Kadına yönelik şiddet Türkiye’nin özellikle son yıllarda değişmeyen tek gündemi olmaya devam ediyor. 8 yaşındaki Narin Güran cinayeti, 19 yaşındaki iki genç kızın öldürülmesi, Rojin Kabaiş’in şüpheli olduğu iddia edilen ölümüne kadar uzanan süreçle birlikte Türkiye’de her ay birkaç kadın öldürülüyor. Hem cinayet hem şiddete maruz kalan kadınların mücadelesi her geçen gün daha da artıyor. Tıpkı şiddet kurbanı Diyarbakırlı Mutlu Kaya gibi.
Your browser doesn’t support HTML5
Anne Hanım Kaya, 29 yaşındaki kızı Mutlu Kaya’yı “bebeğim” diyerek seviyor. Her gün saçlarını tarıyor, ayakkabılarını giydirip, yürüyüş bandında spor yapmasına yardım ediyor. Anne Kaya’nın hayatı kızının erkek arkadaşı tarafından vurulduğundan beri böyle. Mutlu Kaya’nın ağır yaralanarak yüzde 97 engelli kaldığı saldırının üzerinden 9 yıl geçti. Bu süre zarfında ailesi onu bir an olsun yalnız bırakmadı. Bazen annesi bazen ablası Songül’ün desteğiyle Mutlu, uzun bir tedavi sürecinin ardından, zor da olsa birkaç adım atmayı başardı.
Kadına yönelik şiddet denince, Diyarbakırlı Kaya ailesi ilk akla gelenler arasında yer alıyor. Aile erkek şiddetinin sembolü gibi. Ailenin iki kızı, beş yıl arayla erkek şiddetinin kurbanı oldu. Erkek arkadaşının silahlı saldırısı sonucu ağır yaralanan Mutlu Kaya, yüzde 97 engelli halde yaşama tutunmaya çalışıyor. Ablası Dilek ise artık hayatta değil.
İlgili Haberler Dünya Çocuk Günü’nde Türkiye’de ve Ortadoğu’da karamsar tablo8 çocuklu bir ailede büyüyen Mutlu Kaya, güzel sanatlar lisesinde okurken, bir ses yarışmasına katıldı. 19 yaşındaki genç kadının sesinin güzelliği jürinin dikkatini çekmişti. Ancak Kaya’nın neredeyse tüm Türkiye tarafından tanınmasına neden olan olay bundan sonra yaşandı. Kaya, arkadaşı Veysi Ercan tarafından başından silahla vurulunca bütün hayatı değişti. 58 gün yoğun bakımda kalan genç kadın, mucizevi bir şekilde hayatta kalmayı başardı. Ancak geride yüzde 97 engelli bir vücut ve yıkılan hayaller kaldı. Daha önce amatör ligde futbol oynayan, beden eğitimi ve spor bölümünde okuyan Kaya, kendi tabiriyle, “dört duvar arasına” mahkum oldu.
Uzun bir tedavi sürecinin ardından az da olsa toparlanan Kaya, hayatının büyük bölümünü evde geçiriyor. Fırsat buldukça kedisi Maşa ile oynuyor. Zamanını kitap okuyarak geçiren Kaya, müzikten de kopmadı. Orgunu elleri tuttuğu kadar çalmaya devam ediyor.
Kaya, müzik, kitap ve egzersizlerinden kalan zamanında şiddet gören kadınlar için çalışıyor. Sosyal medya üzerinden takipçileriyle buluşan Kaya, şiddet gören kadınların sesini duyurmaya çalışıyor.
VOA Türkçe ile evinde yaptığı görüşmede Kaya, kadınların ölüm haberlerini aldıkça üzüldüğünü söyledi. Kadınlar için mücadele etmeyi sürdürdüğünü dile getiren Kaya, “Güçlü durmaya çalışıyorum, savaşıyorum. 9 yıl oldu, mücadele etmeye devam ediyorum. Asla pes etmiyorum. Kadınlarımız için, ölen kızlarımız için mücadele ediyorum. En son haberlerde İkbal, Ayşenur, Narin, Rojin vardı. Bunları görüyorum üzülüyorum. Kendi çapımda mücadele etmeye çalışıyorum. Kendi sesimi duyurmaya çalışırken, ölen kızlarımızın, çocuklarımızın da hakkını aramaya çalışıyorum elimden geldiğince” dedi.
