“LGBTİ+ Bireylere Baskı Onur Ayı’yla Sınırlı Değil”

Türkiye’de en son 2014 yılında yasak olmaksızın gerçekleşen LGBTİ+ (lezbiyen, gey, biseksüel, trans ve interseks) Onur Yürüyüşü bu yıl da polisin sert müdahalesi ve yüzlerce gözaltına sahne oldu.

Onur Ayı etkinlikleri esnasında yaşanan hak ihlallerini derleyen Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) tarafından yapılan açıklamada, “Onur yürüyüşlerine yönelik 7 polis müdahalesinde 34’ü çocuk, 526 kişi işkence ve kötü muameleyle gözaltına alındı.

3 il (Çanakkale, Eskişehir, İzmir) ve 3 ilçede (Beyoğlu, Datça, Kadıköy) tüm eylem ve etkinlikler valilik ve kaymakamlıkların kararlarıyla yasaklandı. Gaziantep Valisi, sosyal medya hesabında yaptığı açıklamada Onur Ayı etkinlikleriyle ilgili “sapkın” ifadesini kullanarak, etkinliklere izin verilmeyeceğini açıkladı. Fobik tehditler üzerine ildeki etkinlikler iptal edildi” ifadeleri kullanıldı.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi’ndeki Onur Yürüyüşü’ne de polis müdahalesi gerçekleştiği belirtilen açıklamada, “İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde yapılmak istenen piknik, fobik grupların tehditleri nedeniyle iptal edildi. İstanbul’da polis, Onur Yürüyüşü’nü takip etmek isteyen gazetecileri fiziksel şiddet kullanarak uzaklaştırdı. Gazeteci Bülent Kılıç ters kelepçe ile gözaltına alındı” dendi.

Your browser doesn’t support HTML5

“LGBTİ+ Bireylere Baskı Onur Ayı’yla Sınırlı Değil”


Türkiye'de ilk kez 2003’te İstiklal Caddesi’nde düzenlenmeye başlayan ve 100 bin kişilik katılımın telaffuz edildiği 2014’teki en büyük Onur Yürüyüşü’nden bu yana, LGBTİ+ topluluğuna yönelik yasaklama kararları ve hükümetin sert söylemleri artıyor.

Valilikler ve Kaymakamlıklar tarafından "kamu güvenliği açısından tehlike yaratabileceği" ve "birtakım toplumsal duyarlılıklar nedeniyle de bazı kesimler tarafından tepki gösterilebileceği" gerekçesiyle LGBTİ+ etkinliklerine izin verilmezken, LGBTİ+ hareketinin sembolü olan gökkuşağı temalı eşyaların satışına dahi kısıtlama konmuştu. Ticaret Bakanlığı 2020 yılında e-ticaret sitelerinde gökkuşağı temalı ürünlere +18 ibaresinin konması zorunluluğu getirmişti. AKP’li siyasetçilerin sıkça dillendirdiği LGBTİ+ karşıtı söylemlerin yanı sıra Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Şubat 2021’de “LGBT, yok öyle bir şey, bu ülke millidir, manevidir ve bu değerlerle geleceğe yürümektedir” sözlerini kullanmıştı.

“Canımızla tehdit edildiğimiz bir noktayla karşı karşıya kaldık”

VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan trans aktivisti Özen Sarıoğlan, 2014’ten itibaren hükümetin politikalarında yaşanan dönüm noktasını şöyle değerlendirdi:

“İktidarın politikası değişti. Siyasi konjonktür aslında değişmedi. Hükümet, Gezi olaylarından sonra iktidarı sarsılmaya başlayınca başta LGBT+’lar olmak üzere ezilen grupları hedef haline getirmeye başladı. Yani bu gruplar tabii ki sadece LGBT+’lar değildi. Kadınlar, Kürtler, Aleviler, dönem dönem bunun hedefi değişiyordu. Bunu yapmaktan hiç geri durmuyorlar ve bundan çok fazla kitlesel güç aldıklarını düşünüyorlar.”

İzmir’deki Onur Yürüyüşü’nün düzenleme komitesinde yer alan Sarıoğlan bu yılki Onur Haftası etkinliklerini tehditler aldıkları için can güvenliği korkusu altında gerçekleştirdiklerini de kaydetti.

