AKP hükümetinin medyaya yönelik rahatsızlığı devam ediyor. Terör saldırıları sonrası sık sık yayın yasakları getiren iktidar, uzun süredir bu saldırılar sonrası yapılan gazetecilik faaliyetinin terör propagandasına neden olduğunu iddia ediyor.
Bu konuda en son açıklama Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş’tan geldi. Ankara’da düzenlenen “Medya ve Terör” konulu sempozyumda konuşan Başbakan Yardımcısı, medyada en az terör örgütleri kadar “zehirli bir dil” kullanıldığını söyledi.
Irak’ın işgalinden sonra Kürt bölgesi, Sünni bölgesi, Şii bölgesi veya Arap bölgesi gibi kullanımları “zehirli dil”e örnek olarak gösteren Kurtulmuş, “İsimler üzerinden Irak daha işgalin ertesi günü zihinlerde bölünmeye başlandı. Bu medyanın kullandığı en zehirli dillerden birisidir. Şimdi Musul ile ilgili Musul operasyonları devam ediyor. Şii milisler, Arap milisler, Türkmen milisler, Kürt milisler. Bunun bir iç savaş olduğunu anlatmak için bunu söylüyorlar
Terör örgütlerinin isimlerini kullansanız ya. Bunları kullanmıyorlar. Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış Türkler’in, Araplar’ın ve Kürtler’in birbirlerine karşı husumet beslemelerini sağlıyorlar. Kullanılan bu emperyal dile asla yüz vermeyelim, bunların emperyal diline karşı biz medyada terörle mücadelede kendi milli dilimizi kuralım,” dedi.
“Medya terörün tam da istediği propagandayı yapıyor”
Medyanın kendi etik kurallarını yeniden kuşanmasının şart olduğunu belirten Kurtulmuş Türkiye’deki gazete ve televizyonları sert bir dille uyardı: “Terörün propaganda gücüne karşı medyanın uyanık olması lazım. Medya bu konuda mecburen ayağını denk almak durumunda kalacak. Bu kadar terörle mücadele eden bir ülkede medya Dingo'nun ahırı değildir. Herkes istediği gibi istediği şekilde medyada terör örgütlerinin lehine olacak şekilde işler yapamaz. Şehit Mehmet Selim Kiraz’ın ağzı bantlanmış, kafasına silah dayanmış resmi, Selim Kiraz’ın şehit edilmesinden daha acı bir görüntüdür. Onun arkasındaki 3 tane eşkıya, siyasi güçler tam da bunu istiyor. 3-5 tane aymaz medya mensubu da bunu medyadan yayarak reyting peşinde koşuyor. Almaz ol öyle reytingi. Terörün tam da istediği propagandadır.”
Başbakan Yardımcısı, Karlov suikasti, Reina katliamı gibi saldırılar sonrası hükümetin RTÜK aracılığıyla yayın yasakları uygulayarak müdahale ettiğini de kabul etti.
Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, “Dingo’nun ahırı” deyimini 1 Ocak günü Reina katliamı sonrası yaptığı basın toplantısında da dile getirmişti.
2 Ocak’ta toplanan Bakanlar Kurulu toplantısı sonrası gazetecilerin sorularını yanıtlayan Kurtulmuş, ”Sosyal medya sorumsuzca yayın yapılacak bir mecra değildir. Bu nedenle 'Ayaklarını denk alsınlar' dedim. Provokatif olarak kullanılan tüm sosyal medya hesaplarını kontrol ediyoruz. Etmeye de devam edeceğiz. Bu memleket Dingo’nun ahırı değildir. Bu fitne fesat sokmaya çalışanlarla mücadeleye devam edeceğiz. Milleti bölmelerine, düşmanlık tohumları ekmelerine izin vermeyeceğiz,” demişti.
TGS Başkanı: Hükümet medyayı tehdit ediyor
Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş, Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş’un açıklamalarını gazetecilere yönelik yeni bir gözdağı olduğu kanısında.
Amerika’nın Sesi’ne değerlendirmelerde bulunan Durmuş, “Kendisi gibi düşünmeyen bütün gazetecileri terörist olmakla, terörizmi övmekle suçlayan iktidar mensupları halkın haber alma hakkını da gasp ediyor. Basından Sorumlu Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'un ‘Ayağınızı denk alın’ diye tehdit etmesinin nedeni de haber yapan gazeteciler değil iktidarın basın bültenini giren gazeteciler yaratmak istemesinden geçiyor. Kendileri gibi düşünmeyenler hapse atılıyor, işsiz kalıyor, gözaltına alınıyor,” dedi.
İktidarın gazeteciliğe bakışı nedeniyle Türkiye’deki basın özgürlüğünün her geçen gün gerilediğini vurgulayan TGS Başkanı, Özgür Gelecek gazetesi Yazı İşleri Müdürü Aslı Ceren Aslan’ın tutuklanması ve Die Welt gazetesi muhabiri Deniz Yücel’in gözaltında olmasının basın özgürlüğüne yeni bir müdahale olduğunu vurguladı.
Die Welt muhabiri Deniz Yücel on gündür gözaltında
Gökhan Durmuş’un sözünü ettiği gazetecilerden Deniz Yücel, on gün önce ifade vermek için gittiği İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde halen gözaltında.
Müvekkili ile görüşen Avukat Veysel Ok, dosya üzerinde gizlilik kararı olduğu için suçlamalar hakkında bilgi sahibi değil.
Sabah gazetesi,25 Aralık 2016’da İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talimatıyla İstanbul Emniyet Müdürlüğü Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’nin RedHack isimli hacker grubunun yasal olmayan bazı faaliyetlerinin sosyal medyada propagandasını yaptıkları ve algı yönettikleri iddiasıyla 9 kişi hakkında soruşturma başlattığını yazmıştı. Sözkonusu 9 kişiden biri Deniz Yücel’di.
Avukat Ok’un gözaltı kararına ilişkin Sulh Ceza Hakimliği’ne yaptığı itiraz ise henüz yanıtlanmış değil.
Erol Önderoğlu: “Türkiye’de araştırma gazeteciliğin meşru zemini kalmıyor”
Sınır Tanımayan Gazeteciler Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, araştırmacı gazetecilik faaliyetinin gözaltına konu edilmesinin hukukla bağdaşmadığı görüşünde.
Amerika’nın Sesi’ne konuşan Önderoğlu, “Gözaltı kararları kamu yararına tercih edildiği sürece ne gazetecilik ne araştırmacı gazetecilik için meşru bir zemin kalmayacaktır. Deniz Yücel ve Tunca Öğreten gibi gazetecilerin halkın bilmesinde yarar gördükleri meselelere dokunmaları bugünün Türkiye’sinde kriminalize edilen ancak şeffaf toplumlarda önemsenen bir gazetecilik faaliyetidir. İster gözaltında olsun ister tutuklu bulunsunlar kamu yararına işaret etmiş mesleki faaliyette bulunan tüm gazetecilerin bir an önce tahliye edilmelerini istiyoruz,” dedi.
Deniz Yücel’in de içinde bulunduğu soruşturmada adı geçen dokuz kişiden, Diken internet sitesinin eski editörü Tunca Öğreten, kapatılan DİHA’nın haber müdürü Ömer Çelik ve Birgün gazetesi çalışanı Mahir Kanaat 24 gün gözaltında tutulduktan sonra “örgüt üyeliği” suçlamasıyla tutuklanmışlardı.