Kadınların çabaları sonucu toplumda duyarlılık oluştuğunu savunan Kaya, yasaların değişmesi gerektiğine inanıyor.
Vuran serbest, Kaya endişeli
Kaya’yı başından vurarak engelli kalmasına neden olan Veysi Ercan 15 yıl hapis cezasına çarptırıldı. 7 yıl hapis yatan Ercan, iki yıl önce tahliye edildi. Ercan’ın dışarıda olması Kaya’yı tedirgin ediyor. Sosyal medyada sahte hesaplardan tehdit mesajları aldığını anlatan Kaya, “O da Diyarbakır'da, ben de Diyarbakır'dayım. Sadece 7 yıl yattı. Ben 9 yıldır şu dört duvar arasındayım. Benim elim, ayağım tutmuyor. Bunun acısını yaşıyorum. Bir yandan işte tedavi olmaya, iyileşmeye çalışıyorum. Tehdit mesajları alıyorum sahte hesaplardan. O mu değil mi bilmiyorum. Polise verdim ama ne olacak bilmiyorum. Mesajları kim atıyorsa ortaya çıkarılsın istiyorum” diye konuştu.
“Şiddet mağduru kadınlara zorunlu psikolojik destek verilmeli”
Diyarbakır’da görev yapan Klinik Psikolog Duygu Berekatoğlu kadınlara yönelik şiddetin sadece fiziksel olmadığına dikkat çekerek, cinsel, ekonomik, psikolojik ve dijital şiddet mağduru kadınlar olduğuna da vurgu yaptı. VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Berekatoğlu, kadınların tek başına şiddetle baş etmesinin Türkiye'de mümkün olmadığını söyledi.
Kadına yönelik şiddette psikolojik desteğin önemine vurgu yapan Berekatoğlu, “Burada aslında kadının psikolojik destek almasından ziyade, her şeyden önce şiddet gösterenin kontrol altında tutulup psikolojik desteğin zorunlu kılınması gerekiyor. Tabii ki kadının gördüğü travma ve hatta varsa etrafta çocuklar da ikinci travmaya maruz kaldığı için aile desteğinin de gerekliliği çok önemli bu noktada. Çünkü şiddet gören çocuk büyüdükten sonra şiddeti uyguluyor. Bundan kaynaklı psikolojik terapi, psikolojik destek, adaletin sağlanması ve cezaların caydırıcı olması yani devletin politikası da bu noktada çok önemli. Psikolojik desteğin zorunlu kılınması gerekiyor ve bunun devlet tarafından sağlanması gerekiyor. Çünkü bireyler, çoğunlukla ekonomik özgürlüğünü kazanmamış bireyler ve psikolojik destek alma noktasında zorlanıyorlar” diye konuştu.
Manşetlerden düşse de gündemdeki yeri değişmiyor
Türkiye’de hızlı değişen gündemle birlikte şiddet manşetlerden satır aralarına kaymaya başladı. Veriler Türkiye’de kadın ve kız çocuklara dönük şiddette ve şüpheli ölümlerde iniş çıkışlara işaret etse de, cinayet ve şüpheli ölüm oranları yılda 400’ü aşan seviyeleri hiç terketmedi.
Sivil toplum örgütlerine göre İstanbul Sözleşmesi gibi uluslararası çözüm reçeteleri Türkiye’de bir dönem yürürlükte olsa da hiç uygulanmadı. Şiddetle mücadele kadın örgütlerinin omzuna yıkıldı ve kamu sorumluluklarından kaçtı. İktidara göreyse sivil toplum ideolojik ajandalarla hareket edip sorunun istismarına yöneldi, esas amaçsa “iktidarı yıpratmaktı.”
Şiddetle mücadelede kamu kurumları nerede ve sivil toplumun mücadele stratejisi ne?