Sarıoğlan, “Yasaklar çıkmaya başlayınca insanların üzerindeki korku iklimi arttı. Aslında valilik yasaklarından önce tehditler başlamıştı. Gerici gruplar, siyasal İslamcılar tarafından tehditler başladı ve bu tehditler tabii ki özellikle aktivizm alanına yeni giren, bizim ‘bebek lubunyalar’ dediğimiz kitle üzerinde çok daha büyük korku iklimi yaratabiliyor. Canımızla tehdit edildiğimiz bir noktayla karşı karşıya kaldık. Yoksa devlet şiddeti artık bizleri zaten korkutmayan, bildiğimiz bir noktaya ulaştı. 2015'ten beri başlayan yasaklarla maruz kaldığımız bir şiddet sarmalı. Yıllar önceki Onur Haftaları daha coşkulu ve kalabalık geçerdi, etkinliklerimizi de daha açık bir şekilde duyurabilirdik. Ama tehditler yüzünden maalesef gelecek olan kitlenin güvenliğini düşünmek zorundaydık” diye konuştu.

“Bu kadar baskıya ve tehdide rağmen yine milyonlar yürüdü”

12 kişinin gözaltına alındığını İzmir’deki Onur Yürüyüşü’nde yaşananları anlatan Sarıoğlan, “Pazar günü beklediğimiz senaryoyla karşılaştık. Sadece şiddetin dozu biraz daha fazlaydı. Tabii İstanbul'a nazaran fazlaydı demek de biraz şımarıklık olabilir herhalde. Bizimle müzakere yapmak istediler. ‘Bir orta yol bulalım, kitle toplansın, yürüyemeyelim ama basın açıklamamızı okuyalım’ dememize rağmen kabul etmediler. Bunu yaptığımız an herkesi gözaltına alacaklarını söylediler. Polisin telsizinden 'toplayın hepsini' anonsunu duyunca, polisleri durdurarak tertip komitesi olarak kitleyi dağıtacağımı söyledim. Kitleyi ara sokaklara bölünmesi gerektiğini ve basın metnini okuması gerektiğini söyledim. Yasak kararına uyalım derken aslında bizleri daha çok başka eylem pratiklerine sürüklüyorlar. Biz aslında bir tane değil benim bildiğim kadarıyla İzmir’de yedi yürüyüş yaptık, yedi kere basın metnini okuduk. Halbuki bıraksalar bir kere yürüyüp, basın metni okuyup dağılacaktık. Böylesine barışçıl bir eylemi, bir şiddet sarmalıyla polis şiddetiyle yıllardır mahvediyorlar” ifadelerini kullandı.

Özellikle görünürlük açısından aradan geçen zaman içerisinde ciddi kazanımlar elde ettiklerini vurgulayan Sarıoğlan, “Bu bir mücadele ve mücadelelerde kaybetmeden kazanmak maalesef mümkün olmuyor. Kaybettiğimiz birçok trans kadın arkadaşımız var. Dilek İnce’yi, Hande Kader'i, Hande Buse Şeker'i ve birçok arkadaşımızı kaybettik. Aynı zamanda nefret suçuna maruz kalarak intihar eden arkadaşlarımız da var. Ama en son İstanbul Onur Yürüyüşü’ne baktığımızda, bu kadar baskıya, bu kadar tehdide rağmen yine milyonlar yürüdü. Türkiye'de rekor bir gözaltı sayısı var. Fakat kimse bunu önemsemedi, yürüyüş devam etti. Gözaltılar yaşanırken, o ablukalar yaşanırken kimse alanı terk edip evine gitmedi. Keza burada da aynı şey yaşandı. Abluka, polis şiddeti kimseyi yıldırmadı ve biz çok uzun saatler yürüyüşe devam ettik” dedi.

İlgili Haberler Onur Yürüyüşü’ne Polis Müdahalesinde En Az 150 Gözaltı

“Kadın katillerine, tecavüzcülere gösterilmeyen muamele bize gösteriliyor”

İzmir’de bir üniversitede öğrenci olan Helin Randa Onur Yürüyüşü’nde yaşadıkları karşısında hissettiklerini şöyle ifade etti: “Ben günün başından sonuna kadar hep öfke doluydum. Çünkü kadın katillerine, tecavüzcülere gösterilmeyen muamele bize gösteriliyor. Arkadaşlarımıza ters kelepçe takılıp gözaltına alındı. Bu hukuka aykırı bir şey. Zaten bu herkesin bildiği bir şey. Kendi hakları çerçevesinde Onur yürüyüşlerini gerçekleştirmek isteyen bir kitleye nasıl davrandıklarını gördük. Ben bunlar karşısında tabii ki öfkeleniyorum.”

