İklim krizine yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler üretmek amacıyla dünya çapında eş zamanlı düzenlenen Climathon etkinliğinin bu yıl Türkiye’deki 3 adresinden biri Mersin’di. 25-26 Ekim tarihlerinde düzenlenen etkinlikte, kentin iklim krizine hazırlıklı olmadığı uyarısı yapıldı.
Etkinliğe konuşmacı olarak katılan Doç. Dr. Esra Şahin Burat, küresel ısınmadan Türkiye’de en çok etkilenecek şehirlerden birisinin, bir kıyı kenti olan Mersin olduğunu söyledi. VOA Türkçe’ye konuşan Burat, “'İklim Kahini’ denilen belli başlı bilim adamları var dünyada. 50 yıl içerisinde (dünya genelinde) 3 metre kadar bir deniz yükselmesi öngörüyorlar. 3 metre hesaplayarak Mersin haritasına baktığınızda bütün dolgu alanlarını, limanı, marinayı, Adnan Menderes Bulvarı’nı ve onun altında kalan bütün alanları biz önümüzdeki 50 yıl içerisinde denize kaybedeceğiz. Deniz ondan aldığımızı, dolguyla kazandığımızı düşündüğümüz alanları bizden geri alacak.” dedi.
Burat’ın bahsettiği "İklim Kahinleri”, 2016 yılında tartışma yaratan bir araştırmaya imza atan James Hansen ve 18 meslektaşı. Eski bir NASA çalışanı olan Hansen, küresel ısınmaya dikkat çeken ilk bilim insanlarından. Atmospheric Chemistry and Physics (ACP) isimli akademik dergide yayımlanan araştırmada Hansen 50 ila 150 yıl arasında deniz seviyesinin küresel ısınmaya bağlı olarak “birkaç metre” yükselebileceği uyarısı yapmıştı.
Mersin Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Mimarlık Bölüm Başkanı olan Burat, iklim krizinde mimarinin birinci derecede sorumluluğu olduğunu vurguluyor: “Küresel ısınmaya sebep olan sera gazlarının üretiminin yüzde 60’ından binalar sorumlu. Kentlerimiz, kentleşme biçimlerimiz, binalarımız, onların tasarımları, üretimleri, malzemeleri, kullanımları, kullanımları sırasında tüketilen enerji iklim değişikliğiyle birebir ilişkili. O yüzden tüm mimarların çok ilgili olması gereken bir konu... Mersin mimari anlamda iklim krizine pek çok açıdan hazırlıklı değil. Örneğin yumuşak veya geçirimli yüzey tartışması, bunun önemi hiç dikkate alınmıyor imar planlarında. Dikkat ederseniz Mersin’deki sitelerin etrafı ya betondur ya asfalttır. Büyük bir kısmı otoparktır, geri kalanında da küçük, numunelik çocuk oyun parkları yapılır. Ondan sonra bir aşırı yağış geldiğinde suyun gidebileceği yer yok. Bütün kenti su basıyor çünkü suyu toprağın emmesi lazım ve biz bunu tamamen artık olanaksız hale getirmiş durumdayız. Belki de hiç sele yol açmayacak bir yağış bile Mersin için tehdit oluşturuyor. Kentimizde farkındalık eksikliği de var. Arada bir aşırı yağış olduğunda, sel, taşkın olduğunda ‘gelir geçer’ gibi bir algı var. Bunun birebir iklim kriziyle ilişkili olduğuna dair bir farkındalık yok. O yüzden ilk hedefimiz bu farkındalığı oluşturmak.”
122 şehirde eş zamanlı
Climathon etkinliği Burat’ın vurguladığı farkındalığa katkı sağlamak amacıyla düzenleniyor. 5 yıl önce hayata geçirilen platform, dünyanın farklı kentlerinde eş zamanlı etkinlikler düzenliyor. Bu yıl toplam 122 şehirde yapıldı. Türkiye’de ilki geçen yıl İzmir’de düzenlenmişti. Bu yılki adresler de İstanbul, İzmir ve Mersin oldu.
Mersin’de, Büyükşehir ve Yenişehir Belediyeleri desteğiyle düzenlenen Climathon etkinliklerinin Türkiye ayağını İdema Uluslararası Kalkınma Yönetimi üstleniyor. İdema Bölge Direktörü Mehmet Sarıca, VOA Türkçe’ye girişimin Mersin boyutuyla ilgili bilgi verdi: “Mersin’de bu merkezin kurulmasıyla beraber burada da bir akreditasyon başvurusu yaptık. İklim (krizi) Türkiye’nin pek çok şehrini etkilemesine rağmen, Mersin'i, Çukurova havzasında olan şehirleri çok daha fazla etkiliyor… Fikrimizi buradaki çevre örgütleriyle, Çevre Mühendisleri Odası ile, Üniversite ile, belediyedeki birimlerle paylaştığımız zaman herkes aynı dertten muzdarip. Burada bir şey yapılmıyor değil, yapılıyor ama topyekun halkın da bu bilinçle mücadele etmesi daha hızlı bir çözüm getirecek ve etkilerin azaltılması, yavaşlatılması ve bir süre sonra da durmasını sağlayacaktır. Burada bir farkındalık yaratmak Mersin’in kazancına olacak bir şey.”
“12 yılımız kalmadı"
Climathon’a konuşmacı olarak katılan İklim ve Enerji Uzmanı Önder Algedik de Türkiye ve Mersin'le ilgili dikkat çekici veriler sundu. İklim krizine müdahalede Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli'nin (IPCC) savunduğunun aksine 12 yılımızın kalmadığını ileri süren Algedik, "Bilakis 12. kattan düşüyoruz ve acil tutunmamız gerekiyor.” dedi.
