Stratejik danışmanlık kurumu VASA Strategies’in CEO’su Ryan Greer, ABD ve müttefiklerinin IŞİD’e karşı ortak bir strateji izlemesi gerektiğini vurguluyor. Daha önce ABD Dışişleri Bakanlığı’nda siyasi danışman olan ve Afganistan’ın yeniden inşası projesinde görev alan Greer, Amerika’nın Sesi’ne, IŞİD hakkında elde edilen istihbaratın daha iyi kullanılması gerektiğini söyledi.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi’nde deneyim kazanan Ryan Greer, son zamanlarda Kilis’e roketlerle saldıran ve Batı ülkelerinde ‘yalnız kurt’ saldırılarını teşvik eden IŞİD’e karşı alınması gereken önlemlerin neler olduğu konusunda şunları söyledi: “Bölgede yaşayanlarla uzakta yaşayanlara göre alınması gereken önlemlerle ilgili görüşler değişir. Bölge ülkeleri zaten uzun bir zamandır terörle mücadele veriyor. Önemli olan terörle mücadelenin terörü daha da tırmandıracak şekilde sürdürülmemesi. Türkiye son zamanlarda, kendi iç sorunlarıyla uğraşıyor. Türk hükümeti, Suriye sınırını kontrol etmeye ve cihatçıların sınırı kullanmasını engellemeye devam etmeli.
Bugüne kadar IŞİD’e karşı 12 binden fazla bomba atan batılı ülkeler, yabancı kökenli vatandaşlarını topluma kazandırmak için yeterince somut adım atmadı. Paris ve Brüksel’deki saldırılara baktığımızda, saldırganların Fransa ve Belçika vatandaşları olduğunu görüyoruz. Saldırganlar Ortadoğu’da doğup büyümüş değiller. Bu kişilerin kendilerini yabancı olarak değil, Fransız veya Belçikalı hissetmeleri gerekiyor. Şiddete şiddetle yaklaşmamak gerekiyor.”
Greer, IŞİD teröründen kendilerini korumak isteyen bütün ülkelerin istihbarat birimlerinin birlikte çalışarak zaten zor elde edilen IŞİD bilgilerini paylaşmaları gerektiğinin altını çizdi:
“Savaş alanında ordunuz yoksa, istihbarat toplamanız çok zordur. Bu nedenle mevcut en basit bir istihbarat bile çok önemli olabilir. Genelde istihbarat servisleri ellerindeki bilgileri paylaşmayı sevmez. Ancak bu durumun bir an önce değişmesi gerekiyor. Çok hassas olmayan bilgilerin bütün birimler tarafından paylaşılması çok önemli. Örneğin, Mayıs 2014’de Brüksel’de meydana gelen saldırıyı yapanlar, Suriye’den Türkiye’ye, oradan Asya’ya ve daha sonra Almanya’ya geçerek Brüksel’e ulaşmış. Bu bilgiler ülkeler tarafından paylaşılmazsa Suriye’de eğitim almış olan ve saldırı planlayan militanları durdurmak çok zor olacaktır.”
Özellikle Batı ülkelerinden IŞİD’e katılan birçok genç, ya IŞİD’in kendilerine verdiği sözleri tutmamasından ya da gördükleri vahşet yüzünden örgütü katılma kararından pişmanlık duyuyor. Bu gençler, IŞİD’den ayrılmak isteseler de yargılanma korkusuyla geldikleri ülkelere dönemiyor. Bu gençleri yeniden kazanmak için hükümetlerin ne yapması gerekiyor? Stratejik danışmanlık kurumu VASA Strategies’in CEO’su Ryan Greer, bu soruyu şöyle yanıtladı:
“Batı ülkeleri kendilerine karşı tehdit oluşturanların tutuklanmasını istiyor. Ancak sadece Esat rejiminin düşmesine yardım için gidenler ve ülkelerine bir tehdit oluşturmayanlar bu durumdan muaf tutulmalı. Gidiş veya dönüş nedeni ne olursa olsun, Suriye veya Irak’a giden herkesin zihin sağlığı ve sosyal adaptasyonu için yoğun bir rehabilitasyondan geçmesi gerekiyor. Örneğin Fransa’dan 2 bin kişinin Suriye’ye gittiğine inanılıyor. Fransa bunların hepsini tutuklayamaz. Bu nedenle bir başka çözüm üretmek zorunda. Mesela Danimarka, geri dönen hiçbir kimseyi tutuklamadı, aksine onların bir rehber eşliğinde yoğun bir rehabilitasyondan geçmesini sağladı.”
Türkiye ve Amerika’nın IŞİD’e karşı savaşan Kürt grupları hakkında farklı düşüncelere sahip oldukları biliniyor. Peki Türkiye-Amerika ve Kürtler arasında yaşanan bu gerilimi çözecek herhangi bir formül bulunuyor mu?
