşı bir koruyuculuk temin ediyorlar” diye konuştu.
Türkiye’de Sağlık Bakanlığının zorunlu aşı uygulaması için yasa önerisi hazırladığını ancak üç yıldır bunun rafta tutulduğunu söyleyen Bulut, Almanya, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde aşıların zorunlu olarak uygulandığını, Türkiye’de de bunun yasalaşmasının yerinde olacağını belirtti.
Aşıyla önlenen hastalıklar
Türkiye’nin köklü bir aşı geçmişi de var. Kurtuluş Savaşı sırasında dahi tifüs aşısının yapılarak hastalığın önüne geçildiğini söyleyen Bulut, 1928-2011 yılları arasında faaliyet gösteren Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi’nin birçok yerli aşı ürettiğini hatırlattı.
Sıtma, tüberküloz, çiçek, çocuk felci hastalıklarında geçmişte Türkiye’de aşılamanın başarıyla yapıldığını söyleyen Bulut, “Türkiye’de özellikle son 14 aydaki pandemi döneminde bazı aşılar aksadı. Örneğin boğmaca, kızamık gibi aşılamalarda sorun yaşanıyor. Daha önce yüzde 100’lük oranlarla yapılabilen aşı başarısı, yüzde 95-96’lara geriledi ve bunun birçok nedeni var. Aile Hekimliği Merkezleri, eski sağlık ocaklarının gücüne sahip değil. Eskiden sürveyans (bulaşıcı hastalık takibi) memurlarıyla, sağlık memurlarıyla, hemşireleri ve ebeleriyle daha güçlüydü. Rutin aşı programında bugün bundan 3-4 yıl öncesine göre daha başarısızız. Suçiçeği aşısının temininde de bir sıkıntı var. Ailelerden gelen şikayetleri biliyoruz” dedi.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 1980-1984 yılları arasında ortalama 174 difteri vakası görülürken, 2015-2019 yılları arasında bu sayı aşılama sayesinde sıfırlandı. Aynı yıllar arasında ortalama 3 bin 619 olan boğmaca vaka sayısı 84’e, 21 bin 225 olan kızamık vaka sayısı 713’e, 110 olan tetanos vaka sayısı 16’ya; 159 olan çocuk felci sayısı ise sıfıra düşürüldü.
“Hekimlerin görevi sadece tedavi etmek değil, aşıyla korumak”
Ancak TTB Genel Sekreteri Bulut, Türkiye’nin toplum sağlığını ilk sıraya almayan sağlık politikalarıyla aşı uygulamasında da gerilediğini sözlerine ekledi. Bulut, “1980-1990’lardan sonra neoliberal yatırımlar, özel sektörün güçlendirilmesine yönelik adımlar, kamu sağlığını ikinci plana atan sağlık politikaları büyük bir tehlike yarattı. Bugün Türkiye’nin toplum sağlığına ayırdığı bütçe yüzde 3,5-4 arasında seyrediyor. Halbuki şehir hastanelerine gelince neredeyse şu anda Bakanlığın harcamalarının yüzde 50’si özel şirketlere gidiyor. Tedavi edici hekimlik, kapitalist sistemin bir ürünüdür. İnsanlar hasta olsunlar ki onları tedavi ederek para kazanılsın” dedi. Tıbbın en eski geleneğinin halkın sağlığını koruyarak ileride fazla harcamaya yol açmamak ve hekimlerinin görevinin de sadece insanlar hasta olduğunda tedavi etmek değil, onları hastalıktan korumak olduğunu söyleyen Bulut, bu süreçte en önemli rolün de aşıda olduğunu kaydetti.