Cunhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 1 Kasım seçimleri öncesi çıktığı Avrupa turunda yaptığı temaslarda gündeme gelen değişmeyen konular arasında mülteci sorunu, basın özgürlüğü ve seçimler yer aldı. Her üç konu da son dönemde Avrupa Birliği’nin üzerinde özellikle durduğu ve yeri geldiğinde eleştiride bulunmaktan çekinmediği konular. Avrupa Birliği’yle bu alanlarda bazı kaygıları ortak olan Kılıçdaroğlu bu alanlarda yaşanan bazı olumsuzluklarda Brüksel’in sessiz kalmasının etkili olduğu mesajını verdi.
Türkiye’de yapılan Anayasa değişikliklerine ilişkin referandumun kırılma noktası olduğunu belirten ve o zaman partisi tarafından gündeme getirilen uyarıların dikkate alınmayarak Brüksel’den sürekli destek mesajları geldiğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Anayasa değişiklikleri oldu ve bugünkü Türkiye tablosu net bir şekilde ortaya çıktı. Türkiye’nin dış politikanın farklı bir sürece kayması, özellikle Suriye politikası, yine Batı’nın sessizliğiyle gelişti ve yanlış bir politikanın maliyeti Türkiye’ye 2 milyon 375 bin mülteci gelmesiyle devam ediyor” dedi.
Türkiye’de özgürlükler alanında yaşanan sorunlara ve insan hakları ihlallerine vurgu yapan Kılıçdaroğlu, Avrupa Birliği’nin bu konuları topluca değerlendirdiği İlerleme Raporu’nda yer alan tespitleri, “Diplomatik dille yazılan üstü örtülü eleştiriler” olarak niteledi ve “Bunların Türkiye’de hiçbir etkisi yok” ifadelerini kullandı. Üye yapılmaması halinde kaybedenin Türkiye değil Avrupa Birliği olacağı da Kılıçdaroğlu’nun tespitleri arasında yer aldı.
Kılıçdaroğlu’nun Brüksel’de verdiği mesajlarda öne çıkan vurguları şöyle sıralamak mümkün:
-Suriye’deki savaş: İç savaşın sonlandırılması için görüşülmesi gereken bütün taraflarla, Esad’da dahil, görüşülmeli. Suriye sorununu tek kişiye indirgemek büyük bir hatadır, gerçeği görmemektir. Suriye sorunu çok boyutlu bir sorundur ve bu çerçevede ele alınmak ve değerlendirmek durumundadır.
-Mülteciler: Suriyeli mülteciler konusunda Türkiye üzerine düşeni gerçekten de yapmıştır. İki milyonu aşkın Suriyeliyi kucaklamıştır. Onlara ev sahipliği yapmıştır. Sorun artık Türkiye sorunu değil Avrupa sorunudur.
-Terör: PKK’nın terör örgütü olduğunu ve kesinlikle koşulsuz silah bırakması gerektiğini mevcut terörün ve terör ortamının birilerine hizmet ettiğini ve eğer sonlandırılırsa Türkiye’de pek çok sorunun daha kolaylıkla anlaşarak, uzlaşarak çözülebileceğini Avrupa Birliği yetkililerine ifade ettik. HDP’nin parlamentoda olmasını önemsiyoruz. Meşru muhatap ihtiyacı var. Bu HDP olmalı. HDP’nin barajı aşması demokrasi açısından önemli.
-Hürriyet gazetesine saldırı: İktidar kanadından bir milletvekilinin öncülüğünde bir gazetenin basılması camının çerçevesinin kırılması, gazetecilerin ölümle tehdit edilmesi bizim kabul edeceğimiz kaldıracağımız bir şey değildir. Bizim birinci sınıf demokrasiye ihtiyacımız varsa insanların düşüncelerini özgürce ifade edebildikleri bir yapıya da ihtiyacımız var. Gazeteciler özgürce yazabilsinler.
-Seçim sonucu: Seçim bildirgesi toplumun her kesiminden destek gördü ama beklediğimiz oyu getirmediğini açıklıkla ifade edeyim. Bir değişimin ve dönüşümün Türkiye gibi büyük bir ülkede geniş kitlelere yansıması biraz zaman alıyor.
-Koalisyon: Ülkeyi, tek başına yöneten siyasi iktidar kendisini 13 yıldır eleştiren bir partiyle bir araya gelecek ve ülkeyi yönetecek. Öyle anlaşılıyor ki bu rahat hazmedilecek bir gelişme değil. Sonuçta Türkiye, siyasi tablo değişmese bile uzlaşma kültürünü egemen kılarak bir koalisyon hükümeti kurmak zorunda. Avrupa ülkelerine baktığımızda zaten çoğunda koalisyon var. Ama demokrasisi gelişmiş, uzlaşma kültürü olan ülkelerde bu çok daha rahat gerçekleşebiliyor. Bizim gibi demokrasisi çok fazla gelişmemiş ülkelerde uzlaşma kültürünün çok da kabul gördüğünü söylemek doğru değil. Türkiye’nin yeniden yapısal reformlara ihtiyacı var ve bunu da ancak güçlü bir koalisyon hükümeti çözebilir.
-Hürriyet gazetesine saldırı: İktidar kanadından bir milletvekilinin öncülüğünde bir gazetenin basılması camının çerçevesinin kırılması, gazetecilerin ölümle tehdit edilmesi bizim kabul edeceğimiz kaldıracağımız bir şey değildir. Bizim birinci sınıf demokrasiye ihtiyacımız varsa insanların düşüncelerini özgürce ifade edebildikleri bir yapıya da ihtiyacımız var. Gazeteciler özgürce yazabilsinler.