Greer, “Açıkcası Türkiye’nin Kürt güçlerinin bu kadar ilerlemesine izin vermesi bile şaşırtıcı. Bununla beraber, IŞİD’e karşı alınan fiziksel başarılara baktığımızda bu başarıların büyük bir bölümünün Kürtler tarafından yapıldığını görüyoruz. Bu nedenle bizim de onları desteklemeye devam edeceğimizi düşünüyorum. Ancak Kürtlere, fazla ileri gitmeleri durumunda bölge hükümetlerinden karşı bir hamle geleceği ortada. Bu da herşeyi zora sokar. Ancak herkesin öncelik verdiği konu IŞİD’in durdurulması ve bunu da bu güne kadar en iyi yapan Kürtler. Devlet ve ordusu olmayan güçlere yardım etmememiz gerektiğini biliyorum çünkü bu bir süre sonra başka bir istikrarsızlığa neden olacaktır. Ancak şuan insanların kafasını kesen IŞİD, herkes için en büyük tehdidi oluşturuyor,” diyor.
Batı ülkeleri, IŞİD gibi terör örgütlerinden etkilenen ve radikalleşmeye meyilli vatandaşlarını yakın takibe alıyor. Ancak terör saldırısı düzenleme planları yapanlar da evrim geçirerek, kendilerini hükümetin yakın takibinden koruyor. Bu durumda hükümetler, gerçekten dinini yaşayan vatandaşları kendilerine küstürmeden, saldırı düzenlemesinden çekindikleri vatandaşlarını nasıl ayırt ederek gözetleyecek? Ryan Greer’in bu konudaki yorumu şöyle:
“IŞİD’e katılanların profiline baktığımızda, büyük bir çoğunluğunun günde 5 vakit namaz kılan veya dini vecibelerini yerine getirenlerden çok, daha önce çok da dinci olmayan ve hatta adi suçlar işlemiş kişilerden oluştuğunu görüyoruz. Müslümanlar’a Amerika’nın bir parçası olmadıklarını hissettirecek veya kutuplaştırıcı söylemlerden kaçınmamız gerekiyor. Bu Avrupa için de geçerli çünkü bireyleri radikalleşmeye iten en büyük nedenlerden biri bu. Birçok kişi bu durumu şiddetle çözebileceği görüşünde. Donald Trump gibiler, kutuplaştırıcı dil kullanarak durumu daha da kötüleştiriyor. Bizim bireylerin neye inandığına değil nasıl hareket ettiğine odaklanmamız gerekiyor. İslam’a inananlara değil, teröre destek verenlere karşı harekete geçmemiz gerekiyor.”
Bu yıl Amerika’da başkanlık seçim yılı. Yeni seçilecek başkanla ABD’nin Ortadoğu ve IŞİD politikalarında bir değişiklik beklemeli miyiz? Ryan Greer bu soruya şöyle yanıt verdi:
“Bernie Sanders’in kazanacağını düşünmüyorum. Zaten bu konuda nasıl bir politika izleyeceği konusunda açık bir bilgimiz yok. Ancak Sanders’in müdahaleci bir siyaset adamı olmadığını biliyoruz. Hillary Clinton’ın ise, Başkan Obama'dan biraz daha fazla müdahaleci bir politika izleyeceğini düşünüyorum. Her ne kadar Başkan Obama’nın gittiği yolu izleyeceğini söylese de Clinton, yerel güçlere daha fazla destek vererek veya Suriye’de uçuşa yasak bölge oluşturarak daha müdahaleci olacaktır. Cumhuriyetçi Parti’nin tek adayı durumunda olan Donald Trump’a gelince, Müslümanlar’ı ülke dışına süreceği ve onları yakından takip ettireceği söylemlerinin aslında, Naziler’in İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudiler’e yaptıklarından bir farkı yok. Amerikan siyasi tarihinde bu söylemler bir ilk. Suriye veya Irak’ı bombalayacağını ve bölgeye daha fazla asker göndereceğini söylese de Trump, bunu neden yapacağına dair yeterince bir sebep gösteremiyor. Ayrıca, sonrasında neler olacağına dair bir planı da yok. Kendi partisinden 120 ulusal güvenlik uzmanı, Trump’ın başkan olmasının önüne geçilmesi yönünde yazılan bir mektuba imza attı. Ben, seçmenlerin Trump’a göre çok daha vasıflı bir aday olan Hillary Clinton’ı destekleyeceğini umuyorum. Ancak yeni başkan kim seçilirse seçilsin, Amerika daha agresif bir Ortadoğu politikası izleyecektir.”
Strateji uzmanı Greer, Trump seçilirse Cumhuriyetçi Parti’nin Trump’ı frenleyeceğinden ve Amerika’ya yakışır bir dış siyaset izlemesi için ellerinden geleni yapacaklarından emin olduğunu da söyledi.