Nükleer Enerjiye Geçişte Duraklama Bekleniyor

Nükleer Enerjiye Geçişte Duraklama Bekleniyor

Aralarında İran ve Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülke, elektrik üretmek için nükleer enerjiye yönelirken geçen ay Japonya’da meydana gelen deprem ve tsunami büyük bir nükleer faciaya yol açtı. Uluslararası nükleer standartlar, santrallerin güvenliğine ne kadar önem verse de, Japonya gibi gelişmiş bir ülkede bile son derece iyi tasarlanmış nükleer tesislerde kazalar olabiliyor.

11 Mart günü Japonya, tarihinin en şiddetli depremiyle sarsıldı. Bunun hemen ardından dev dalgalar ülkenin doğu kıyılarını sular altında bıraktı. Tsunami, depremin yarım bıraktığı işi fazlasıyla tamamlamış, yolunun üzerinde bulunan her şeyi silip süpürdüğü gibi, başkent Tokyo’nun kuzeyindeki Fukuşima nükleer santrali de bu durumdan nasibini almıştı.

Çifte felaket, santraldeki nükleer reaktörlerin soğutma sistemlerini devre dışı bıraktı.

Alınan tüm acil tedbirlere rağmen reaktördeki yakıt çubukları tehlikeli derecede ısındı.

Depremden bir gün sonra reaktör binalarından birinde meydana gelen patlama durumu daha da kötüleştirdi. İki gün sonra ikinci reaktörde benzer bir patlama yaşandı. Bir gün sonra da üçüncü reaktör. Sonuçta ortaya çıkan radyasyon sızıntısı bugün de devam ediyor.

Japon yetkililer, Fukuşima santralinin 20 kilometre yakınındaki bölgeyi boşalttı. Yarım milyona yakın kişi evlerini terk etti. Santrale yakın bölgelerde yaşayanlar sürekli radyasyon taramasından geçirildiği gibi, çok uzak bölgelerde bile radyoaktif unsurlara rastlandı.

Artan radyasyon oranı üzerine santralde çalışanların tahliyesi günlerce sürdü.

Reaktörleri radyasyon sızıntısına karşı muhafaza edecek beton ve çelik kaplar şu anda sürekli gözlem altında. Fukuşima nükleer santralindeki bu faciaya yol açan durum, bu yapılardan en az birinde meydana gelen çatlağa bağlanıyor.

Viyana’daki Uluslararası Atom Enerjisi Dairesi eski yetkililerinden Philippe Jamet, bu koruma kaplarının çok önemli olduğunu vurguluyor:

“Bunlar radyasyon sızıntısını önleyecek unsurlardan biri. Çevreyi ve insanları kaza anında radyasyon sızıntısından korumak gerekiyor.”

Tarihin en büyük nükleer faciası, 25 yıl önce Ukrayna’daki Çernobil nükleer santralinde yaşandı. Sovyet döneminde inşa edilen bu köhne santralde reaktörleri muhafaza edebilecek kaplar kurulmamıştı.

26 Nisan 1986’da Çernobil’de, dördüncü ünitedeki reaktör aşırı ısınma yüzünden patlamış, patlamanın şiddetinden binanın tavanı uçmuştu.

Santralin kuzeyindeki Pripyat kentinde halk gece uykusunda radyasyon bulutları tarafından sarılmıştı.

Dördüncü reaktördeki nükleer yakıt ve çevresindeki grafit koruma günlerce yandı. Helikopterlerden boşaltılan kum ve yangın söndürme malzemesi hiçbir yarar sağlamadı.

Yangının yaydığı radyoaktif parçacıklar rüzgarla Ukrayna’nın tamamı, Beyaz Rusya, Rusya, İskandinav ülkeleri, İngiltere, Avrupa’nın birçok bölgesi ve hatta Türkiye’ye yayıldı.

Çernobil çevresindeki Pripyat da dahil 30 kilometrelik alan, tamamen boşaltıldı.

Çernobil’deki enkazı temizlemek için binlerce işçi görevlendirildi. Patlayan reaktör, hala aktif durumdaki tehlikeli yakıtıyla birlikte tamamen betonla örtüldü.

Pripyat artık bir hayalet şehir. Evler, okullar, parklar, birçok bina yıkıntı halinde. Doğa bu toprakları yeniden sahipleniyor. Bir zamanlar 50 bin kişinin yaşadığı Pripyat’a belki bir daha kimse dönmeyecek. Geriye sadece, felaketin etkisiyle alelacele bırakılmış anılar kalmış.

Sovyet hükümeti o dönem Çernobil’deki reaktör patlamasına dayanarak yalnızca 31 kişinin öldüğünü açıklamıştı.

Ama Dünya Sağlık Örgütü, temizlik çalışmalarında görev alanlar arasındaki 2 bin 200 kişinin radyasyon bağlantılı hastalıklardan öleceğini tahmin ediyor. Radyasyonun etkilerinin yıllar süreceği dikkate alındığında, örgüte göre ölü sayısı 4 bini bulabilir.

Çernobil’den yedi yıl önce, Amerika’nın Pennsylvania eyaletinde bir başka felaket yaşandı. 28 Mart 1979’da Three Mile Island nükleer santralindeki reaktör muhafaza odasında bir arıza meydana geldi.

Soğutma suyunda yaşanan düşüş, ikinci ünitedeki nükleer yakıtın kısmi erimesine yol açtı. Ancak koruma kaplarında bir şey olmadığı için radyasyon çevreye sızmadı.

Three Mile Island kazası, Amerikan nükleer enerji sektöründe güvenlik önlemlerinin ciddi biçimde arttırılmasına neden oldu.

Nükleer Enerji Enstitüsü Başkan Yardımcısı Tony Pietrangelo anlatıyor:

“Three Mile Island kazası, çalışmalarımızın sürekli kontrolden geçirilmesi ve düzeltilmesi ihtiyacını doğurdu. Gevşekliğe izin verilmedi. Çalışanlar sürekli eğitildi. Acil durumlarda alacağımız önlemler sürekli geliştirildi.”

Dünyadaki tüm nükleer santrallerde güvenlik en öncelikli konu. Çalışanlar sürekli eğitimden geçiriliyor ve faaliyetler sürekli gözlem altında tutuluyor.

İran Atom Enerjisi Dairesi, ülkenin ilk sivil nükleer tesisi olan Buşehr santralinde de aynı önlemleri aldıklarını söylüyor. Santral Basra körfezi bölgesindeki ilk sivil nükleer tesis. Ancak uluslararası toplumun bu konuda kuşkuları var.