New York’taki Pennsylvania Tren İstasyonu açılalı yüz yıl oldu. Yüz yıl önce 27 Kasım 1910 tarihinde ilk kez yolcu trenleri Hudson Nehri’nin altından geçerek Manhattan Adası’na seferlere başladı. Manhattan’ın ortasındaki bu dev neoklasik bina açılışından 50 yıl sonra yıkılmıştı.
Bugün kısaca Penn İstasyonu olarak bilinen tren garıysa yeraltında. Ancak Penn İstasyonu’nu üçüncü kez canlandırmak için yeni planlar yapılıyor. Amaç, New York’a trenle varmanın heyecan ve güzelliğini yeniden canlandırmak.
"Bir zamanlar New York’a tanrılar gibi girerdik. Şimdiyse delikten giren fareler gibiyiz.” Bu sözler mimarlık tarihçisi Vincent Scully’ye ait. Scully, bir zamanların gösterişli Penn İstasyonu’nu 1960‘larda yeraltına kurulan sıkışık ve kasvetli yeni istasyonla karşılaştırıyor.
Mimar Charles McKim’in Roma mimarisinden esinlenerek tasarladığı mermer ve pembe granit yapıyı, 1910’da açıldığı gün 100 bin kişi görmüştü. ”Büyük Pennsylvania İstasyonu”nun yazarı Lorraine Diehl, çocukken istasyonda oynadığını hatırlıyor ve şunları söylüyor: "İstasyonun her köşesi hayalgücümüzüharekete geçiriyordu. Örneğin Sekizinci Cadde’den istasyona girdiğinizde hemen tren hangarını ve büyük garı görürdünüz. Demir kolonlar ve cam tavan büyüleyiciydi. Toz parçacıkları havada asılı kalır, adeta donardı. Buranın bir serüvenler odası olduğunu düşünürdük. Daha trene binmeden hayalgücümüz kendi yolculuğuna çıkardı.”
İstasyon binası, gece ve gündüzü simgeleyen kartallar ve kadın heykelleriyle süslenmişti. New Yorklu sanatçı William Low, resimli kitabında heykellere de geniş yer veriyor. Low, ilk istasyon binasını hiç görmemiş olsa da eski fotoğraflardan çok etkilendiğini söylüyor: "Bu bina insanda derin bir hayranlık uyandırıyor. Grand Canyon’u ilk kez görmek gibi birşey. Hislerinizi kelimelerle anlatmanız mümkün değil.”
Low kitabında istasyonun değişik bölümlerini resimlemiş. Holün gece cam ve çelik çatı altındaki görüntüsü, lokantalar ve kemeraltıyla romancı Thomas Wolfe’un ‘zamanın sesini rehavet içinde ölümsüz bir mırıltı gibi saklayacak kadar büyük’ diye tanımladığı kubbeli bekleme salonu resimlerde yeniden hayat buluyor.
1960‘ların başında, istasyonun sahibi olan Pennsylvania Demiryolu Şirketi zor günler geçiriyordu. Bu nedenle istasyonun yeryüzündeki bölümü, Madison Square Garden adlı spor salonunu inşa edecek müteahhitlere satıldı. William Low anlatıyor: "İstasyon binası yıkıldı. Bütün o heykeller söküldü ve New Jersey’deki çayırlık alanlara adeta çöp gibi atıldı.”
İstasyonun 1963’te yıkılmasını sadece altı mimar protesto etmişti. Ancak yıkımın büyük bir kayıp olduğu sonradan anlaşıldı ve kentteki önemli yapıları koruma altına alan yasa çıkarıldı. Anıtları Koruma Dairesi Başkanı Peg Green şöyle konuşuyor: "Şimdi New York’taki Penn İstasyonu’ndan kimse memnun değil. Orijinal istasyon binasını görmeyenler bile bu büyük kaybın yasını tutuyor. Eski binanın yıkılması belki de New York’ta işlenen en büyük mimari suçtu.”
Peg Breen, New York’taki önemli yapıların korunması için çalışan bir kuruluşun başkanı. Breen ve ekibi, 1993 yılından buyana, karşılarındaki eski postane binasını Penn İstasyonu’nun üçüncü versiyonu haline getirmek için çalışıyor. Breen binayı şöyle anlatıyor: "Postane binası 1912’de Penn İstasyonu’nun da mimarı olan Charles McKim tarafından tasarlanmıştı. Postane, istasyonun mimari ikizi. Kamuya açık alanların halkı yüceltmek amacıyla inşa edildiği bir zamanda yapılmış. Bina size adeta ‘New York harika bir kent, sen de olağanüstü bir yerde olan iyi bir vatandaşsın’ derdi.”
Eski postane binasını yeni Penn İstasyonu’na çevirme projesinin 8 yıl sürmesi ve maliyetin bir milyar dolardan fazla olması bekleniyor. Yine de birçoklarına göre, yeni istasyon tamamlandığı zaman eskisinin sadece silik bir gölgesi olacak. Ancak Breen, tren yolcularına New York’a güzel bir kapıdan girme şansı vereceklerini söylüyor.