Lübnan’da 6 Mayıs’ta parlamento seçimleri yapıldı. Önceki yıl çöplerin toplanmaması nedeniyle yapılan gösterilerin ardından organize olma süreçlerini hızlandıran yeni oluşumlar seslerini daha geniş kitlelere duyurma imkanı bulsalar da seçim sonuçları pek umdukları gibi olmadı. Aynı zamanda Lübnan siyasetinin iki baskın gücünden biri Saad Hariri’nin liderliğindeki Müstakbel hareketi güç kaybederken Hizbullah ve Emel hareketleri mecliste veto gücü kazanacak kadar sandalye elde etti.
Seçimlerin ardından gerek Lübnan iç basınında ve gerekse dünya medyasında tartışılan başlıklar arasında “Hizbullah kazandı mı? Müstakbel kaybetti mi? Lübnan’daki güç dengesi bozuldu mu?” soruları da var.
Lübnan’da uygulamada olan din ve mezhep kotası, seçim sonuçlarına göre Hizbullah ve Emel büyük başarı göstermiş olsa da hükümeti tek başlarına şekillendirmelerine engel. Diğer taraftan başbakanın Sünni Müslüman olması gerektiği bu sistemde, Hizbullah ve Emel gibi hareketlerle birlikte Sünnilerin ve Hristiyanların da onay verdiği bir kişinin başbakan olarak teklif edilmesi gerekiyor. Müstakbel Hareketi lideri ve babasının suikast sonucu hayatını kaybetmesinin ardından başbakan olan Saad Hariri’nin görevini sürdürmesi bekleniyor.
Seçimler en azından kısa vadede pek bir şey değiştirmeyecek gibi görünüyor. Peki kronikleşmiş ekonomik krize, işsizliğe, rutinleşmiş elektrik ve su kesintilerine, kamu hizmetlerinden her Lübnanlının eşit faydalanamamasına rağmen seçimler neden değişiklik yaratamıyor?
Beyrut Arap Üniversitesi Hukuk Fakültesi’den Doç. Dr. Ali Mrad bu soruyu Amerika’nın Sesi’ne değerlendirdi.
Hukukla ilgili konularda aktivist olan Mrad, “Anayasamız iç savaştan sonra ulusal bir komisyon kurulmasını ve mezhepçi sistemin kaldırılmasını ulusal görev olarak tanımlıyor. Üniversitedeki görevimin yanısıra aktivist olarak anayasanın korunması ve demokratik bir devletin tesisi için savaşıyorum” dedi.
“Lübnan’da muhalefet yok”
Lübnan’daki bilinen siyasal hareketlerin tamamının seçim sonuçları ne olursa olsun aynı hükümette yer aldığını vurgulayan Mrad, bu nedenle ülkede bir muhalefetin oluşamadığını söyledi.
Mrad, “Hizbullah, Emel, Hariri, Müstakbel, Lübnan güçleri vs... hepsi aynı hükümette yer alıyor. Bu hareketler çok güçlüler ve meşrular. Bir muhalefet yok ve oluşabileceği zemin de yok. Lübnan’da bir tane diktatörlük yok, 10 tane var. Güç kurumlarda değil, liderlerde toplanmış. Güç parlamentoda, kurumlarda, anayasada değil Hariri’de, Hizbullah’da ve diğerleri arasında dağılmış. Bunun kısa sürede değişmesi konusunda gerçekçi olmak gerekiyor. Çünkü mezhepçi sistemden dolayı muhalefet oluşmuyor, bütün partiler parlamentoda zaten.
70’lerde sendikalar vardı. Hükümeti, partileri eleştiriyorlardı; içlerinde her kesimden ve tabakadan insanlar vardı, muhalefet için bir tabandı ancak sendikaları yok ettiler. Şimdi Lübnan’da sendika yok” dedi.
İnsanların eleştirmelerine rağmen aynı isimlere oy verdiklerini belirten Mrad, bunun çok komplike sebepleri olduğunu söyledi.
Mrad, “İnsanlar yıllarca hükümeti eleştirip aynı isimlere oy veriyor. Bunu yorumlamak çok kolay değil. ‘İnsanlar değişim istemiyor’ deyip kestirip atamayız. Ben özel üniversitede ders veriyorum, ekonomik durumum iyi. Gösterilere gidip yönetimi protesto edebilirim, değişim istediğimi söyleyebilirim. Ancak sosyal güvencesi olmayan, ekonomik durumu kötü, sağlık hizmeti ihtiyacı olan birinin kendi topluluğu üzerinden birilerini ziyaret edip bunlara ulaşmaya çalışması gerekiyor. Temel ihtiyaçların, çocuğunun okula gitmesi, hastaneye gittiğinde hizmet almak vs için topluluğun içinde kalman gerekiyor” diye konuştu.
“İç savaşın ardından insanlarda kendilerini ve ait olduğu topluluğu koruma eğilimi oluştuğunu” vurgulayan Mrad, Lübnan’da vatandaş-devlet ilişkisinin mevcut politik hareketler üzerinden sağlandığını kaydetti.
Lübnan’da iç savaş dönemi travmalarıyla birlikte devlet kurumunda iş bulmaktan çocuğunu bir okula kaydettirmeye kadar her alana sirayet etmiş olan “bir gruptan olma” durumu bir çeşit kısırdöngü yaratmış. Mrad, bu kısırdöngünün kolay kolay kırılamayacağı görüşünde.
"İç Savaş Dönemini İçeren Çalışmamız Yok"
Mevcut siyasal hareketlerin destekçilerinin en önemli motivasyonlarından biri iç savaş dönemi korkuları.
Mrad’a göre, toplum içinde önyargıların çözülmesi ve ülkeyi mezhepçi sisteme sıkıştıran kısırdöngünün kırılamamasının sebeplerinden biri de iç savaş dönemiyle yüzleşilmemiş olması.
Mrad, iç savaş dönemiyle ilgili çalışma yapılmadığını belirterek, “Savaş 1975’te başladı ve 90’a kadar sürdü. Ve şu anda 2018 yılındayız. Savaştan 28 yıl sonra hala bu konuda ortak bir hafıza oluşmadı. Savaşın sebeplerinine veya şartlarına dair çalışma yapmadık” dedi.
Lübnan iç savaşı çok sayıda kitaba, filme ve belgesele konu oldu ancak ülke içinde savaş dönemine dair tarafsız kaynaklar oldukça zor. Ulusal düzeyde bir kaynak ise yok. Bu da iç savaşa silahlı güçleriyle katılan, ancak savaştan sonra siyasi güç haline gelen tarafların, “kendi iç savaş tarihlerini yazmalarını” sağlıyor. Aynı zamanda çok sayıda savaş suçunun işlendiği iç savaş döneminin tartışmaya açılması siyasal hareketlerin ve mevcut siyasetçilerin yanı sıra bazı mezheplerin kısmen de olsa gücünü kaybetmesine kadar uzanabilir.
Ancak Mrad, “yeni iç savaşların engellenebilmesi için o dönemin araştırılması gerektiğini” belirterek, ‘Üniversitede öğrencilerim var. Onlara “siz savaş travmasını bilmiyorsunuz. Çünkü yaşamadınız’ diyorum. Savaşı yaşamamış ancak etkilerine maruz kalan 25 yaşında bir genci yeni bir savaştan nasıl alıkoyabiliriz?” dedi.