1980'li yılların unutulmaz TV programı ‘Olacak O Kadar’, o dönemde halkın sorunlarını eleştirel bir mizah tarzıyla çeşitli televizyon kanallarında 2010 yılına kadar yayınlandı. Levent Kırca ve ekibinin hazırladığı skeçleri halen milyonlarca kişi internet üzerinden izliyor.
Alpagut Eren, ‘Olacak O Kadar’ın yayına başlamasının ardından kısa bir süre sonra Levent Kırca’nın ekibine katılan sanatçı ve metin yazarlarından biri.
Uzun yıllar Levent Kırca ile birlikte çalışan Eren, yaklaşık yedi yıl çalıştığı ekipten mimarlık yapmak için ayrılmış. Türkiye ve Rusya’da mimarlık yapmış, Rusya’da işini bırakıp yeniden Türkiye’ye dönüp Kırca’nın tiyatro müdürlüğünü yapmış. Hani sahne tozunu yutan bir daha kurtulamaz derler ya, Eren de mimarlıkla tiyatro arasında sürekli gidip gelmiş.
Your browser doesn’t support HTML5
Eren, beş yıldır New York’ta mimar olarak çalışıyor, bir taraftan da senaryo yazıyor. Eren, o yıllardaki mizahı ve günümüz Türkiye’sinde mizahın geldiği durumu VOA Türkçe’ye anlattı.
Eren o yılları çok özlediğini söylüyor: “Sadece ben değil hepimiz o yılları çok özledik. Mizahın olduğu o yılları. Tüm Türkiye özledi. Türk halkı özledi. Çünkü o dönemdeki sansürler aman seyircimizi etkilemesin, aman şu ayıba kaçar gibiyken şimdi artık ipin ucu kaçmış durumda. Bu çok önemli diye düşünüyorum. O zamanki sansür keşke şimdi olsa. Keşke o kadar olsa.”
Levent Kırca metin yazarı arıyor
Eren tesadüfler sonrasında kendisini sahnede ve mizah yazarken bulduğunu ifade ediyor:
“1987 yılında İTÜ Mimarlık Fakültesi son sınıftayken bir şiir kitabı çıkartmıştım ’Duvara Astığım Pencere’ diye. Bir arkadaşım bana Levent Kırca’nın bir metin yazarı aradığını söyledi. O döneme kadar hiç mizah yazmamıştım. O zamanlar Levent Ağabey'in ofisi Beyoğlu’ndaydı. Yanıma gitarımı da alıp gittim. Kapıyı o açtı. İlk kez tanışmıştık, bana çok sıcak davrandı. Gitarımı görünce bana bir de Olacak O Kadar şarkısı yap bakalım dedi. Bir hafta sonra ilk skeçlerimi ve yaptığım ‘Olacak O Kadar’ şarkısını ilettim. "Şarkı fena olmamış" dedi. Skeçlerimi Levent Kırca'ya bıraktım bir sonraki görüşmemizde ise Levent Kırca bana Olacak O Kadar için yazdığım skeçlerin televizyon çekimlerine başladıklarını söyledi. O kadar çok sevinmiştim ki. İşte Olacak O Kadar serüvenim böyle başladı.
İlk başlarda parça başı çalışıyordum. Daha sonra ofiste bana bir masa verdiler tam zamanlı çalışmaya başladım. Bir süre sonra Levent Ağabey yazdığım skeçlerin dışında bana hem tiyatroda hem de skeçlerde rol de vermeye başladı. O sahneye ilk çıktığım anları hiç unutamıyorum. İlk kez Kenterler Tiyatrosu'nda sahnelenen, Aziz Nesin’in ‘Toros Canavarı’ oyununda sahneye çıktım. O sahneye çıktığım an, 'her halde kalp krizi böyle geçiriliyor' dedim. Ölmekle ölmemek arasındaki bir andı. O heyecanı her sahneye çıkışımda yeniden hissettim."
O ilk yıllarda çok kısıtlı bir ekiple çalıştıklarını belirten Eren, “İlk yıllarda ‘Olacak O Kadar’ın’ metinlerini, Levent Kırca, ben ve bir başka arkadaşımız olmak üzere üç kişi yazıyorduk. O arkadaşımız ayrılınca bir süre metinleri Levent Kırca ile ikimiz yazdık. Daha sonra ekibimize başka yazar arkadaşlar katıldı. Bir yazarlar ekibimiz oluştu. Daha sonra ekip çalışması sistemimiz vardı" diye konuştu.
“Levent Kırca sahnedeyken bile bizi gülmekten kırıp geçirirdi”
Levent Kırca’nın ünlü sarhoş tiplemesinde polis rolüyle yer alan Eren, “Oradaki polisi bir çok farklı arkadaşlarımız da oynadı ama Levent Ağabey’in o tiplemesi gerçekten çok komikti. Beni her zaman sahnede oynarken güldürürdü. Benim karşıma geçer sırtı seyirciye dönük kulaklarını oynatırdı. Ben tutamazdım kendimi. Çaktırmadan önüme geçer, kulaklarını oynatırdı. Bende seyirciye yüzüm dönük gülme krizlerine girerdim. Sahnede çok gülme krizine girdiğimiz anlar olmuştur" dedi.
“O zamanki sansür keşke şimdi de olsa”
Eren, o yıllarda TRT’de yayınlanan Olacak O Kadar’ın bazen sansürün makasına takıldığını belirterek, “O dönemlerde skeçlerin çekimleri sonrasında Levent Ağabey videoların montajlarına girerdi. Montaj sabahlara kadar sürerdi. Hazırlanan yayın bantlarını sabahın erken saatlerinde Ankara’ya götürürdü. Çok ufak şeylere takılırdı Ankara’daki sansürcü arkadaşlarımız. Kızardı, yayın kasedini geri getirirdi.Tekrar o bölümleri düzeltirdik, yeniden Ankara’ya götürürdü. Şimdi görüyorum ki o yılları mum ile değil fenerlerle, meşalelerle arıyoruz. Çünkü o dönemdeki sansürler aman seyircimizi etkilemesin, aman şu ayıba kaçar gibiyken şimdi artık ipin ucu kaçmış durumda. Bu çok önemli diye düşünüyorum. O zamanki sansür keşke şimdi olsa. Keşke o kadar olsa.”
“Mizah güçsüzün güçlüye karşı silahıdır“
Eren, o yıllardan günümüze mizahın geldiği durumu da şöyle ifade etti:
“Levent Ağabey mizah için şöyle derdi; 'Mizah güçsüzün güçlüye karşı silahıdır’ derdi. Bu çok önemlidir. Mizahla televizyonlardan destursuz her eve girer ve her türlü eleştirinizi de yapabilirdiniz. Bu bir silahtı aslında ama bilinçli olarak bu silahtan yoksun bırakıldık. Bunun bir silah olduğunu çok iyi bilenler ve halkın aydınlanmasını istemeyenler bunu bir şekilde engellediler. Tabii bizler şimdi mizahı özler durumdayız. Mizaha aç durumdayız. Çünkü artık hiç bir eleştirisel platformumuz yok. Sadece karşı tarafın yapmak istedikleri, dikta ettikleri bir takım biçimler var. Biz de bu silahtan yoksun bırakıldık, tabii bilinçli olarak. Güçsüz kaldık ve dolayısıyla yenilgiye uğruyoruz. Biz bu silahı kullanamazsak tamamen yenileceğiz. Böyle bir noktaya gidiyor Türkiye ne yazık ki.”