Fransa ve Mısır, İran ve Suudi Arabistan arasında bölgesel bir denge oluşturarak Lübnan’ı istikrarsızlaşmaktan korumaya çalışıyorlar.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri Beyrut’a dönmeden önce Salı günü Mısır Cumhurbaşkanı Abdül Fettah El-Sisi’yle Kahire’de biraraya geldi. Hariri 4 Kasım’da Suudi Arabistan ziyareti sırasında istifasını açıkladıktan sonra Lübnan’a ilk kez döndü.
Riyad’da daha önce kayda alınmış açıklamasında Hariri istifasının ana nedeni olarak İran’ın bölgesel konulara müdahalesini göstermişti.
Genel kanı Hariri’nin Suudiler tarafından istifaya zorlandığı şeklinde. Hariri, İran’ın Lübnan’daki yakın müttefiki durumundaki radikal şii grup Hizbullah’ın gücünü azaltmaya yönelik girişimlerde bulunuyordu. Hariri’nin Beyrut’a döndükten sonra resmi olarak istifasını açıklaması bekleniyordu ancak sunulan istifa Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmedi. Hariri de evinin önünde toplanan kalabalığa hitap ettiği konuşmasında “Kalıyorum, birlikte devam ediyoruz” dedi.
Hariri’nin gerekçesi bilinmeyenlerle dolu istifasının etrafında sayısız diplomatik manevralar yapılıyor. Hariri’nin Hizbullah’la kurduğu koalisyondan hemen haftalar sonra istifa kararı alması aslında arka planda devam eden siyasi kavgalar ve ülkeler arası çekişmelerin bir sonucu.
Pazartesi günü İsrailli bakan Yuval Steinitz yaptığı açıklamada birbiriyle diplomatik ilişkisi bulunmayan İsrail ve Suudi Arabistan’ın dahi perde arkasında kısmen yakınlaştığını söyledi. Bu yakınlaşmanın nedeni İran’ın bölgedeki faaliyetlerini ve etkilerini önleyebilmek.
Yaşanan bu krizin merkezindeyse henüz liderlik deneyimleri konusunda soru işaretleri bulunan Suudi veliaht prensi Muhammed Bin Salman ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bulunuyor. Bin Salman İran’ın bölgede güçlenmesine karşı mücadele ediyor, Macron da Ortadoğu’da arabuluculuk rolüne soyunmuş durumda.
Fransız lider geçen hafta Suudi veliaht prensin Hariri’nin körfezden ayrılması ve Paris’e gitmesine izin vermesini sağladı. Bu noktada Hariri’nin kendi isteği dışında Suudi Arabistan’da tutulduğu şeklinde söylentiler vardı.
Fransız yetkililer Macron’un, Fransa’nın bölgedeki ticari gücünü kullanarak Suudiler ve İran’ı dizginlemeye çalıştığını ve Lübnan krizini bu şekilde yatıştırmaya çalıştığını söylüyorlar. Öte yandan Lübnan’ın eski bir Fransız sömürgesi olması da Fransa’nın konuyla bu kadar yakından ilgilenmesinin bir başka nedeni. Fransızlara göre Macron mevcut çabalarında şu ana kadar başarı sağladı. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın Pazartesi günü yaptığı açıklamada IŞİD’le mücadelenin sonunda silahlı gruplarını Irak’tan çekeceklerini söylemesinin bunun bir işareti olduğunu belirtiyorlar.
Nasrallah açıklamasında, “Eğer Irak’ta bizim güçlerimize daha fazla ihtiyaç kalmadıysa onları oradan çeker ihtiyaç duyulan başka noktalara yollarız” demişti.
Ancak Suudiler’le İran arasındaki bu karışık ve çatışmalı gündem Macron’un bölgedeki çabalarını boşa çıkarabilir. Uzmanlara göre özellikle 32 yaşındaki Suudi prensin Lübnan’ı İran’ın bölgedeki etkisini azaltmak için bir şekilde kullanması buna neden olabilir.
Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü uzmanlarından Paul Salem, “ Lübnan’da yeni bir hükümetin kurulması konusunda bölgesel bir uzlaşı sağlanabilecek mi ya da Lübnan krizinin daha büyümesi önlenebilecek mi bu halen belirsizliğini koruyor” yorumunu yapıyor.
Bazı uzmanlara göre de İran’la mücadele konusunda Lübnan’ı kullanmak riskli bir hareket ve bu girişim geri tepebilir. Uzmanlar, Lübnan’da Hizbullah’la karşı karşıya gelmenin birçok soru işareti barındırdığını söylüyorlar. Ayrıca Bin Salman’ın biraz aşırıya kaçtığı ve bu tavırların Suudi Arabistan’ın Lübnan’daki etkisini azaltabileceği yorumları da yapılıyor.
Amerika merkezli araştırma grubu Arap Merkezi uzmanlarından Joe Macaron, “Hariri’ye istifa etmesi için baskı yapmak ve Hizbullah’la karşı karşıya gelmek Suudi politikasında ciddi bir değişikliğe işaret ediyor” diyor.
Macaron, El-Monitor sitesine yazdığı makalesinde de, “Tarihsel olarak Riyad’ın Lübnan’daki politikası ön planda olmaktan çok Lübnan siyasetinde etkili olanlarla Suudiler arasında arabuluculuk yapmak şeklindeydi. Bunu da genelde Amerika’nın küçük ortağı sıfatıyla ya da Suriye’yi öne sürerek yaparlardı” diyor. Macaron’a göre Suudiler Lübnan’da zaten siyasetten çok ekonomik güçleriyle vardı.
Bazı işaretler Suudiler tarafından geç algılanmış olabilir. Hariri’nin Paris ve Kahire’ye ziyaretleri Riyad’ın müzakere etme niyetinin bir işaret olabilir. Uzmanlara göre özellikle de İran’ın Yemen’deki Husi isyancılarına verdiği desteğin azaltılması konusunda Suudiler müzakere ihtiyacı duyuyor gibiler. Çünkü Suudi Arabistan burada tam anlamıyla kendilerini bir askeri bataklığa saplanmış olarak buldular.
12 Kasımda kendi partisine yakın bir Lübnan televizyonuna verdiği röportajda Hariri, istifasını geri çekmesinin tek yolunun, Hizbullah’ın bölgedeki ama özellikle de Yemen’deki çatışmalardan uzak durması olduğunu söylemişti.
Fransız ve Mısır’ın diplomatik girişimlerinin işe yarayıp yaramayacağı kısa sürede belli olacak. Suudiler Hizbullah üzerindeki baskılarını arttırmaktan bahsediyorlar. Bunun için de öncelikli olarak Lübnan bankalarındaki Suudi paralarının çekilmesi ve 250 bin kadar Lübnanlı işçinin Suudi Arabistan’dan gönderilmesi gibi girişimlerden bahsediliyor. Eğer bu adımı atmazlarsa bu bir uzlaşının olabileceğini işaret ediyor olabilir.