Algedik’e göre derhal alınması gereken çok ciddi önlemler var: “Bilim şunu söylüyor; çok kısa bir sürede, hatta mümkünse bugün, fosil yakıtlardan kurtulmamız gerekiyor. Bunun için de bunu destekleyen politikalara son vermemiz gerektiğini söylüyor. Bu ne demektir? Asfalt ve beton dökmemek. Çünkü döktüğünüz asfalt daha fazla otomobil olarak geri dönüyor. 5 temel başlık var. Doğalgaz, kömür ve petrol ve bunların yanında doğa yıkımına yol açan, iklim değişikliğini hızlandıran asfalt ve betonu bırakmamız gerekiyor. Kısıtlı bir zamanda plan, politika ve projelere sahip olmak gibi konularda üretim yapmamız gerekiyor.”
Peki bu hedefler gerçekçi mi?
Algedik şunları söylüyor: “Dünya tarihini 24 saate sığdırırsanız insanlık tarihi son 1 dakikanın içinde saniyelerle ölçülüyor. İnsanlık tarihini 24 saate sığdırırsanız fosil yakıt kullanımımız birkaç saniye. Biz varlığımızı (bundan önce) böyle sürdürebildik. Şu an teknoloji bunun çok daha fazlasını yapmaya müsait… Daha fazla tüketime dayalı, üretimi beslemek için tüketime dayalı bir ekonomik model bu dünyayı kullanılmaz hale getirdi. Asıl soru da bu; aslında bu (mevcut durum) gerçekçi mi?”
Algedik Türkiye’de iklim krizini yavaşlatacak bir politika olmadığını söylüyor, iklim kriziyle ilgili projeye planların göstermelik olduğunu savunuyor. “Türkiye iklim değişikliği çerçeve sözleşmesine zirvelerde konuşulduktan 12 yıl sonra taraf oldu. Bunu kendi mevzuatına uyarladı ama hiçbir şey yapmadı.”
“Mersin’de çimento üretimi limon üretiminden fazla”
Türkiye’nin iklim kriziyle ilgili sınıfta kaldığını savunan Algedik, şunları söylüyor: “Türkiye dünyadaki karbon yoğun iklim politikalarından kaçan şirketlerin adresi olmaya çalışıyor. Bunun en iyi örneği çimento sektörü. Şu an Türkiye, İtalya, Fransa, İsviçre, Almanya gibi ülkelerin çimento firmalarının yatırım yaptığı bir ülke. Hatta daha alasını söyleyeyim, Brezilyalı bir çimento üreticisi bile Türkiye’de. Sadece çimento deği;, otomobil fabrikaları, benzer şekilde kömür yatırımlarının adresi oldu uzunca bir süre.”
Algedik bir tarım şehri olan Mersin’in de asfalt ve çimentodan payını aldığını vurguluyor. “Mersin’de limon üretimi çok fazla, Türkiye genelinde bir numara. Ama Mersin’in en çok ürettiği şey limon değil. Mersin Büyükşehir Belediyesi (2017’de) 500 bin ton asfalt dökmüş. İlçe belediyelerini kattığınız zaman (614 bin ton olan) limonu geçiyoruz.” Algedik Mersin’de bir yılda üretilen çimentonun ise 6.6 milyon tona ulaştığını söylüyor. “Bu ne demek? 10 yılda 50 milyon ton olduğunu düşünelim, bu 50 milyon ton topraktan daha da fazlasının alınması demek. Portakal bahçelerinin azalması demek, iklim felaketlerinin artması demek. Bana bu her şeyi anlatıyor.”
Önder Algedik iklim kriziyle mücadalede yerel yönetimlere de büyük sorumluluk düştüğünü söylüyor: “Yerel yönetimler asfaltı yasaklayabilir. Şu an Türkiye’de yılda kişi başına 1-1 buçuk ton asfalt döken belediyelerimiz var. Yerel yönetimler betonu yasaklayabilir çünkü şu an Türkiye’de hiçbir şey yapmasanız, iklim değişmese bile dökülen beton yüzünden her yağışın sel felaketine dönüşmesi garanti."
Projeler yarıştı
Climathon kapsamında Mersin’deki etkinliklerde bir proje yarışması düzenlendi. Katılımcılar toprak, su ve hava temalı projeler hazırladı. 24 saat süren hazırlık sürecinin ardından projeler jüriye sunuldu. Birinciliği “Kelebek Etkisi” adlı projeyle Hatice Karataş, Fatma Uğur, Seda Doğar, Pınar Demir, Seray Mübarek’in oluşturduğu grup kazandı. Proje organik atıkların organik gübre olarak kullanımını öngörüyor. Aslen matematik öğretmeni olan Hatice Karataş projeyle ilgili bilgi verdi: “(Projenin) temelde anlattığı şey atıklarımızı doğru ayrıştıramamamız. Bununla ilgili bir çözüm ürettik, atıklarımızı nasıl doğru ayrıştırırız ve bundan nasıl bir fayda sağlarız üzerine. Çünkü son zamanlarda kimyasal gübre kullanımı çok fazla arttı ve bu artış hem havayı hem toprağı hem suyu çok fazla kirletir vaziyete geldi. Kompost (çürütme) sistemiyle, yani organik atıkların kompostlama yöntemiyle organik gübreye dönüştürülmesi aslında… Gübre elde ediyoruz oradan, o gübreyle de toprağımızı yeniden gübrelediğimizde hem kimyasal atık kullanmadığımız için bir tasarruf sağlamış oluyoruz, hem toprağa zarar vermiyoruz, hem de toprağın verimliliğini yani kalitesini artırıyoruz. Çünkü o organik atıktaki verim hiçbir şeyde yok.”