“LGBTİ+ bireylerin en büyük sorunu varlık mücadelesi”

VOA Türkçe’ye değerlendirmede bulunan LGBTİ+ bireyler, kendilerine yönelik baskı, yasak ve engellemelerin Onur Ayı’yla sınırlı kalmadığı görüşünde.

İzmir’de trans haklarını savunmak için dernek kurma aşamasında olan Sarıoğlan Türkiye’de LGBTİ+ bireylerin en büyük sorununun varlık mücadelesi olduğunun altını çizdi. Sarıoğlan, “İnsanlar 2015'ten beri Onur yürüyüşünün yasaklandığını biliyor. Fakat translar için aslında bu yasak hemen hemen her gün var. Şu an bu röportajı yaptığımız sokağın bir yan sokağında trans kadın seks işçileri çalışıyor. Bu kadınlar her akşam polis şiddetine, bir yasağa maruz kalıyorlar. Çalışmaları engelleniyor, usulsüz bir şekilde evleri kapatılıyor. Sokakta bıçaklanıyorlar, polis kafasını çevirip gidiyor. Şiddete maruz kalıyor, müdahale edilmiyor” dedi. Transların kentsel dönüşüm yoluyla Alsancak’ta yaşadıkları mahalleden atılmaya çalışıldıklarını da öne süren Sarıoğlan, transların örgütlenerek güvende hissedebileceğini belirtti. Sarıoğlan, LGBTİ+ derneklerinin de büyük baskı altında olduğuna değinerek, “Şu an ellerinden gelse bir açık bulsalar bütün dernekleri kapatırlar, çok sıkı denetimlere tabi tutuluyoruz” dedi.

“Sınıfta linçlenen, parmakla gösterilen 'o kişi' oluyoruz”

Aynı zamanda üniversitelerdeki LGBTİ+ bireylerin bir araya geldiği ‘Direnişin Renkleri’ adlı oluşumun üyesi olan Randa ise okul ortamında dışlanma ve linç kültürüne dikkat çekti.

Randa, “Aslında bu engellemelere her yerde, üniversitede, işyerinde, liselerde, ortaokullarda, ilkokulda bile maruz kalıyoruz. Mesela biz Direnişin Renkleri olarak bir yerde toplandığımızda ya da ben kendi arkadaşlarımla bir şey içmeye gittiğimde bile aslında o fobiyi hissediyoruz. Arkadaşlarımızdan, öğrencilerden, akademisyenlerden ya da okuldaki görevlilerden de ‘LGBT+fobi’yi hissediyoruz. Okulda mesela arkadaşımla bir konuyu konuşurken çok güvende hissetmiyorum. Okul kampüsümüzde, geceleri kütüphaneden çıkıyorken hem bir kadın olarak hem bir LGBT birey olarak o karanlıkta ben güvende hissetmiyorum. Çünkü o anda bir fobiye maruz kalmayacağımın bir garantisi yok. Bir kadın olarak tacize, tecavüze uğramayacağımın garantisi yok. Akademisyenlerin eril, LGBT+fobik, ırkçı ve ableist dilini hissediyoruz. O konuda da karşı çıktığımızda, müdahale etmeye çalıştığımızda sınıfta linçlenen, parmakla gösterilen 'o kişi' oluyoruz” dedi.

Randa, üniversitelerde LGBTİ+ öğrencilerin etkinlikler yapmasına ve öğrenci topluluğu kurmasına da engel olunduğunu söyledi.

LGBTİ+ bireyler hakkındaki toplumdaki olumsuz algının iktidarın söyleminden kaynaklandığını da kaydeden Randa, “Yönetenlerin diliyle bence çok fazla ilgisi var. İktidar dili zaten medya diline de yansıyor, hatta doğrudan şekillendiriyor. Medya dili de toplumu yönlendiriyor bir yerde. İktidar da medya da bizi hedef gösteriyor ve ne yazık ki toplumun belli kesimleri de bundan etkileniyor. Onlar da bizi hedef olarak görüyor” dedi.

İlgili Haberler ODTÜ Onur Yürüyüşü'ne Sert Müdahale