21 Ekim’de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi'ndeki toplantıda "Şiddete sıfır tolerans" ilkesini benimsediklerini belirterek Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele IV. Ulusal Eylem Planı’nı anlattı. Bakan Göktaş’ın bahsettiği ve 2021 ile 2025’i kapsayan eylem planının 2008 ve 2014 verilerini kullanarak hazırlandığı ve 10 yıl geriden geldiği görüldü.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu (KCDP) Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, 2010 yılında mücadeleye başladıklarında temel eksikliğin bu alandaki veri eksikliği olduğunu belirterek o tarihten bu yana, bugün dünyada referans olarak kabul edilen kadına dönük şiddet verilerini derlemeye başladıklarını belirtti.
Kamunun sorumluluklarından kaçındığını belirten Kav, “Kadın cinayetlerinin hepsi önlenebilir. Hiçbiri tesadüf değil” diyerek, sorunun unsurlarını, “Kamunun sorumluluklarını üstlenmemesi ve kaçınması, ‘aile, fıtrat’ gibi patriyarkal siyasi söylemlerin bir silsile olarak kamusal işleyişe yansıması, koruma kanununun ve 6284 sayılı yasanın uygulamayışı ve ortaya bir sorun çıktığında davaların cezasızlıkla sonuçlanması” olarak sıraladı.
Yasal boşluk var mı? Nasıl kapatılabilir?
Türkiye, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi’ni 2011 yılında ilk imzalayan ülkeydi. 45 ülke ve AB tarafından imzalanan sözleşmeden 2021 yılında çekilen Türkiye, kadın örgütleri ve izleme komitesi GREVİO’ya göre zaten bu 10 yıllık dilimde sözleşmeyi bütünlüklü olarak uygulamadı.
Sözleşmeden çekilme döneminde sıklıkla gündeme gelen Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun (6284 Sayılı Kanun) da devam eden dönemde erkekleri mağdur ettiği gerekçesiyle sıklıkla gündeme getirildi ve tartışmaya açıldı. Bu tartışmalar esnasında şiddet faillerine dönük uzaklaştırma ve kadına dönük korumaların aksadığına dikkat çeken Kav, “Örneğin 38 kere koruma tedbiri isteyip bunu alamadığı için kızını kaybeden baba var” dedi.
“Kadınlar kendi hayatlarına dair karar almak istediği için öldürüyorlar”
Genç Feministler Federasyonu Temsilcisi Güneş Fadime Akşahin, toplumun tüm kesimlerinin kadına dönük erkek şiddetini kabul etmesine rağmen sorunun neden çözülmediğine dair soruya, “Kadınlar kendi hayatlarına dair karar almak istediği için öldürüyorlar” yanıtını verdi.
Akşahin, “Bu boşanmak, çalışmak, istediği kıyafeti giymek, evlilik teklifini reddetmek gibi temel seçimler olabiliyor. Erkekler kadınların o kararları almasını şiddet ve maalesef ki kadın cinayetleri ile engelliyorlar” dedi.
Bu tutumda kamunun “aile” ve dini odaklı “fıtrat” söyleminin cesaretlendirici olduğunu savunan Akşahin, AK Parti iktidarının yıllar içinde kadın hareketini ve feminist hareketi marjinalleştirmeye çalışmasına karşın son şiddet olaylarının ardından KCDP, Genç Feministler Federasyonu’na üye destekçi akını olduğunu söyledi. KCDP da son şiddet olaylarından sonra 3 binin üzerinde yeni destekçi başvurusu aldıklarını paylaştı, gönüllü avukatlarında artış olduğunu söyledi.
Mor Çatı Avukatı Perihan Meşeli de son dönemde Mor Çatı’ya şiddet gördüğü gerekçesiyle destek talebinde bulunanlarda da, gönüllülük ve bağışçı sayısında da artış olduğunu belirterek, “Son dönemde telefonlar susmuyor diyebiliriz. Şiddet büyüdükçe dayanışmamız da büyüyor. Kadınların güçlenmesi ve dayanışması ile erkek şiddeti son bulacak” dedi.